Ali Erbaş’a karşı lince girişenlerin asıl korkuları

Ersin Çelik, laik-Kemalist tayfanın sosyal medya düzenleme yasası ve bunu destekleyen DİB Başkanı Ali Erbaş’a yönelik tazyiklerini değerlendirdiği yazısında asıl korkularına dikkati çekiyor.

Ersin Çelik’in Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (8 Eylül 2021) şöyle:

ALİ ERBAŞ’I SOSYAL MEDYADA LİNÇ EDENLER NEDEN KORKUYORLAR?

Türkiye’nin, güncelliğini hiç yitirmeyen önemli gündemlerinin başında sosyal medya yasası geliyor. Eğer aktif sosyal medya kullanıcısıysanız bu gündemin doğal sürükleyicisisiniz zaten. Twitter, Facebook, Instagram ve diğer mecralarda önümüze düşen ve yaydığı bilgiden emin olmadığımız hemen her paylaşımın altında bir sosyal medya yasası tartışması çıkıyor. Türkiye’de sosyal medya üzerinden ilk defa ortak bir meselede büyük oranda mutabakat olduğunu yine sosyal medyadan gözlemlemek mümkün. Fakat elimizde anket sonuçları da var. Areda Survey’in 3 binden fazla kişiyle görüşerek yaptığı araştırmaya katılanların yüzde 75,4’ü Türkiye’de yalan, iftira, hakaret, özel hayatın dokunulmazlığı, kişisel verilerinin korunmasına yönelik bir sosyal medya düzenlemesine ihtiyaç olduğunu düşünüyor.

Gazetemizin Ankara muhabiri Osman Özgan önceki gün detaylarını haberleştirdi. ‘Dezenformasyonla Mücadele Yasası’ sosyal medya platformlarının açtıkları temsilciliklerin sembolik değil, işlevsel olmasını sağlayacak. Böylece platformların suç teşkil eden paylaşımlar yapan hesaplara ilişkin gerektiğinde ilgili mercilere bilgi vermesi de sağlanacak. Özellikle sahte hesaplar üzerinden işlenen suçların önüne geçilmesi planlanırken, bu konuda adli mercilerle bilgi paylaşmayan platformlara da yine yaptırım uygulanması gündemde olacak. Yani sahte hesapları korumaya alan platformlara ağır yaptırım uygulanacak. Yine anketten detay vereyim. Katılımcılara “Sosyal ağlarda sahte hesaplar açılmasını engelleyen bir düzenleme hayata geçirilmeli mi?” sorusu yöneltiliyor ve yüzde 91’i “Evet” yanıtını veriyor. Anlaşılan sahte hesap terörü hemen herkesin canına tak etmiş durumda. Nasıl bir çözüm üretilecek, önüne ne şekilde geçilecek ve sosyal medya şirketlerine hizmet veren ajanslar, müşterileri adına yönettikleri milyonlarca bot hesabı nasıl feda edecek? En önemlisi sosyal medya şirketleri “Kaos ve çatışma etkileşim getirir; etkileşim kullanıcıyı platformda tutar” politikasından nasıl vazgeçecekler? Bunları yasa çıktıktan sonra göreceğiz. Fakat kim ne derse desin ortada “örgütlü” bir durum söz konusu.

BBC Türkçe’de yer alan analize göre, AK Parti de ‘örgütlülük’ üzerinde duruyor. Dezenformasyon içerikli paylaşımın “organize, örgütlü, belli bir amaca yönelik olması” halinde yaptırım uygulanması en önemli detay. İktidar, toplumda kaos yaratmayı amaçlayan dezenformasyonun da bir “terör biçimi” olduğu görüşünde ve çok doğru bir yerden bakıyor. Zaten sosyal medya yasası bireysel paylaşımlara asla müdahale etmemeli, sıradan kullanıcıları kısıtlama gibi yaptırım ortaya konulmamalı. Bunu da yasa koyucu temin etmeli. Fakat Türkiye’nin fiziki olarak mücadele ettiği bütün terör örgütlerinin sosyal medyayı aktif olarak kullandığı gerçeği ortada duruyor. DEAŞ terörü tüm dünyayı YouTube üzerinden esir aldı ve bu esareti, vahşeti hep birlikte izledik. PKK’nın kırsaldaki gücü kırılsa da sosyal medyadaki etkisi devam ediyor. FETÖ’nün, Twitter ve YouTube platformlarını karargâha çevirdiğini oturduğumuz yerden izleyip, takip ediyoruz. Bu örgütler sosyal medyada ortak işler de yapıyorlar. Bazı etiketlere girin bakın. FETÖ’cü ve PKK’lı olduğu bilinen hesaplar aynı provokasyon için paylaşımlar yapıyorlar.

Peki, yasa nasıl bir önlem mekanizması getirecek? Almanya modeli üzerinden gidileceğini öğrendik artık. Almanya’da çevrimiçi platformlarda nefret söylemi içeren paylaşımların 24 saat içinde kaldırılması zorunluluğu var. Türkiye de bunu uygulayacak. Lakin bu 24 saat meselesi çok fazla esnek. 24 saat sosyal medya için çok uzun bir süre, her türlü kaosu tertiplemek ve sonuç almak mümkün. Sosyal medyada yayınlanan kaotik bir haber, ilk andan itibaren geri dönüşü olmayan bir yola girmiş demektir. Burada asıl sorumluluk sosyal medya şirketlerine düşüyor. Eğer yasayı uygulamak ve kaosun önüne geçmek isterlerse herhangi sakıncalı paylaşımla ilgili bildirimi çok kısa sürede neticelendirebilirler. Fakat 24 saati, sonuna kadar kullanma haklarını gözetirlerse yasa yine tartışmalı hale gelebilir.

Yazıyı bitirirken Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın sık sık linç edilmesine de değineceğim. Sosyal medyadaki örgütlü yapılar sistematik şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ve Başkan Ali Erbaş’ı hedef gösteriyor. İtibar suikastı yapıyorlar. Sahte hesaplar üzerinden sahte içerikler paylaşıyorlar. Öyle ki bu sahte paylaşımları İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan gibi vekiller de düzenli olarak tweet’liyor. Dönüp düzeltme yapan ise yok. Vekil paylaşınca seçmeni de paylaşıyor, haber sitesi de. Peki, Erbaş en son ne dedi de hedef gösterildi? Sosyal medyanın insanî ve ahlâkî boyutta ciddi risklere zemin oluşturduğuna dikkat çekti. Ali Erbaş çıkacak yasayı savunmuş. Ayağa kalktılar yine. Erbaş üç gündür Twitter’da gündemde. Asıl dertleri ise yasa. Çıkarsa Ali Erbaş’ı örgütlü şekilde linç edemeyecekler. Peşinen intikam alıyorlar. Peki, Ali Erbaş haksız mı? Yine Areda’nın araştırmasından örnek vererek yanıt vereyim ve yazıyı da bitireyim. “Sosyal medyayı nasıl bir tehdit olarak görüyorsunuz?” sorusuna katılımcıların yüzde 26,4’ü, “aile müessesesine zarar veren” yanıtını vermiş. Yüzde 23,1’i “nefret söylemi barındıran”, yüzde 22,5’i “gençlere zarar veren”, yüzde 15,2’si “milli güvenliği tehlikeye atan”, yüzde 5’i ise “çocuk istismarına yol açan” tehdit olduğu görüşünde. Bu başlıkların tümü tehlikenin boyutlarını özetlemeye yeter nitelikte bana göre.

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?