HAKSÖZ-HABER
Irak Kürdistanında parti ve hareket olarak faaliyet gösteren İslami Toplum Partisi (Komel) lideri Ali Bapir, Kürdistan bölgesindeki iç sorunlar ve siyasal belirsizlikleri değerlendirdi.
Rudaw'ın kendisiyle yaptığı röportajda Ali Bapir, ayrıca "Bağımsız Kürdistan" fikrine parti olarak nasıl baktıklarını ve İran'ın bölgedeki etkinliğine nasıl baktıklarını da tahlil etti.
Röportajın Tam Metnini Okurlarımızın İlgisine Sunuyoruz:
***
İslami Toplum Partisi olarak, Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasi krizin çözümü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu durum herkesin canını sıkıyor, özellikle halkı iyiden iyiye bezdirmiş durumda. Bu nedenle bütün taraflar kolları sıvayıp süregelen krizi çözmek için elinden geleni yapmakla hükümlüdür. Öncelikle yetkililer Kürdistan Bölgesindeki gerçeği görüp ona göre harekete geçmeli.
Bunu yapmak için önce halkın içerisine girmek lazım. Yoksa herbirimizin halka ayrı bir tepeden bakmasının anlamı olmayacaktır.
Şu ana kadar halkın içerisine girilmedi mi?
Bence gerektiği kadar girilmedi. Millet içinde olanın milletin derdini bilmesi gerekiyor. Arapça bir söz vardır: “Eğer bir hatayı biliyorsan ve düzeltmiyorsan felakettir, eğer var olan hatayı bilmiyorsan daha büyük bir felakettir.”
Hani bazen Kürdistan Bölgesi’nin bu kadar miktar borcu var deniyor, ben kendi kendime diyorum ki, acaba hükümetteki herkesin bundan haberi var mı?
Siz sorunun çözülmesi gerektiğini söylüyorsunuz, nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?
Benim çözümden kastettiğim, öncelikle bu karşılıklı suçlamaların yatıştırılması, hatta sona erdirilmelidir. Hiç kimse kendisinin, karşısındakinden daha çok hakka sahip olduğunu düşünmemelidir.
Çözümden kastım, son zamanlarda görüldüğü üzere, partilerin gölgesinde işleyen hükümet kurumlarının, gerektiği gibi düzeltilmesidir. Daha da önemlisi particilik, aşiretçilik ve bölgecilik gibi küçük kabuklardan kurtulup vatanseverler gibi hareket etmeliyiz. Gözlerimizi keskin tutmalı ve herkesi görebilmeliyiz.
Bazı yetkililerin bunca olup bitenler karşısında vurdumduymazlığını görünce çok şaşırıyorum. Sanki halk umurlarında bile değil. Hepimiz bilmeliyiz ki Kürdistan Bölgesi’nin geçirdiği süreç normal bir süreç değil ve bundan bir an önce kurtulmak gerekiyor.
Peki siz Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani ile görüşmenizde, “Sayın Barzani siz bu milletten haberdar mısınız?” gibi bir şey söylediniz mi?
Sayın Mesud Barzani’yle en son(ABD ziyareti dönüşünde görüştük. Kendileri çok mutlu ve umutlulardı, Kürdistan devletine doğru adım adım ilerlendiğiniden emindi.
Görüşmede şöyle bir şey demişti: “Eskiden Kürdistan Devleti etrafı dikenli tellerle örülü, ulaşılması zor bir pasta gibiydi ancak artık o teller kalktı ve sadece bir çatal ve bıçağa ihtiyacımız var.”
Ben Sayın Barzani’ye şunu dedim: “Kürdistan devletini kurmak bizim hakkımızdır ki zaten bu hakkımız elimizden alınmıştır. Ama şimdi devletimizi ilan etmemiz için iyi bir zemin çalışması yapmalıyız.”
Ben kendilerine sordum: “Ekonomik gelirimiz nerde? Hepimizi içine alan silahlı gücümüz nerde? Nerde yurdumuzun güvenlik garantisi? Nerde siyasi birlik?”
Önce bunları bir gerçekleştirelim, daha sonra devlet ilan etmeyi düşünelim dedim ve ekledim: “Çatalı keke batırıp keki yutamamaktan korkarım.”
Sözlerimin Sayın Barzani’nin pek hoşuna gittiğini sanmıyorum ancak, Allah için döndü dedi ki, “Buyrun gelin o zemini hazırlayalım.”
Kendisine bir örnek vermek istiyorum dedim: Erbil’in Pirmam ilçesi yolundaki tarım arazileri üzerinde sizin akrabalarınız olduğu bilinen kişilerin milyon dolarlık villaları görülüyor. Kendi peşmergeniz olan bazı vatandaşlar 100 metrekare bir arsaya bile sahip değil. İşte korkum o ki devlet olursak adalet ve eşitliği tamamen kaybedelim. İşte o vakit her şey iyice yerle yeksan olur.”
Mesud Barzani’nin bu olup bitenlerden haberi var mıdır? Sizce o günahkar mı yoksa en büyük günahkar mı?
Şöyle söyleyeyim, bu memleketin yetkili isimlerinden biri önemli bir toplantıda ekonomiyle ilgili bazı durumları anlattı. Ben kendisine sordum, Sayın Barzani’nin bu durumdan haberi var mı diye.
Döndü dedi ki: “Sanmıyorum.” İşte o an çok ama çok üzüldüm. Daha en başta söyledim, gerçekleri olduğu gibi görmeliyiz, işte o zaman gördüğümüzü çözebiliriz. Ne gerektiğini bilmemiz ve onun için gerekiyorsa ödün vermeliyiz.
BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un temsilcisi bizi ziyarete geldiğinde, Kürdistan Bölgesi’nin gerçeğini nasıl gördüğünü sordum. “İyi görmüyorum çünkü geçtiğimiz yıla kadar bütün dünya yanınızdaydı ancak bu olup bitenlerden dolayı destekler azaldı, anlamıyorum neden çözüm için irade kullanmıyorsunuz?” dedi.
Sizce iktidar parti olarak KDP, bu durumu düzeltmek için ne yapmalıdır?
KDP neyi bozduysa onu düzeltmelidir. KDP parlamentoyu işlevsiz bıraktı, yeniden onarmalıdır. Hükümeti yarı felç duruma mahkum etti, tedavi etmelidir. Bazı insanları kovdu, görevlerinin başına geri çağırmalıdır.
Tabiki bu diğer partiler için de geçerli. Goran da üzerine düşeni yapmaya mecburdur. Goran’lı arkadaşlara yayımladıkları bildirinin çok ağır olduğunu söyledim. Goran durmadan eleştiriyor. Evet bu ülkede eleştrilecek çok şey olabilir, ancak Goran medyası bunlara yer verince bunun yanında çözümlere de atıfta bulunmalıdır.
KDP medyası sert değil midir?
KDP medyası da sert dil kullanıyor ancak KDP söylemekten ziyade sert uygulamalarda bulunuyor. Bu nedenle ben KDP’nin sözlerinden değil eylemlerinden söz ediyorum. KDP sadece Goran’a değil bizlere karşı da sert söylemler kullanıyor.
İslami Toplum Partisi olarak, Goran’ı mı destekliyorsunuz yoksa arabuluculuk mu yapıyorsunuz?
Biz herkese eşit mesafede durmayı yeğledik. Ancak bu şu anlama gelmiyor; KDP bir haksızlıkta bulundu ve biz sessiz kalacağız. KDP seçimlerde en çok oy alan parti olduğu için sorumluluğu da en ağır partidir. Bu nedenlede herkesten çok yasaların üstünlüğünü savunmalıydı.
Hani Başbakan Neçirvan Barzani bir konuşmasında demişti: “Biz kötü ve çok kötü arasında tercihimizi kötüden yana kullandık.” Peki neden kendinizi kötü ve çok kötü arasında sıkıştırdınız?
Parlamento Sekreteri partinizin üyesi ancak Goran’la birlikte çalışmamaya karar verdi. Bunun adını nasıl koymalıyız?
Evet Parlamento Sekreteri bizim partimizin milletvekili olan Abdulsettar Mecid’dir. Biz ne KDP ne de Goran yanında durduk ancak Parlamento Başkanı Yusuf Muhammed’in Erbil’e girişi engellendiği zaman, KDP’li arkadaşlar beni aradı ve dediler ki sekreterin de Erbil’e girişine izin verilmeyecek, ben de peki dedim.
Ben Abdulsettar Mecid arkadaşımıza söyle dedim: “Sana demiştim Yusuf muhammed’in yanında yani Süleymaniye’de çalışma. Aynı şekilde Parlamento Başkan Yardımcısı Cafer İbrahim’in yanında Erbil’de de devam etme. Çünkü Süleymaniye’de devam edersen Kürdistan Bölgesi’ni bölmekle suçlayacaklar bizi, Erbil’de devam edersen KDP’nin yanlış uygulamalarını desteklediğimizi söylerler.”
Parti olarak petrol dosyasından haberdar mısınız?
Bazı şeyleri kendileri gelip anlattılar, onun haricinde bilgimiz yok.
Önümüzdeki seçimlerde İslami partiler ortak bir liste ile seçime girmeyi düşünüyor musunuz?
Neden olmasın? Bana kalsa önceki seçimlerde de ortak listeyle katılırdık ama bu karar sadece bir tarafın elinde olan bir şey değil. Konuşuldu ancak son bir karar alınmış değildir.
Kürdistan devletinin yakın bir tarihte kurulacağını düşünüyor musunuz?
Dışarıdan bakınca yakın görülüyor ancak, acaba biz buna hazır mıyız? Biz gerekeni yaptık mı, kısacası zemin hazırlığı tamam mıdır? Bence hayır.
Sizce IŞİD ne kadar daha bu bölgelerde kalmaya devam edebilir?
Şunu bilmek gerekiyor, IŞİD hasta iki bedenden türedi. Biri Suriye diğeri Irak. Eğer bu iki bedendeki hastalıklar giderilirse IŞİD zaten bitecektir çünkü o vakit savunma gücünü tamamen kaybedecektir.
Irak’taki Sünniler’in zulüm altında olduğunu düşünüyor musunuz ve bu yapılanlarda İran’ın parmağının olduğuna inanıyor musunuz?
İran bu bölgede her zaman etkili olmuştur. Bu yüzden ben İranlı yetkililerle görüştüğümde dedim ki: “Şii Heşdi Şabi milislerinin yaptıklarına bir dur deyin çünkü sizin parmağınız olsa olmasa herkes bunu sizden bilecektir. Şii profilinin daha fazla çirkinleştirmelerine izin vermeyin.”
Sizin partiniz Sünni bir parti olsa da İran’a yakınlığıyla biliniyor. Bundan dolayı şu soruyu yöneltmeyi önemli buluyorum: Son zamanlarda biri İran biri Suudi Arabistan liderliğinde iki cephe ortaya çıktı. Sizce Kürtler olarak hangi cepheye yakın olmalıyız?
Biz Kürdistan Bölgesi olarak hiçbirinin yanında yer almamalıyız. Sadece Suudi Arabistan ve İran değil, Batı ve Doğu blokları konusunda da aynı şekilde davranmamız gerekiyor. Rusya bu büyük askeri güçle bölgeye akın etmiştir, bu durumda çok temkinli davranmamız lazım. Kısacası taraf olmamalıyız.
Irak Hükümeti ve parlamentosu içerisinde Kürtler olarak yetkimizin ve etkimizin azaldığı söyleniyor. Sizce hep böyle mi devam edilmeli yoksa oraya da ağırlık vermek gerekiyor mu?
İllginç bir durumdayız, ne Irakla birlikteyiz ne de Irak’tan ayrıyız. Bu siyasi ve diğer istikrarsızlıklar sona erdikten sonra, Kürt tarafı oturup son kararını vermelidir. Acaba yola Irak’la mı devam edeceğiz yoksa Irak’tan ayrı kendi bağımsız devletimizi mi ilan edeceğiz? Bu şekilde arafta kalmak doğru bir şey değildir.