Ali Karahasanoğlu’nun Yeni Akit’te “Diyanet Başkanı yetmez, “Ayasofya’ya imamımız Bekri Mustafa” deyin!” başlığı ile yayınlanan yazısı:
6+1 birbirine benzemez, “ne oldu da biz kazanamadık” sorusuna cevap arıyorlar..
Cevap basit..
Yediniz de birbirine benzemiyor. En uçtaki PKK yandaşı HDP de içinizde.. Kürt vatandaşlarımızı toptancı bir bakış açısı ile terörist gibi gören ve faili meçhuller döneminde aktif rol oynayanların yoğunlaştığı İyi Parti de içinizde.. Telekom’un Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu olarak gören Kemal Kılıçdaroğlu da içinizde. Yolsuzluk olarak gösterilen Telekom’un özelleştirilmesini, ‘Cumhuriyet tarihinin en akıllı işi’ olarak gösteren Ali Babacan da içinizde..
Suriye’de, 2010’da Esed’in gitmesi için kavgaya dahil olunmasını organize eden Ahmet Davutoğlu da içinizde.. Esed milyonlarca vatandaşını katlettiği gerçeğine rağmen, bugün dahi o zalimin iktidarda kalması gerektiğini savunan CHP de içinizde..
6+1 masası için “kumar masası” diyen de içinizde.. O masayı oturdukları yerden milletvekilliği kazanım alanı olarak görenler de içinizde..
Somut zıtlıkları bir kenara bırakıp.
Bir üyelerini toplantıya dahi almadan/alamadan; 6+1 masasının yaptıkları değerlendirme görüşmesinden dışarıya sızanları yorumlayalım..
Millet İttifakı’na yakın çevrelerin aktardıklarına göre, 14 Mayıs başarısızlığın sebebi, 6+1’li masanın birbirine benzemez partilerden oluşması, seçmenin bunlara güven duymaması değil, “Kılıçdaroğlu kazanırsa Diyanet kapatılacak” yönünde halkta bir kanaat oluşması imiş.. Buna ilaveten “PKK ile işbirliği yapılıyor” şeklinde seçmende bir kabul oluşması da ikinci sebep imiş..
Stratejik Derinlik kitabının yazarı Ahmet Davutoğlu, “Anadolu’ya çıkar, bir selam veririm, milyonlar arkama dökülür dedim, ama kendi memleketim Taşkent bile bana tokatı attı. Taşkent’i boşverin, kendi halam bile benim partimin ittifak yaptığı CHP’ye oy vermeyeceğini açıkladı ama.. Ben yine stratejik derinlik içeren tezler hazırlamaya devam edeyim.. Telif ücreti almadan ilk yapmamız gerekeni söyleyeyim: “Diyanet İşleri Başkanı adayımızı açıklayalım, Diyanet kaldırılacak yalanını çürütmüş oluruz” demiş.
Sanki ittifak yaptığı CHP’lilerin Diyanet ile kavgalı olduğu gerçeği yalan imiş.. Sanki “Ortaçağ kafası” diyenler CHP’nin Özgür Özel’leri değilmiş. Sanki iki günde bir “Diyanet’in bütçesi bakanlıklardan fazla” diyen ve kısmaya çalışanlar CHP’li vekiller değilmiş gibi..
10 milletvekilliği yetmemiş, Diyanet İşleri Başkanı da bizim kafadan olsun uyanıklığı ile başkanlığa Ali Bardakoğlu’nu da önermiş, Ahmet Davutoğlu..
Ali Bardakoğlu büyüğümüz, ismini zikretmemden rahatsız olmasın..
Dün akşam saatine kadar, hassasiyet göstererek, “Benim ismim, siyasi tartışmalar ekseninde dile getirilmiş. Bu ülkede başörtü yasağını yıllarca genç kızlarımıza, kadınlarımıza reva gören bir zalim zihniyetin cumhurbaşkanı adayının seçilmesi için, benim ismim kullanılmış. Ben bu tartışmalardan uzağım” demediği için..
Ali Bardakoğlu ismini, yazımda geçirmiş oluyorum..
Kimse kusura bakmasın.. Yok öyle uyanıklık..
Erdoğan’ın sırtından Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğuna oturup..
Yüzlerce, binlerce hakareti, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yediğinde, kendisine destek çıkan Tayyip Erdoğan yerine..
Kendisine, makamına ve hayata hakim kılmak istediği ilkelere yönelik olarak hakaret üstüne hakaret eden CHP’nin adayı Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilsin diye. Ortaya atılan “Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanı olsun” teklifini, sessizlikle geçirmek..
Kabul edilebilir bir şey değil..
Hepimiz dürüst olmalıyız. Diyanet İşleri Başkanımız da, imamımız da, gazetecimiz de..
Söylediklerimizden de hesaba çekileceğiz. Söylemediklerimizden de..
Bu çerçevede, Ali Bardakoğlu aleyhine daha ağır şeyler yazmak istemiyorum..
Ama bu teklifin işe yaramayacağını, hem Davutoğlu’na, hem de onun şahsında 6+1 ittifakına hatırlatmak için, “hodri meydan” diyorum:
“İsterseniz Ayasofya’ya Bekri Mustafa’yı imam atayacağınızı da açıklayın” diyorum.
Yetmez..
İlahiyat mezunu olarak kendisini takdim eden, Din kültürü derslerinde lise öğrencilerini zehirleyen, başörtü için ve dinin daha başka ne kadar emri var ise, hepsi için riyakarca sözler sarf eden Cemil Kılıç’ı da Sultanahmet Camii imamı yapacağınızı ilan edin..
Yetmez..
Gezicilerin yanında binbir rezilliğe “İslam’ın onayı var”mış gibi cevaz veren, içkiyi, birayı normalleştirip, ama sıra dindarlardaki küçücük bir toza gelince, cehennemden başlayıp, ateşlerle tehdit eden İhsan Eliaçık’a da önemli camilerimizden birisini bulun..
“Başörtü farz değil. Namaz zorunlu değil, önemli olan kalp temizliği” diyenlerden seçin seçin, Diyanet’in başkan yardımcılıklarına getirin.. “Yaşar Nuri Öztürk öldü-Zekeriya Beyaz öldü” diye hayıflanmayın..
Geziciler caminin kapısına dayandığında, “ikinci Madımak olayı yaşanacak, yangın çıkacağından korktum. Ailemi alıp, hemen kayınvalideme götürdüm. Çok korktum” diyen, ama Gezicilere şirinlik yapıldığında büyük rantlar devşirildiğini görünce, “Camide içki içildiğini görmedim” diyen, bunu söylediğinde, dindar insanlar için bir tahkirat olmayacağını düşünerek, “Yalan söyleyemem” ifadesini de açıklamasına ekleyen, sanki ona “yalan söyle, görmediğin halde, içki içildiğini gördüm açıklaması yap” diyen olmuş gibi algı oluşturan CHP’nin milletvekili adayı Fuat Yıldırım’ı da Diyanet İşleri Başkan yardımcılığına getireceğinizi vaad edin..
Sonrasında, başörtü için “bir parça bez” diyenleri, “çul” diyenleri de küçük camilere vaiz olarak atarsınız..
Nur Serter’i, Necla Arat’ı unutmayın..
Onları da yeniden, “ikna odaları”nın başına getirirsiniz..
“Bizde zorlama yok. Biz ikna ediyoruz” der, kendinizi kamufle edersiniz..
Öyle mi Davutoğlu..
Öyle mi, Kandil’in tamamı Kemal Kılıçdaroğlu’nu açık açık desteklediği halde, seçmendeki “PKK ile işbirliği yapıyorlar” tespitini, algı gibi göstermeye çalışan, 6+1’in uyanık politikacıları..