Kenan Alpay / Haksöz Haber
CHP ile kurduğu Millet İttifakı’nı hemen bütünüyle mülteci düşmanlığına teksif eden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Kastamonu ziyaretinde oldukça şaşırtıcı bir çıkış yaptı. Şehir merkezinde esnaf ziyaretleri programında siyasi rekabetin “hizmet ve proje üzerinden yapılması” için çalıştıklarını ifade etti.
“Dünyanın Gerçeği” Türkiye’nin Nesi Olur?
Akşener’e esnaf ziyareti sırasında Bolu Belediyesi’nde Başkan Tanju Özcan’ın mültecilere yönelik su ve katı atık vergisine 10 misli zam yapmak üzere attığı adımlara İYİ Partili Meclis üyelerinin verdiği destek soruldu. Neo-Nazi özentisi Bolu Beyi Tanju Özcan’la birlikte şehirdeki üç-beş bin Suriyeli sığınmacıyı boğmaya yeltenen Meclis üyelerinin durumunu izaha girişen Akşener yeni yeni aydınlanmış havasında “göç dünyanın bir gerçeği” diyerek Afrika, Asya ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya yönelen göç hareketleri üzerine nihayet objektif birkaç kelam edebildi. Ne var ki; Akşener’in aklına iklim değişikliği ve kuraklık sebebiyle oluşan göçler geldi sadece. Amerika’nın Irak ve Afganistan’da, Rusya’nın Suriye’de giriştiği katliam ve yıkımlardan can havliyle kaçmaya çalışan milyonlar üzerine basit bir iki cümle kurmakta bile acze düştü resmen. Elbette Beşşar Esed gibi, Abdulfettah Sisi gibi askeri cuntaların sebep olduğu toplumsal ve ekonomik çöküntüleri dile getirmeye de mecal bulamadı.
Bütün bunlara rağmen Akşener’in Avrupa Birliği’nin mültecilere karşı yüksek ve kalın duvarlar örerek geçit vermemesine, Türkiye’yi bir göçmen deposu gibi kullanmak üzere sergilediği riyakarlık ve ceberrutluğa ilişkin çıkışları yine de fena değildi. Türkiye’nin göçmen ve mülteciler için geçiş güzergahı olduğunu ama AB için “hendek” misyonu üstlenmemesi gerektiğini vurguladı mesela. Bu bağlamda İYİ Parti Genel Başkanı ilk kez “Türkiye’deki sığınmacılara düşmanlık yapmak yanlış” ve “ayrışma noktalarını derinleştirirseniz Türkiye zarar görür” gibi makul ve mutedil çağrılar yaptı.
Korkmayın, Biraz Empati Yapın Sadece!
Son olarak “mülteciler Türkiye’ye hurra yapmasın”, “AB’nin hendek politikasına riayet etmek ihanet ve basiretsizliktir” gibi farklı açılardan bakmaya çalışırken İYİ Parti kurmay kadrosunun ırkçı-ayrımcı söylemlerini bir anlığına bile olsa bir kenara çekip “idarecilerin yaptığı hayalar neticesinde gelmiş o insanlara da düşmanlık etmek yanlıştır” diyebilmesini insanlık adına küçük fakat Meral Akşener adına büyük bir keşif olarak gördüğümüzü ifade edelim.
Peki İYİ Parti lideri ve Millet İttifakı’nın küçük ortağı Akşener usulca “geri vites” mi yapıyordu yoksa Neo-Nazi özentisi Bolu Beyi Tanju Özcan’la birlikte Millet İttifakı’nın iyice belirginleşen ırkçı-ayrımcı siyasi çizgisini biraz olsun yumuşatmak maksadıyla küçük bir makyaj, maliyeti düşük bir taktik hamle mi yapıyordu? “Anıtkabir’de iman tazeleme” çıkışları, Rusya ve İran’la birlik olup katliamlar tertipleyen Esed rejimine değil de Suriyeli muhacirlere yönelttiği öfke ve nefret söylemleri sebebiyle Kemalist ve ulusolcu cephe tarafından kredibilitesi çok yüksek tutulan Akşener ne oldu da mültecilerle ilgili ahlaki bir kaygıyı dile getirdi, nasıl oldu da ölümden kaçıp ülkemize sığınan insanlarla alakalı bir empati kurabildi? Şimdilik bu gibi soruların cevabı müphem gözüküyor.
Mülteci Düşmanlığı Hangi Zeminde Tırmanır?
Esnaf ziyaretlerinde pek bir şey söylemiyor ve şikayetlere kulak veriyor. İYİ Parti’nin Meclis Grup toplantılarında “Andımız” okutmaktan bir adım olsun ileriye geçemiyor. Dış politika namına da “Sisi ve Esed’le derhal barışalım” lobisine yancılık yapmaktan öteye henüz bir projeksiyon işitilmedi. Projelere kafa yormaktansa, sağlam bir gölge kabine kurup Hükümete yönelik sıkı bir markaj uygulayarak gerçekçi politikalar üretmektense en kestirme ve garantili yol olarak mülteci düşmanlığını kışkırtmayı seçmiş oldukları görülüyor. Erdoğan ve Hükümeti’nin en zayıf halkası, adeta “Aşil topuğu” olarak tespit edilen mültecilere karşı toplumu ajitasyon ve provokasyonarla hareketlendirmek tercih edilmiş durumda. Ordu ve yüksek yargı içinde Hükümete karşı hareketlendirilecek ekiplerin yoksunluğu doğrudan sokağı hareketlendirmeye matuf çıkışlar şeklinde tezahür ediyor.
Neticede yüksek enflasyon, büyüyen işsizlik rakamları, dolar ve altın karşısında alım gücü düşen TL, yargı ve bürokrasideki çarpık ilişki biçimleri, eş-dost kayırmacılığına dayanan kadrolaşma, Covit-19 sebebiyle yaşanan daralma gibi sıkıntılı süreçlerin üzerine tuz-biber misali eklemlenen Suriyeli ve Afgan göçmenler hadisesinin AK Parti tabanında da oluşturduğu rahatsızlıkları büyütüp kendi hanesine yazma siyasetinin bin bir türlü kirli taktiklerle ülkeyi esaret altına almasının önüne nasıl geçileceği önümüzdeki en önemli meseledir.