Donald Trump, Müslümanlara söve söve geldi; İsrail’i öve öve geldi; ABD ve İsrail’e bir şey olmadıkça dünya yansa umurunda olmadığını haykıra haykıra geldi…
Gene de hoş gelip sefa getirdi kimi devlet büyüklerimizin ve arkadaşlarımızın nazarında.
Trump ABD’ye başkan olunca ülkesini ıslah edip küresel sistemin fenalıklarını bitirecekti onlara göre.
Bu sayede ABD-Türkiye münasebetleri düzelecek, PYD yani PKK’nın ipi çekilecek, Fethullah Gülen nihayet Türkiye’ye iade edilecek diye düşünerek ümitlendiler.
Nasıl düşünebildiler böyle?
Nasıl ümitlenebildiler?
Herhalde CNN’e laf çaktı diye…
CNN’e laf çakınca ve bir de Putin’e iltifat edince ‘Tamam’ dediler, ‘bu adam bizim adamımız.’
(Putin nasıl olmuşsa çoktan ‘bizim adamımız’ olmuştu.)
Bir de ‘tüccar adam’ muhabbeti vardı…
‘Kâr-zarar hesabını iyi yapar, bizim kıymetinizi bilir’ beklentisi…
***
Ben de Donald Trump’ın başkanlığını Hillary Clinton’ın başkanlığına tercih edeceğimi söylüyordum, ama tamamen farklı bir gerekçeyle.
Alenen ılımsız Trump’ın sözde ılımlı Clinton’a galebe çalması halinde dürüst bir ABD ile karşı karşıya olacağımızı ve bu sayede boş ümitlerle oyalanmaktan kurtulacağımızı ifade ediyordum.
26 Eylül 2016 tarihli “Dürüst bir ABD için Donald Trump” başlıklı yazım şöyle bitiyordu:
“ABD’nin gerçekte olduğu şey ne ise onu söyleyen Donald Trump gelsin de yalan bitsin artık. Beyhude beklentilere mahal kalmasın. Herkes işine baksın.”
Ve beyhude beklentilere mahal kalmadı işte.
Adamımız (!) Trump’ın yönetimindeki ABD, İsrail’in azgınlığını aşk ve şevk ile besliyor…
Mısır diktatörü Sisi ile safları sıklaştırarak İhvan-ı Müslimin’in canına okuma iradesini ortaya koyuyor…
Irak ve Suriye’de sivillere bomba yağdırıyor…
PYD’ye yani PKK’ya Obama’dan bile daha büyük bir iştiyakla sahip çıkıyor, Türkiye’ye kast eden teröristleri dişlerine kadar silahlandırıyor…
Türkiye’den ABD’ye uçuşlar için koyduğu ‘kabinde bilgisayar yasağı’ ile Türkiye’yi terör ihracatçısı ülkeler kategorisine sokarak itibarsızlaştırmaya çalışıyor…
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nı tutuklayarak FETÖ’nün dümen suyunu ihya ediyor…
Bütün işaretler, kötülüğün iktidarının her zamankinden daha büyük bir pervasızlıkla devam ettiği ve devam edeceği yönünde…
Gelin görün ki camiamızın bazı kanaat önderleri Trump’a bel bağlamaya ve bağlatmaya devam ediyorlar.
Nasıl bir büyüyse bu…
Bol bol Felak-Nas okusunlar.
***
Trump / ABD ile köprüleri atmayı önerecek değilim.
‘Adamımız’ saplantısından kurtulmayı, Trump’a birtakım ‘mit’lere dayanarak bel bağlama hatasından dönmeyi, serinkanlı bir yaklaşım sergilemeyi salık veriyorum, o kadar.
Aynı şey Putin’le münasebetler için de geçerli.
Trump yönetimindeki ABD, Esed’i devirmeye niyetli olmadıklarını ilan etti; Putin’in himayesindeki Esed rejimi bundan cesaret alarak yeniden kimyasal silahlara sarıldı ve İdlib’de 100’den fazla insanı kimyasal silahlarla öldürdü; şimdi Trump “Esed’e bakışım değişti, bu saldırı cevapsız kalmamalı” filan diyor, ama hükümetinin fiilî tepkisi -gerçekten olacağı varsa şayet- Rusya faktörünün ve elbette “asıl tehdit İslamî terör” anlayışının gölgesinde kalan sınırlı bir tepki olacaktır.
Trump ve Putin’i daha iyi bir dünyanın müjdecileri olarak görmek ve göstermek çok saçma.
Hele uluslararası angajmanlarımızı Trump-Putin ekseninde belirliyorsak iyice saçmalıyoruz demektir.
Ne olursa olsun onlarla köprüleri atmayalım, evet; ama onlara güvenip başkalarıyla -mesela Avrupa Birliği’yle- köprüleri atmaya da kalkışmayalım.
Mümkün mertebe dengede tutalım cepheleri.
Ve bu arada güçlenmeye, güçlenmeye, güçlenmeye bakalım.
Karar