Röportaj: İlker Nuri Öztürk / Yeni Şafak
Yakın zamanda yaşanan siyasi ve toplumsal hareketlilik, bugünü anlamak isteyenleri tarihin tozlu yaprakları arasına yönlendirdi. Diziler, filmler ve kitaplara baktığımızda tarihin yeniden keşfi yaşanıyor diyebiliriz. Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’nin hayatı ise şair yazar Ali Emre tarafından kaleme alındı. Ketebe Yayınları arasından çıkan “Selahaddin Şark’ın Kartalı” romanında yazar, Selahaddin Eyyubi’yi etkileyen olay ve kişileri tarihi kronolojiye sadık kalarak anlatıyor. İlk romanı Nureddin Zengi on beşten fazla baskı yapan, ödüller kazanan Ali Emre, Selahaddin ve tarihi kitapların önemi hakkında konuştu.
Ortadoğu’nun üç aslanı olarak nitelediğiniz Nureddin Zengi, Selahaddin Eyyubi ve Sultan Baybars’ı yazmaktaki hedefleriniz nelerdir?
Kanaatimce bu isimler sadece yaşadıkları dönemin değil, son bin yıllık tarihimizin de önemli insanî yükseltileri. Bugünün insanı, bugünün Müslümanı da onlara çok şey borçlu. Haçlı istilalarının, Frenk seferlerinin bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde, bu isimler, Müslüman Şark’ın hem kılıcı hem kalkanı hem kandili olan büyük Müslüman öncüler. Müslümanlara yaşama, var olma alanı açmış, şahsiyet ve şeref kazandırmış insanlar. Kılıcın yanına kitabı, kandili, adaleti ve merhameti de getirmişler. Müslümanların evinin boylu boyunca çökmesini engellemişler. Bu amaçla bu üç kıymetli önderi roman tarzı içerisinde aktarmak istedim. Gençlere, öğrencilere, yeni nesillere tanıtılmasının da önemli ve gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu kitapları, kendim için ahiret azığı olarak görüyorum aynı zamanda. Böyle bir niyet ve bilinçle yazmaya gayret ettim.
ONU SAHİPLENDİLER
Hazırlık sürecinde hangi kaynaklardan yararlandınız?
Seriye öncülük eden Nureddin Zengi’yi ilk olarak Bahattin Kök’ün bir kitabında görmüştüm. Daha sonra Amin Maalouf’un derlemesinde rastladım. Yaklaşık 20 yıl boyunca, yerli yabancı bulabildiğim her kaynağı okumaya gayret ettim. Nureddin’de temel kaynak, İbnü’l Esîr. Selahaddin hakkında en önemli, en doğrudan tanıklık ise İbn Şeddad’a ait. Hiç umulmayacak ülkelerde bile bu alanda çeşitli yayınlara rastlıyoruz ama bizde çok üstünde durulmamış bu isimlerin. Arapça, İngilizce ve Fransızca bilen arkadaşlarımdan yardım istedim yeri geldikçe. Zamanla temel kaynakların çoğu Türkçeye çevrildi. Selahaddin hakkında epeyce yayın var artık. Baybars hakkında ise sıkıntı devam ediyor. O yüzden, Baybars’ı birkaç yıl sonra yazmayı düşünüyorum.
Osmanlı’nın Selahaddin Eyyubi ilgisi nasıl bir seyir izliyor?
Selahaddin’in, 1300’lü yıllardan sonra neredeyse tamamen unutulduğunu görüyoruz. Yüzlerce yıl, hayatı ve mücadelesiyle ilgili müstakil bir kitap yazılmamış Müslüman Şark’ta. Bizde nihayet dişe dokunur ilk çalışma Namık Kemal’in, Evrak-ı Perişan’ında yer alan Selahaddin biyografisidir, benim bilebildiğim kadarıyla. Siyasi bağlamda ise onu ilk kez öne çıkartan kişi II. Abdülhamid’dir. İttihad-ı İslâm fikrini geliştirirken onu hatırlatıyor, Şam’daki mezarını tamir ettiriyor, isminin yeniden dolaşıma girmesini sağlıyor.
Batı’da durum nasıl peki?
Batı’ya baktığımızda 30-40 yılda bir kitap yazıldığını, ciddi bir külliyat oluştuğunu söylemek mümkün. Batılılar hem bizden daha çok ilgilenmişler hem de ilgilerini yazıya dökmüşler. Selahaddin gibi kıymetli bir insanın müslüman olamayacağını düşünenler olmuş aralarında. Çeşitli hikâyeler, efsaneler de üretmişler. Küçükken Avrupa’dan kaçırıldığını, zorla Müslüman yapıldığını anlatanlar bile var. Bu ilgi daha yaşadığı dönemde başlamış. Dante ile devam etmiş. Kral Rişar’ın ismi de onunla birlikte, onun sayesinde yaşatılmış. Bugün de Selahaddin’le ilgili en iyi kitaplar Batılı müelliflere aittir.
ORTADOĞU’YA ÇÖZÜM OLABİLİR
Nureddin Zengi’nin Selahaddin Eyyubi üzerindeki etkisi nedir?
Nureddin Zengi’nin manevi yönden en büyük mirasçısı, en kıymetli eseri Selahaddin Eyyubi’dir. Çocukluktan beri ailece tanışıyorlar. Nureddin’in Kudüs rüyasını gerçekleştiren kişi de Selahaddin’dir. Selahaddin, onun yolundan giderek savaşmanın, cesaretin, diriliğin, hayatın bütün alanlarını ayağa kaldıran bir uyanışın nişanesi olmanın yanı sıra bir eğitimci ve imarcı olarak da yol açmıştır. Yani fiili cihadın yanına, aynı Nureddin gibi fikri uyanışı da getirmiştir. Onun gibi Türkmenleri, Kürtleri, Arapları kardeş kılmaya çalışmış, bir birlik oluşturmaya gayret etmiştir. Bugün anlattığımız hatta gururla andığımız başarılar da bu sayede gerçekleşmiştir.
Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs için önemi hakkında ne söylemek istersiniz?
Kudüs’ü tekrar özgürleştirene kadar gülmemiştir Selahaddin, kahkaha atmamıştır. Başındaki siyah sarığı çıkarmamıştır. Oradaki mâbetlerimizin üstünden haçı kaldırıp hilâli koyduğu zaman sevinçten ağlamıştır. Aynı zamanda, askerî açıdan eleştirenler olsa da, yeryüzü belki de o zamana dek tanık olmadığı bir şekilde bir adalet ve merhamet örneğiyle titremiştir. Ardından, şehri tekrar almak için Akdeniz kıyı şeridine yığılan yüz binlerce Haçlı’ya 4 yıl boyunca neredeyse hiç uyumadan direnmiştir. Vefatının en önemli sebebi de hızlı bir yaşlanma hastalığıdır. Avrupa krallarını rezil edip evine göndermiş ve birkaç ay sonra da vefat etmiştir. Tarihçi Steven Runciman, Baybars Moğollar karşısında kaybetseydi, İslâm bugün folklorik bir dine dönüşebilirdi, der. Haçlılar da Selahaddin’i geçselerdi yine aynı akıbetle karşılaşabilirdik. Çünkü Mekke ve Medine’ye seferler düzenliyorlardı. Hz. Muhammed’in naaşını çalmayı bile düşünüyorlardı. Bağdat’a kadar gidip dünyanın öbür ucundan çıkarak bütün Müslüman ülkeleri istila etmenin derdindeydiler. “Başarsalardı, müslümanlık bir kasaba nüfusundan fazlası olmayacaktı, İslam folklorik bir dine dönüşecekti.” diyen Batılı yorumlar, bugün tüylerimizi diken diken eden bir niyete, toplu bir imha düşüncesine işaret ediyor kuşkusuz.
Şark’ın üç aslanı bugüne nasıl bir mesaj veriyor?
Nureddin de Selahaddin de diyar diyar koşturarak Müslümaları ortak bir sancak altında toplamak istiyor. Türkmenleri, Kürtleri ve Arapları bir araya getirmek için çırpınıyor. Ortadoğu’daki çıkışın bugün de böyle bir reçeteyle mümkün olacağını düşünüyorum. İşgalden, İsrail’den, düşkünlükten, emperyalizmden kurtuluşun birlikte yürümekten geçtiğine inanıyorum. Fikrî ve fiilî uyanış, sağlam ve süreğen bir kardeşlik iklimi bulduğunda içeriden barikatları yıkmayı başaracaktır.
Romanı yazarken en çok etkilendiğiniz bölüm hangisiydi?
Kartal’ın Kanatları Altında bölümünü yazarken çok duygulandım. Birçok kez okumama rağmen hâlâ etkilenirim.
SAHNE TEKRAR BİZİM OLMALI
Tarihi romanların bugünkü değeri nedir?
Tarihimiz üzerindeki örtü yavaş yavaş kalkıyor. Çarpıklıklar ve sululuklar olsa da tarihe yönelik ilgi artıyor. Tarihi karakterler, olaylar, önemli eşikler hakkında sadece edebiyatçıların değil akademisyenlerin de ciddi bir şekilde söz almaları, çaba sarf etmeleri gerekiyor. Halep yok oldu mesela. On binlerce insanla birlikte. Nureddin Zengi’nin tarih sahnesine çıktığı yer. Kâtip Çelebi’nin sahaflarında eteklerini savurarak koşturduğu şehir. Selahaddin’in kan dökmeden almak için dokunmaya kıyamadığı belde. Ömer Muhtar’ın gözlüğünün saklandığı yer. Böyle çok sayıda şehrimiz, kahramanımız, kadın erkek öncümüz, güzidemiz var. Bütün bunları en azından edebiyatla, sanatla tekrar sahneye çıkartabiliriz. Aktarabiliriz. Hatırlatabiliriz. Tarihin suflesine kulak verdiğimizde sahnedeki tutukluğumuz da azalacaktır. Bunu başardığımızda dilimiz çözülecek, göğsümüzdeki sıkıntı azalacak ve insanlığa daha büyük güzellikler armağan edebileceğiz.
İnsan hazinesi üzerinde uyuyoruz
Basılı çalışmaların yanı sıra Cennetin Krallığı örneği var. Bizde de tarihi dizi, film üretimi anlamında bir uyanış var diyebilir miyiz?
O filmde yönetmen Selahaddin’i kötülemediği için eleştirildi. Bazı hatalar da vardı filmde. Sözünün eri Balian, farklı gösterilmişti. Romanda cevap niteliğinde Balian’ı detaylı yazdım. Batılılar sürekli yazarak, anlatarak, sahneye aktararak tarihi sahipleniyorlar. Kendi bakışlarına uygun bir algı oluşturuyorlar. Bizse insan hazinelerinin üzerinde uyuyoruz. Yazmakla yetinmemeliyiz. Sinema, tiyatro, müzik gibi sanatın diğer alanlarında da onları tanıtabilmeliyiz.