Ali Bulaç yazdı: Ashab-ı Uhdut’tan Gazze’ye

İslam ülkeleri ve diğerleri bu katliama seyirci kalıyorlarsa da, “Göklerin ve yerin mülkünün kendisine ait olan yüce Allah her şeye (oyup bitene) şahittir.” Ve O, zillet giysisi yerine izzet elbisesi giyen Müslümanlar eliyle hükmünü verecektir.

Ali Bulaç'ın yazısı:

“Kahrolsun Ashab-ı Uhdud. ‘Tutuşturucu-yakıt dolu o ateş,’ Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı. Ve mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı. Onlardan, yalnızca ‘üstün ve güçlü olan,’ övülen Allah’a imân ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı. Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah, her şeyin üzerinde şahit olandır.” (85/Buruc, 4-9.)

“Ashab-ı uhdud” inançlarından vazgeçmedikleri için mü’minleri hendeğe atıp işkenceyle öldüren kimselerdir. Ayetteki fiillerden, erkekler yanında kadınların da işkenceye maruz kaldıkları anlaşılıyor. Yüce Allah mü’minlere işkence edenlere ve işkenceyi seyredip müdahale etmeyenlere ya da elden geldiğince buna tepki göstermeyenlere lanet etmekte veya “kahrolsunlar” demektedir. Yüce Allah’ın gazabına maruz kalanlar mü’minleri hendeklere atıp öldürenlerdir. Ashab-ı uhdud’un kimler olduğu, nerede ve ne zaman yaşadıkları konusunda Kur’an-ı Kerim herhangi bir bilgi vermemektedir. Ancak eğer işkenceye maruz kalanlar Hz. İsa’nın tebliğine ve yoluna tabi olanlar ise olayın en azından milattan sonra vuku bulduğunu söylemek mümkün.

Hadis ve tefsir kaynaklarında iki olay zikredilir. Biri Necran Hıristiyanlarından 12 bin kişinin Yahudi olan Yemen Kralı Zünuvas tarafından işkenceyle ve toplu olarak öldürülmeleri ki anlatıma göre bu olay üzerine Hıristiyan olan Habeşliler Yemen’e saldırıp Zünuvas’ı öldürmüş, Yahudi hâkimiyetine de son vermişlerdir. Diğeri bir Zerdüşt kralının, aile içi zina olan kardeşler arasındaki evlilikten (ensest) bir türlü vazgeçiremediği halkını topluca ateşe atarak cezalandırması olayı. Her iki olay arasında ciddi bir çelişki var. İlkine göre insanların din seçme ve dinlerine göre yaşama özgürlüğünü tanımayan zorba bir kralın inanan halkına reva gördüğü zulüm ve işkence; diğerine göre kral doğru yolda iken sapkın halkı suç ve günahta ısrar etmekte, o da onları cezalandırmaktadır. Ama eğer ensest dolayısıyla halk cezalandırılacaksa, bunun insanların topluca hendeğe atılıp yakılması mı olmalı? Bir başka husus, 4-8 arası ayetlerde hendeğe atılanların zulmen işkenceye tabi tutulup öldürüldükleri belirtilmektedir ki, bunların böylesine çirkin bir cürmü işledikleri düşünülemez.

Konuyla ilgili kaynaklarda uzun bir hadis yer nakledilmektedir. (Müslim, 73; Tirmizi, Tefsir, Sûre: 85; Müsned, 16/17.) Ancak söz konusu rivayetler pek güvenilir bulunmamaktadır. Buna rağmen vahyin ilk muhatabı olan Arapların kolektif hafızasının Ashab-ı uhdud olayına yabancı olmadığı anlaşılmaktadır.

4-8 arası ayetlerde mü’minlere toplu ceza verildiğini, ceza verenin de tek bir şahıs değil, topluluk olduğu ima edilmektedir. Başlarında kral ve halk da ateşle doldurulmuş hendeğin çevresinde toplanmış, hendeğe atılıp cayır cayır yananları seyretmiştir. Bunlar sadece pasif seyirci değillerdi, intikam da alıyorlardı. Bu tasvir insan kalbinin taştan da daha katı olabileceğinin en trajik örneğini teşkil eder, insanlar haksız yere hendeklerde cayır cayır yakılırken, diğerleri toplu halde bu olayı seyretmekte, müdahale etmedikleri gibi belki de içlerinden “Oh olsun!” demektedirler.

8. ayet, Aziz ve Hamid olan Allah’a samimi bağlılıkları dolayısıyla mü’minlerden intikam aldıklarını belirtilmektedir. Demek ki kralla beraber onun dinini, politik tutumunu paylaşanlar da mü’minlere karşı acımasız bir tutum içinde idiler.

İşkence ve zulmün halka seyrettirildiği olaylara tarihte çokça rastlanmaktadır. Benzer şekilde Romalıların halkı topladıkları arenalarda mü’min Hıristiyanları aslanlara parçalattırıldıklarını tarihler yazar. Roma’daki Collezium bugün de bu dramlara tanıklık etmektedir. Modern zamanlarda Fransız devrimi sırasında, komünizmin hükmünü icra ettiği Sovyetler Birliği’nde ve baskı rejimlerinin devam ettiği ülkelerde benzer olaylar çokça yaşanmıştır. Konunun özü yönetimi ele geçiren zorbaların din seçme, dine göre yaşama özgürlüğünü tanımayıp kendilerine itaat etmeyenleri veya siyasi muhaliflerini ağır işkencelere tabi tutmalarıdır. İslam dünyasında da iktidarlar halkın bir bölümüne olmadık zulüm ve haksızlıkları reva görürken, iktidarın yanında yer tutanlar olayları sadece seyretmekle yetinmektedirler.

Sûrenin iniş zamanı göz önüne alındığında Mekke’de, Bilal ve Ammar ailesi gibi korumasız mü’minlere baskı ve işkence uygulayan Kureyş’in utanç verici tutumuna uygun düşmektedir. Ammar’ın babası Yasir ve annesi Sümeyye ağır işkenceler altında şehit olmuşlardı. Ayet, hem iniş zamanındaki olaya atıfta bulunmaktahem bütün zamanlar için vicdanlar üzerinde baskı kurmanın ağır bir suç olduğu hususunun altını çizmektedir. Baskıcılar öyle yapıyorlar ama güç ve kuvvet sahibi olan Allah’tır, elbette “göklerin ve yerin mülkünü elinde tutan Allah”, ona samimiyetle iman edenlerin ahını yerde bırakmayacak, zamanı geldiğinde zalimlerden bunun hesabını soracaktır. (Kur’an Dersleri/Tefsir, VII, 349-351.)

Ashab-ı Uhdut’la Gazzeliler arasında ki benzerlikler nelerdir:

1- Zorba bir yönetim ve zorba bir güç: Ashab-ı Uhdud. Benzer yönetim çok daha gaddar ve kural tanımaz karakterde İsrail’de hükmünü sürdürüyor. Yahudi Kral, inançlarından vazgeçmeyen binlerce insanı ateş çukurlarına atmıştı, bu sayıyı 70 bine çıkaranlar vardır. İsrail binlerce ton bombalarla Gazze üzerine ateş yağdırıyor.

2- Yönetimin başının Zünuvas isminde bir Yahudi kral olması. İsrail’in bugün başında Netanyahu var ama hakikatte yöneticilerin tamamı Netanyahu kadar ve daha fazla gaddar, imhacı ve soykırımcıdırlar.

3- Yahudi yönetiminin, inançlarında ve inançlarını özgürce yaşamak istedikleri yurdunda ısrar etmeleri dolayısıyla tüm bir topluluğa reva gördüğü zulüm ve işkence. İsrail, bir bütün olarak imanlarını ve topraklarını savunan Filistinlileri ama mevcut durumda Gazzelileri hedef alıyor.

4- Ayetin genel akışından kadınların da işkenceye tâbi tutuldukları anlaşılıyor. 7 Ekim’den bu yana İsrail’in katlettiği 17 bin masum insanın yüzde 70’i kadınlar ve çocuklar.

5- Ateş çukurlarında mü’minlere yapılan iç parçalayıcı zulüm ve işkenceyi sadece seyretmekle yetinenler var. Bu da Gazze’deki zulme tıpatıp uyuyor. Seyretmekle yetinenler halkı müslüman ülke yönetimleri, İsrail’in katliamına tanıklık eden –açık veya gizli destek veren- batılı ülkelerin (AB ve ABD) iktidar çevreleri, hükümet ve devlet yetkilileri.

El-hak Allah’ın Kitabı Kur’an Kerim doğru söylemiştir (Sadakallahu’l Azim).

Zillet içindeki İslam ülkeleri ve diğerleri bu katliama seyirci kalıyorlarsa da, “Göklerin ve yerin mülkünün kendisine ait olan yüce Allah her şeye (oyup bitene) şahittir.” Ve O, zillet giysisi yerine izzet elbisesi giyen Müslümanlar eliyle hükmünü verecektir.

Sabah yakın değil mi?” (11/Hud, 81.)

Kaynak: alibulac.net

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı