Aleviler ve Diyanet

Ali Bulaç

Geçen yazımda hükümetin, Alevilerin sorunlarına çözümler ararken en çok idari merkezin sert çekirdeğini meydana getiren asker, sivil bürokrasi, yargı, CHP ve Diyanet'i ikna etmeye çalışırken zorlanacağına işaret etmiştim.

Öteden beri Alevilerin Diyanet'le sorunlar yaşadığını biliyoruz. Kimi Alevi gruplara göre Diyanet, lağvedilip idari sistemden çıkarılmalı, kimine göre ise bünyesinde Alevilere de yer vermelidir. Henüz bu konuda Aleviler arasında ortak bir görüş teşekkül etmediği anlaşılıyor. Şu var ki; Alevilerin Diyanet'le yaşadığı sorunlar, genel Sünni topluma ilişkin bakış ve tutumlarını etkiliyor; çünkü genel kanaate göre "mademki Diyanet Sünni bir kuruluştur, o halde Alevilerin sistem içinde temsilini engelleyen Sünnilik ve Sünni Müslümanlardır." Bu da ister istemez Alevileri Sünniliğe ve Hanefiliğe karşı "çatışmacı" bir pozisyona sürüklüyor.

Alevilerin Diyanet'le sorunlu ilişkileri olduğu gibi, Diyanet'in de Alevilerle sorunlu ilişkileri olduğunu söylemek mümkün. Bu, kuruluş felsefesinden kaynaklanan bir bakış ve din politikalarıyla ilgili esasa ilişkin bir konudur.

Kuruluş felsefesinden kaynaklanan bu esasa ilişkin tutum yüzünden Diyanet'in Alevileri çok zor kabul edebileceğini düşünüyorum. Sebepleri şunlar:

1) 1924'te Şer'iye ve Evkaf Vekaleti ilga edilip yerine Diyanet İşleri Riyaseti ihdas edildiğinde kurumun resmi mezhebi Sünnilik-Hanefilik olarak tespit edildi. Ne Alevilik ne Ca'ferilik sisteme dahil edildi. Bu, zaten başlı başına bir sorun alanıdır.

2) Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana devletin gizli gündemi "İslam dini içinde reform yapmak", İslam'ın tarihi usul ve tecrübesine "Protestanlık benzeri yeni bir din anlayışı"nı dahil etmektir. Devlet açısından Diyanet'in bu işe soyunması 'akıllıca' değildir, çünkü "dinde reform ve Protestanlığa" karşı toplumda yükselecek şiddetli tepkiler, Diyanet üzerinden devletin kendisine yönelebilir. Bu durumda Diyanet'in dışında birtakım zatların ve kuruluşların zaman zaman bu fikri dillendirmeleri daha işlevseldir. Ancak bu süreçte Diyanet de boş durmayacak, toplumu "bid'at ve hurafelerden arındırma" adı altında geleneksel din anlayışı, bilgi üretme ve hüküm çıkarma usulünü esnetmeye çalışacak; dinin itikad, ahlak ve ibadetlerine vurgu yaparken; muamelat, ukubat ve uluslararası/siyer boyutunu gündem dışı tutacaktır. Kuruluşun alanı "din" değil, "diyanet"tir.

"İslam'da reform" fikrine karşı daima teyakkuz halinde olmuş Diyanet görevlilerinin ezici çoğunluğu teşkil ettiklerini, İslam'ın temel inanç esaslarını ve meşru usulü korumak üzere çok gayret sarf ettiklerini ayrıca belirtmek lazım. Bizim burada sözünü ettiğimiz şahıslar değil, kurumun kuruluş ideolojisidir.

Genel sıralamada Diyanet'i hangi "modern İslami akım" içinde yerleştirebiliriz, diye sorduğumuzda cevap tartışmasız "apolitik modern selefilik" olur. Bu çerçevede Alevilerin önem verdiği çok sayıda kültürel öge, inanç unsuru, ritüel, kült vb. şeyler Diyanet açısından "bid'at ve hurafe" hükmündedir. Bizzat Mustafa Kemal'in bu meyanda "bid'at ve hurafeler"e karşı dikkat çektiği ve bunlarla mücadeleyi Diyanet'e havale ettiği bilinmektedir.

3) Diyanet'in kuruluş amaçlarından biri zamanla "İslam içinde resmi bir din kurumu ve nizami din adamları sınıfı"nı oluşturmaktır. Alevilik, "resmi din, resmi kurum ve resmi din adamları sınıfı üçlemesi"ne uygun değildir.

4) Devlet prensip olarak "sivil din"den hazzetmez. Alevilere "sivil inanç" statüsü tanınacak olursa, bu Sünniler için "emsal" teşkil edecektir. Bu da sistemin reorganizasyonunu gerektirir. Çünkü devlet, İslam dinini "resmi din kurumu ve resmi din adamları" üzerinden denetlemek, böylelikle sivil dini bastırmak ister.

Bu çerçevede Alevilerin tutumu, sadece kendileri için değil Sünniler için de belirleyici olacaktır. Aleviler, Diyanet içinde mi yer alacak, sivil alanda mı kalıp inançlarını yaşayacak? Alevilerin vereceği karar, Sünnileri de sivilleştirip özgürleştirebilir.

ZAMAN