Aksa Tufanı ve Siyonist sükutu hayal

Atiyye Adlan, Siyonist çetenin yaşadığı hezimetin boyutlarını inceliyor.

Dr. Atiyye Adlan / Al Jazeera 

İsrail nereye gidiyor

Siyonist varlık konusunda öne çıkan, vatanını terk edip sözde vaat edilmiş topraklara göç eden her Siyonist için son derece ivedi bir soru var gündemde: Yalanlar uyduran bu müdahaleci varlık nereye gidiyor? Netanyahu’nun sürüklediği nasıl bir kaçınılmaz kara akıbete doğru ilerliyor? Bu dönüp duran, köpürüp kabaran bu girdapların bir sonu var mı? Acı hatıraları taşımaya devam edegeldikleri Ekim ayı nedir? Şimdi de Güney Lübnan bataklığına kulaklarına kadar battıkları şey nedir? 6 Ekim’in yaralarını depreştirecek, 7 Ekim’in trajedilerini canlandıracak facialarla karşılaşacaklar mı? Yoksa kendilerine vaatlerde bulunan ve çözüm temennileri veren efendileri panik halini tekrarlayacak mı?

6 Ekim ve ürkütücü hamle

6 Ekim 1973 günü ümmetin gerçekleştirdiği büyük hamle sıradan bir şey değildi. Zira Siyonist düşman askeri bir hezimete uğramakla kalmamış, etkileri kanalın muazzam geçişi ve Barlev hattının efsanevi bir şekilde aşılmasıyla sınırlı olmamış, aynı zamanda Siyonist psikolojinin derinlerine yansıyan güçlü çağrışımlarla nüfuz etmiş, tüm kibir ve sahte cesaret çizgileri darbe almış, ancak bir dizi sürekli siyasi zaferle iyileşebilen ağır bir şizofreni miras bırakmıştı. Düşman bu sayede hezimeti zafere dönüştürmeyi başarmıştı. O zamanki Mısır siyasi liderliği askeri hedefler açısından yeterli düzeyde olmasa da, Enver Sadat o zamanlar sahte bir barış planlayarak savaşa girmekten kaçınsa da, Mısır ordusundaki samimi komutanlar ve beraberlerindeki cesur Mısır askerleri her yönden muhteşem bir askeri mücadele vermişlerdi. Muhteşemdi, çünkü sonraki nesillere ilham verici efsanevi bir başarı sağlamışlardı. Muhteşemdi, çünkü tertemizdi, mukaddesti, modern savaş yüklerinden yoksundu. Muhteşemdi, çünkü o ebedi sada olan (Allahu Ekber) nidalarıyla coşuyordu. Şayet İsrail, biraz olsun utancını silmeyi başardıysa da o korkunun izlerini hiçbir zaman silemedi.

7 Ekim ve Siyonist sükutu hayal

Bakışlarınızı, Gazze’de yaşanan tahribat ve yıkımla, halkının maruz kaldığı katliam, tehcir ve yıldırma ile sınırlandırmayın. Çünkü uğrunda verilen tüm fedakârlıkların sağladığı başarılar, Siyonist varlığın ve Siyonist projenin maruz kaldığı şokun yanında hafif kalır. İsrail 6 Ekim 1973 günü cinin şişeden çıkmasıyla uğradığı korkuyu gizlemiş olsa da tam elli yıl öncesine 1973’e kıyasla askeri açıdan ne kadar küçük çaplı olursa olsun, Siyonizm ve sözde meşum projeleri üzerindeki psikolojik ve doktrinel etkileri açısından 7 Ekim 2023 günü çarpıldığı hamleyle şok geçirmiştir. Yalnızca eski korkusunu hortlatmakla kalmamış, bunun da ötesine geçerek inançsal bir yıkıma neden olmuştur. Artık, hiçbir vicdani veya ahlaki caydırıcılığın yahut uluslararası insancıl hukukun bile alıkoymadığı, ne o kullandığı devasa askeri cephanelikler ne işlediği o vahşi saldırılar ne de bölgenin tüm liderlerini tehdit ederek “yatağında olsa bile dilediğimiz kişiye dilediğimiz anda ulaşırız” diye mesaj verebilen o uzun kollu despotluk bile bu etkileri yok edemez.

Savaşların sonuçları her zaman askeri üstünlük ile, hatta tarafların maddi ve beşeri kayıpları karşılaştırılarak ölçülmez. Savaş için belirlenen hedefler kümesinin ne denli başarıldığına bakılarak ölçülür. Kesin olan şey şu ki tamamen özgürlüğe kavuşmak ve zafer kazanmak, ne Gazze’nin “çekirdeği” kadar dar bir alanda basit araçlarıyla harekete geçen gençlerin, ne de pusuda bekleyen cephaneliklerle dolmuş meskun dünyanın “Kuzeyindeki” tünellerde ve mahzenlerde saklanan komutanların aklının ucundan geçiyordu. Onların ilk ve en büyük hedefi, Siyonistlerin kafalarındaki Siyonist hayali kökünden sökmek ve vaat edilen topraklarda gönül rahatlığıyla kalabilme ümitlerini yok etmekti. Çünkü biliyorlardı ki yerleşimciler olmadan Siyonist projenin kaçınılmaz akıbeti hederdir. İşte bu hedefi gerçekleştirmede son derece başarılıydılar. İşte geri dönüş düşüncesi günden güne yerleşiyor, tersine göç küresel Siyonist kıyılarında yükselen dalgalar halinde peş peşe devam ediyor ve Siyonist projenin tehlikeli ve zorlu sulara yelken açtığını ilan ediyor. Hatta bizatihi Siyonist düşünce solmaya, kurumaya ve büzülmeye yüz tutmuş durumda. Siyonist varlığın başına gelen felaketler ne kadar da yıkıcı!

Yine Ekim mi? Bu ne panik!

Bir an geçmiyor ki kendini bölgeyi istediği gibi yeniden yapılandırmaya muktedir olarak gören o kibirli lider, yeni bir tür dehşetle karşılaşmasın. İşte ayakları bataklığa saplanmış, ne zaman kurtulabileceğini veya bu çıkmazdan nasıl çıkabileceğini Allah’tan başkası bilmiyor. Kendisi ve aptallığının acısını çeken halkı, askerlerin ve subayların tabutlarının sıralandığı haberleri peş peşe alıyor. Hepsi güney Dahiye ve güney Lübnan’dan geliyor. Kendisi, ordusu ve halkı, tehlikeli bir köşeye sıkışmış durumda. (Hizbullah) saldırıları ya da tüm destek cepheleri, ölümcül kılıçların ve helakin kol gezdiği bir savaşta adeta sapanla taş atmaktan farksız. İşte şimdi kendini savunma zamanı. Tarihin derinliklerinde, kendilerini savunanlara karşı koyup sonra sağ selamet savaştan çıkmış bir ordu bulmak ne de zordur. Sen nesin böyle ey Ekim! Siyonistler için nasıl bir korku ve dehşet taşıyorsun sen!

Gidişatı eski haline getirmenin bir yolu var mı?

Sırf bu çılgınlık karşısında aciz kaldıkları için rasyonaliteye sığınan politikacılar soruyor: “Gidişat Aksa Tufanı öncesine döndürülebilir mi?” Her ne kadar tarihsel örnekler, bu sözde barışseverlerin ümitleri lehine bir yanıt verebilecek gibi olsa da, ciddi değişimler içeren mevcut göstergeler bu vehimleri pek de müjdelemiyor. Çünkü koşullar değişti ve dönüştü, tüm dünyanın bakışı değişti ve dönüştü. Artık istikrar, -yanlış ve kusurlu da olsa- büyük güçlerin mücadelelerinde öne çıkan bir hedef olmaktan çıktı. Artık bütün dünya, uluslararası düzenin büyük bir değişim ve tehlikeli bir yeniden yapılanma yoluna girdiğinin farkında. Bu da büyük projelerin sahiplerini aceleye sevk etti. Şimdi herkes, uzlaşmaların ve mutabakatların gerisinde kalmış medeniyetlerin ve kültürlerin kalıntılarını gündeme getirmeye başladı. İşte ümmetimize yönelik tüm projelerin çöküşünün ardındaki sır bu! O halde Müslümanlar olarak bizim projemiz nerede?


Bu makalenin orijinali 07.10.2024 tarihinde aljazeeramubasher.net’te “بعد السادس من أكتوبر والسابع من أكتوبر .. إلى أين تذهب إسرائيل؟” başlığıyla yayımlanmıştır. Makale tezkire.net için tercüme edilmiştir.

Çeviri Haberleri

Alman medyası Gazze’deki savaşın gerçeklerini nasıl gizliyor?
Batı Şeria'daki güzel bir evde derin bir acı...
Filistin'deki zulmün “bitip bitmeyeceği” sorusunun yerini artık “ne zaman” sorusu almalı!
Tarih UCM yargıçlarının eylemsizliğini yargılayacaktır!
El Cezire'nin yeni belgeseli Siyonistlerin Gazze'deki savaş suçlarını inceliyor