Alevilik: Değişiyor mu, Kullanılıyor mu, Çözülüyor mu?

Hamza Türkmen'in Aleviler ve Alevilik yazı dizisinin ikincisi:

HAMZA TÜRKMEN / HAKSÖZ HABER

Aleviler ve Alevilik: -2

Alevilik, en genelde Şamanizm’in, Zerdüştlük’ün, Budizm’in, Hıristiyanlık’ın veya farklı pagan inançların taşıyıcısı olan Farisi, Kürdi, Türki, Rumi vd. gayrimüslim halkların Müslümanlaşma süreçlerinde yeterince terk edemedikleri eski inanış ve alışkanlıklarıyla, yeni dini telakkileri bağdaştırma, yorumlama ve bu eklektisizmi yaşama biçiminin adı olarak değerlendirilebilir. Bu çerçevede Alevilik, İslam’ın açık ve lâfzî hükümlerinin belirlediği ana akımından ziyade, İslam’ı ifade eden temel esaslardan kopuk veya bu esasları batini yaklaşımlarla yorumlayan (heterodoks) bir tutumu ifade etmektedir.

Aleviliğin ne olduğu ile ilgili tanımın, yalnız Aleviler tarafından yapılabileceğini belirten yaklaşımlar, bu konuda “ötekine” düşünme ve tahkik imkânı vermeme eğilimindedir. Ancak bu yasakçı refleksle karşı karşıya kalınsa da, bir “sır”ı ifade eden ve ancak Alevi dergâhının adap ve ritüellerine sahip olan “talip”lerin aşama aşama öğrenebileceği Alevilik tanımı, modernleşmeyi ifade eden şehirleşme süreci

ile birlikte kendini Aleviliğe nispet eden birçok Alevi ekol ve aydın tarafından farklı biçimlerde yapılmaktadır.

Etnik ve Marksist temelli marjinal veya zorlama görüşleri bir tarafta tutacak olursak, Aleviliği farklı anlayış ve biçimlerle tanımlayan yaklaşımların ortak yanlarını şu cümleyle özetleyebiliriz: Alevilik, İslam’ın Ehl-i Beyt sevgisine dayanan batini ve bağdaştırmacı (senkretik) yorum, ritüel ve sosyal ilişki biçimidir. Alevi inanç evrenini daha çok “Hak-Muhammed-Ali” üçlemesi temsil eder. Bu boyutuyla Alevilik,  özellikle tarihi bir kesit olarak eski dini kimliklerden İslam’a geçiş sürecini de ifade etmektedir.

Alevilik, kitabi eğitimden ziyade sözlü geleneğe bağlıdır. Modernleşme döneminden önceki Aleviliğin İslam algısını ise ancak yazılı kaynaklarından öğrenebiliriz ki, bu konuda çalışma yapan araştırmacılar da bu tür verilere dayanmaktadırlar. Bunlar Menâkıbnâmeler, Vilâyetnâmeler, Cenknâmeler ve Kerbela, Eba Müslim, Battal Gazi gibi anlatılardır. Makâlat, Buyruk ve Hüsniye gibi farklı Alevi-Bektaşi anlayışlarını tasvir eden eserler de en önemli kaynaklardır. Alevilik anlayışını yansıtan bu eserleri kavramaya çalıştığımızda, en önemli inanış şekli (kült) olarak Kur’an’daki kavramsal kullanımından farklı olarak ele alınan “veli” veya “evliyâ” ve “şafaat” kavramları karşımıza çıkmaktadır.

Zühd ve takva anlayışı şeklinde ortaya çıkan tasavvuf hareketi, her türlü fenalıktan korunma, duaların kabul olunması ve harikulade hal gösterme (kerâmet) lütfuna erme haline “velâyet makamı” adını verir.

Konuyu mutasavvıf Hâkim-i Tirmizi (öl. 908) “Hatmu’l-Vilâye” eserinde açıklamış, bundan sonra da veli ve velâyet kavramları vahyin bildirimleri dışında sürekli anlam farklılaşmalarına uğramıştır. Bu kavramlar Muhyiddîn b. El-Arabî’nin (öl. 1241) eserlerinde en uç noktaya varmıştır. Bir takım üstün vasıflarla teçhiz edilmiş velilik kültüne başından itibaren tevhid ve ıslah çizgisi Kur’an’ın insan tanımına aykırı olduğu için karşı çıkmıştır.

Şii tasavvufunda da, Sünni Tasavvufunda da, Alevi tasavvufunda da “veli”, “şefaat” gibi Kur’ani kavramlar büyük ölçüde Kur’an bütünlüğünde kullanılan anlamlarından uzaklaştırılmışlardır. Ve bu sufi akımlar Allah inancı konusunda da taşkın/sudur felsefesinden  etkilenerek Rabbimizin yetkileri konusunda aşırı gitmişler, tedlis inancını andırır  tarzda “Nuru Muhammedi – Hakikat-ı Muhammedi” telakkilerini paylaşmışlar; bu itikadi bağlama uygun olarak da kültürlerinde “şeriat-tarikat-marifet-hakikat” aşamalarını ifade eden 4 Kapı anlayışını barındırmışlardır.

Yazının Devamı >>>

Yorum Analiz Haberleri

Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!
İşgal edilen zihinler
AK Parti ve MHP’nin gençlik teşkilatları Filistin davasının neresinde?
Metalaşan değerler ve ahlaki çözülme