Albayın evine sıra, niçin 4 gün sonra gelmiş?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Genelkurmay Askerî Savcılığı, dün soruşturmasını tamamlamış! Daha doğrusu, kendince soruşturmayı tamamladığını, soruşturmayı emreden, aynı zamanda da soruşturmanın muhtemel hedef kitlesi arasında yer alan komutanlık makamına sunmuş. Genelkurmay Başkanlığı da durumu, kamuoyuna “saygı ile” aktardı.

Peki kamuoyu tatmin oldu mu?

Bunu zaman gösterecek.

Ya ben? Ben açıklamayı yeterli buldum mu?

Hayır..

Hayır demekle iş bitmiyor, “niçin”ini de söyleyelim..

Genelkurmay Askerî Savcılığı, o kadar uzun açıklamaya rağmen, işin özüne girmekten ısrarla kaçındığı için!

Nedir işin özü?

İşin özü; şüpheli Dursun Çiçek’in, bu belge ile ilgili bilgisi / görgüsü / ifadesi...

Belgeyi emirle mi hazırlamıştır, bu belgeyi taslak olarak kimseden emir almadan mı hazırlamıştır, yoksa bu belge ile hiçbir ilgisi yok mudur?..

Dursun Albay hayatta olduğuna göre, tüm teknik incelemelerden önce, kendisine bu soruyu yöneltmemiz gerekmez mi?

Tabiî ki gerekir.

Peki Askerî Savcılık bu soruyu yöneltmiş mi?

Sözümona yöneltmiş!..

Ama imzalarla ilgili 4-5 ayrı kuruma yapılan müracaatlar, verilen raporların izahları, değerlendirmeler vs. uzun uzun anlatılırken, soruşturma safhasında ifadesi alındığı belirtilen Dursun Çiçek’in, konu ile ilgili olarak ne anlattığı tek cümle ile bile aktarılmamış!

Ne diyor acaba Dursun Çiçek?

Belli değil.

“İnkâr ediyordur” şeklinde bir varsayım, bence hiç de yeterli değil.

“İnkâr”ın da çeşitleri vardır..

Hukukçular bilir... Mesleği sorgu olan uzmanlar daha iyi bilir.. Şüphelinin, suçu hangi kelimelerle inkâr ettiği bile çok önemlidir. Ve inkâr için kullanılan kelimeler dahi, bazen sizi itirafa kadar götürebilir..

O halde Askerî Savcılık; bu önemli bilgiyi, niçin kamuoyundan gizliyor?

Şimdilik bilmiyoruz. Bilemiyoruz.

Bir ayrıntı daha var..

Fotokopi şeklinde de olsa, suça konu belgenin çıktığı büro, Av.Serdar Öztürk’e ait!..

Peki Askerî Savcılık, Serdar Öztürk’ün ifadesine başvurdu mu?

Dünkü açıklama hayli uzun ama, satır satır ve tekrar tekrar okudum. Serdar Öztürk’ten ifade alındığına dair somut bir bilgi yok.

İyi, güzel de, ortada bir belge var. Bu belge, Serdar Öztürk’te çıkmış. Belgenin üzerindeki imza da Dursun Çiçek’e ait olduğuna göre... Savcı olmanıza gerek yok... Sıradan bir vatandaş olarak söyleyin, yapılması gereken ilk iş; Dursun Çiçek ve Serdar Öztürk’ün ifadelerini almak değil midir?..

Gerçeğe ulaşmak istiyorsanız, tabiî ki bu iki kişinin ifadelerini alarak işe başlamalısınız.. Ama Askerî Savcımız, Serdar Öztürk’ten hiç ifade almıyor. Dursun Çiçek’in ifadesi ile ilgili olarak da, ketum mu ketum!

Olayın esas odağındaki konuyu es geçen Askerî Savcılık, ayrıntılarda ise hayli cömert.

Şu araştırmayı yaptım.Bu araştırmayı yaptım. Mevzuattaki usûllere baktık. Vesaire vesaire..

İyi, güzel de, Dursun Çiçek Albay, size bu konuda ne dedi, onu da söyleseniz ya..

Çiçek’in ifadesinin açıklanmaması ve Serdar Öztürk’ten ifade alınmaması bir yana, Askerî Savcılık, olaya ne kadar ilgisiz yaklaştığını, kendi açıklamasındaki bir bilgi ile adeta itiraf ediyor!

Nedir o bilgi?

Efendim; Askerî Savcılık, soruşturmaya 12 Haziran günü hemen başladıklarını ve Dursun Çiçek’in kullandığı iki bilgisayar ile makamında aynı birimdeki 14 bilgisayara el konulup, savcılıkta incelemeye alındığını belirtiyor.

Bunlar güzel..

Peki, yine savcı olmanıza gerek yok, sıradan bir vatandaş olarak cevap veriniz lütfen... Böyle bir soruşturmada, kişinin işyerindeki bilgisayar ile evindeki bilgisayar, aynı anda el konulması gereken deliller değil midir?

Öyledir de, Askerî Savcılığın dün yaptığı açıklamaya göre, 12 Haziran’da başlayan soruşturmada, Dursun Albay’ın evindeki bilgisayarlara, ancak 16 Haziran’da sıra gelmiş!

Eeee.. O güne kadar da, atı alan Üsküdar’ı geçmiştir mutlaka!

Değil mi Sayın Savcım? Değil mi Dursun Albayım!..

VAKİT