Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesindeki İslâmî Hareket’in lideri Râid Salah aynı zamanda Aksa’nın Muhafızı diye ünlüdür.
İşgalci saldırganlar İslâm ümmetinin üzerindeki emanetlerden Mescidi Aksa’yı ortadan kaldırmak amacıyla attıklar her adımda en önce karşılarında Raid Salah’ı buldular. Elinde ne silahı, ne topu, ne de roketi vardı. Sadece göğsünü siper edindi. İşgalcilerin Mescidi Aksa’ya yaklaşmalarını önlemek için çıplak göğsüyle karşılarına dikildi. Müslümanların ilk kıblesi ve üç harem mescitten biri olan bu kutsal mabede yönelen tehlikeler hakkında sürekli Müslümanları haberdar etmeye, bilgilendirmeye çalıştı.
Kudüs’te asırlar boyunca tevhid mücadelesinin, insanları hak dine, doğru inanca ve kâinatın yaratıcısı Allah’a kulluk görevine çağırmanın merkezi olan mabedi tümüyle ortadan kaldırma planlarını vaktinde keşf edip Müslümanların onlara karşı duyarlı olmaları için çağrılar yaptı. Bu çabalarından dolayı siyonist işgalciler onun varlığından bile rahatsız olmaya başlamışlardı.
Mavi Marmara’ya yaptıkları saldırıda İbrahim Bilgen kardeşimizi ona benzeterek şehit ettiklerinde birbirlerine müjdeler gönderdiler. Telsizlerden “Raid Salah’ı ortadan kaldırdık” diye birbirlerine müjde gönderirken Üstad Salah yanda onların aralarındaki İbranice konuşmalarını duyuyordu. Gayet mutlu ve sevinçli olduklarının farkındaydı. Çünkü daha önce kiralık katiller vasıtasıyla gerçekleştirmek istedikleri suikast planları başarısız olmuştu. Bu kez denizin ortasında, gece karanlığının daha tam açılmadığı bir sırada rasgele bir saldırıyla ortadan kaldırmış olmak onları bayağı mutlu etmişti. Belki de içlerinden “başka hiçbir sonuç alamasak dahi sadece bu bile gerçekleştirdiğimiz saldırıya değer” diye düşünüyorlardı.
Gemide kontrolü tümüyle ele geçirdiklerinde onun yaşadığını fark edince tam bir hayal kırıklığına uğradılar. Bu kez farklı bir oyunla onu tasfiye için plan kurmaya başladılar. Ben gemide Üstad Salah’la aynı salonda yolculuk yapıyordum. Geminin kontrol altına alınmasından sonra da aynı salonda yolculuğa devam ettik. Dolayısıyla numaralarına da şahit oldum. Operasyonu yöneten komutan askerleri vasıtasıyla Üstad Salah’ın gidip kendilerine teslim olmasını istedi. Onu yaralılalarla birlikte helikoptere bindirip önceden tahliye etmek istiyorlardı. Bundaki amaçları neydi bilmiyoruz. Farklı düşünceler akla gelebilir. Acaba yaralı süsü verip hastaneye kaldırmayı ve sinsi bir suikast düzenlemeyi mi planlıyorlardı? Farklı bir yere götürüp tek kişilik hücrede işkence etmek mi istiyorlardı?
İsrail Parlamentosu olarak bilinen Knesset’in Filistinli üyelerinden Bayan Hanin Zuabi işgalci katillerin zorbalığına karşı parlamenterliğin verdiği yetkileri kullanarak Raid Salah’a sahip çıktı. Onun teslim olması talebini iletenleri geri çevirdi. İşgalci katiller de yolcuların tümünün tahliye edilip güvertelere çıkarılması öncesinde salonlara girmekten çekindikleri için zor kullanarak götüremediler.
Yolculuk esnasında kendisiyle epey sohbet etme fırsatı buldum. Gerçekten örnek bir insan. Direnişte, cesarette, kararlılıkta korkusuz bir ruha sahip.
Özgürlük Filosu’nun yolcuları tam bir dayanışma içinde hareket ettikleri ve işgalcilerin esir aldığı herkes serbest bırakılıncaya kadar uçaklar kalkmadığı için siyonistler filo yolcuları bünyesinde Raid Salah’ı da serbest bırakmak zorunda kaldılar. Aksi takdirde kuvvetli ihtimalle niyetleri onu Bi’ru’s-s-Seba’ zindanından doğrudan Remle zindanına gönderip hiç gün yüzü görmesine fırsat vermemekti.
Fakat Üstad Salah Kudüs’e döndükten sonra, 2007’de Mescidi Aksa’nın Meğaribe kapısına yönelik saldırıya karşı yine göğsünü siper etmesi ve dostlarını toplayıp işgalcilere engel olması sebebiyle hakkında açılmış bir davayı hızlandırarak sonuca bağladılar. Daha önce üç yılda sonuca bağlanamayan dava Mavi Marmara baskınından sonra üç haftada sonuca bağlandı ve beş ay hapis cezası verildi.
Üstad Salah’ın zindana girmeden önce yaptığı konuşma onun cesaret ve kararlılığını ortaya koyması açısından kendi şahsı gibi örnek bir konuşmaydı. Ama bir cümlesi özellikle etkileyiciydi. “Kendimi zindanın eşiğinde değil işgal devletinin çöküşünün eşiğinde hissediyorum!”
Bir yanda özgürlük mücadelesine öncülükte örnek bir lider ilkelerinden taviz vermeme kararlılığını koruyarak onuruyla zindana girerken, öbür yanda boynuna takılan ipi işgalcilere teslim eden Mahmud Abbas “doğrudan görüşmeler” numarasıyla katillerin kanlı ellerindeki kanları yalayarak çıkarmaya hazırlanıyor. Doğrudan görüşmeler numarasının arkasında ne tür oyunlar olduğundan da ayrıca söz etmek gerektiğini düşünüyorum.
VAKİT