Deniz Baykal’ın, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un ‘ulus devlet’ ve ‘laiklik’ ile ilgili uyarıları için sarf ettiği ‘Güzel ama, sözle etkili olma anlayışı artık geride kaldı’ sözlerine her düzeyden tepki yağıyor.
Bu gereksiz uzunluktaki kötü cümle için özür dilerim.
Siyasi gündeme ilişkin yazınca böyle oluyor.
Şöyle de girebilirdim yazıya:
Deniz Baykal, Orgeneral Başbuğ’un konuşmasını beğenmedi. ‘Konuşma değil, icraat istiyorum’ dedi ve açıkça orduyu göreve davet etti. Baykal’ın bu tavrı siyasetçileri, işadamlarını ve sivil toplum örgütlerini kızdırdı.
Evet, böyle daha iyi olurdu...
Tabii bu, Ergenekon örgütü avukatlığından ‘darbe çağrıcılığı’na hızlı ve ani bir geçiş yapan Baykal’ın ilk vukuatı değil.
Mesela, 28 Şubat’ı ‘ordunun sivil tepkisi’ diye pazarlamıştı. ‘E-muhtıra’ya ve muhtelif andıçlara sahip çıkmıştı. Anayasa Mahkemesi üyelerini iç savaşla korkutmuştu. Toplumu biçimlemeyi hedef alan ‘Eylem Planı’nı karargah içi bir çalışma olarak yorumlamıştı.
Doğaldır yani...
Gerçi, hazret, ‘Acısını çeken, faturasını ödeyen ben, ihtilale davetiye çıkaracağım, öyle mi? Benim sözlerimi böyle anlayanın aklından şüphe ederim’ diyerek, aklımızdan, hatta zekamızdan şüphe etme etmemizi istiyor ama, kendisine acı çektirip yüklü fatura ödetenlere yargı yolunu açacak girişimlere de, tabir-i amiyane ile balta olmaya devam ediyor.
Bkz. ‘Bundan sonra anayasa değişikliği mümkün değildir.’
Dediğim gibi, Baykal’ın ‘darbe çağrısı’ olarak yorumlanan sözlerine her düzeyden tepki geldi. Birçok siyasetçi, birçok sivil toplum kuruluşu, birçok aydın, bu ‘cüreti’ kınadı.
Bir kişi hariç...
Kendisini ‘devrimci’ olarak pazarlayan DİSK’in ‘açık sözlü’ Başkanı Süleyman Çelebi...
Kınamak ne kelime...
Bir de Baykal’ın sözlerini tevil etti.
Noktasına virgülüne dokunmadan aynen alıntılıyorum: ‘Baykal’ın uyarısı daha çok ‘hükümetin bu ifade edilen konulara karşı aynı yaklaşımı göstermediği’ şeklindedir. Söyledikleri ‘Hükümet duyarlılık göstermiyor’ şeklinde anlaşılmalı.’
Gördünüz mü devrimci sendikacıyı!
Daha önce CHP için söylediklerim DİSK için de geçerlidir.
Bir devrimci sendika düşünün ki, devletin söyledikleri dışında yeni ve orijinal hiçbir şey üretmiyor, ‘karşıymış’ görüntüsü vermesine rağmen cunta anayasasını sahipleniyor, ‘kimliklerin tanınması’ siyasetine karşı modası geçmiş ‘ulusalcı’ tepkiler veriyor, ‘gerçek ve evrensel devrimciliğin irticaya karşı savaşmak olduğunu’ savunuyor...
Bol bol ‘emek’ ve ‘emekçi kitleler’ edebiyatı yapıyor, ama ‘özgürlük kaybı’ olarak emekçi kitlelere dönecek çete ve darbe faaliyetleri karşısında kılını dahi kıpırdatmıyor.
Mesela, Ergenekon yapılanmasını hiç görmüyor...
Sonra da, bunları gündeme getiren gazetecileri mail bombardımanına tabi tutuyor: ‘Ahmet Bey, biz kendimizi yeterince anlatamadık galiba. Ekte gönderilen bilgileri dikkatlice okursanız bizi anlarsınız...’
Hayır efendim, siz kendinizi yeterince anlattınız.
Anlatıyorsunuz da...
28 Şubat sürecinde üstlendiğiniz rol ve ‘Beşli Çete’ faaliyetleri, sizi anlamamıza kifayet ediyor da, artıyor bile.
STAR