Mehmed Garip Tanyıldızı / Akşam
Aksa Tufanı İsrail'in 11 Eylül'ü mü?
Hamas'ın silahlı kanadı İzzettin el-Kassam Tugayları 7 Ekim Cumartesi günü Gazze'den İsrail'e "Aksa Tufanı" adını verdikleri bir operasyon başlattı.
Siyonist rejimin tarihinde aldığı en büyük darbe olan Aksa Tufanı Operasyonu ilk günden itibaren "İsrail'in 11 Eylül'ü" olarak nitelendirildi.
Aksa Tufanı-11 Eylül benzetmesinin pek çok farklı noktaya düşen siyasal izdüşümlerinin değerlendirilmesi gerekiyor.
İlk akla gelen anlamıyla, 11 Eylül'ün şok edici ve sarsıcı etkisi bakımından büyük bir benzerlik söz konusu.
Hatta belki de Yahudi yerleşimciler açısından Aksa Tufanı, 11 Eylül'ün ABD'liler üzerinde oluşturduğundan daha fazla güvensizlik hissine sebep olmuştur.
İsrail, bu benzetmeyi ABD'nin Afganistan işgalinde kullandığı gibi sonrasında gerçekleştireceği katliamlara meşruiyet sağlamak için siyasal söylem olarak da kullanıyor.
11 Eylül benzetmesi, bir yönüyle alt metinde El-Kaide'nin uluslararası kamuoyundaki imajı ile özdeşlik kurarak bir "terörist" Hamas algısı oluşturmaya hizmet ediyor.
Siyonist rejimin "sivil unsurların hedef alındığı" iddiası açısından 11 Eylül'le karşılaştırıldığında temelden bir farklılık olduğunu söyleyebiliriz.
Öncelikle, silah taşıma serbestisi olan ve kadınlar dahil askerlik yaptıktan sonra da yedek olarak uzun süre mevcutlu bulunan İsrailli yerleşimcilerin tamamının sivil olduğunu söylemek mümkün değil.
Bu anlamda muharip unsurların yerleşik olduğu İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında yaşayanlarla İkiz Kuleler'deki insanların aynı statüde olmadığını görmek gerekiyor.
Öte yandan, 11 Eylül'de bariz ve bilinçli bir şekilde muharip olmayan unsurlar hedef alınırken Hamas İslam'ın muharip olmayan insanların hedef alınmasını yasakladığını ve mücahitlerin sivillere dokunulmaması gerektiği yönündeki öğütlerini yerine getirdiğini deklare etti.
Aksa Tufanı Operasyonu'nun "hiç beklenmedik bir anda" gerçekleşmesi de çeşitli spekülasyonlara sebep oldu.
Oysa 11 Eylül'le benzerlik bağlamından ayrı ya da aynı kapsamda değerlendirildiğinde düşmana en beklenmeyen zamanda saldırmak stratejik olarak en doğru tercihtir.
Yıllardır abluka altında tutulan bir halkın kendi topraklarını işgal etmiş bir rejime, fırsatını bulduğu ilk anda karşılık vermesinden daha doğal bir şey olamaz.
Operasyonun zamanlaması ile ilgili Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki "normalleşme" süreci dolayısıyla İran'ın talimatıyla başlatıldığı iddiası da en hafif ifadeyle Filistinlilere haksızlıktır.
Filistinlilerin topraklarını savunmak için hamle yapması, uluslararası konjonktürden bağımsız olarak, meşru müdafaanın daha üzerinde bir haktır.
Filistin için fiili olarak hiçbir eylemi bulunmayan İran'ın maddi desteği bu gerçeği değiştirmez, aksine Filistinlileri bu desteğe mahkum eden Müslümanların hicab duyması gerekir.
Bu spekülasyonların yanı sıra, yine 11 Eylül benzetmesi kullanılarak bir komplo teorisi dile getiriliyor.
11 Eylül'ü ABD'nin gerçekleştirdiği bir komplo olarak okuyan zihin, Aksa Tufanı'nın İsrail'in bir oyunu olduğunu söylüyor.
ABD ve İsrail'e aslında sahip olmadıkları bir güç ve irade atfeden bu komplocu yaklaşım onların cesametlerini büyütmekten başka bir şeye yaramıyor.
Netanyahu'nun siyasal ikbalini tahkim etmek için böyle bir operasyona göz yumduğunu söylemek dahi siyasal analiz niteliğinden uzak.
Siyasal olayları salt "kime yarıyorsa o yapmıştır" tezi üzerinden okuyabilen kafa yapısı, dikkatinin çekildiği taraftaki zevahire bakıp hakikati kaçırıyor.
Hamas, müthiş bir askeri başarıyla gerçekleştirdiği Aksa Tufanı ile her şeye gücü yeten, uçan kuştan haberi olan İsrail algısını yıktı ve İsrail'in dokunulabilir hatta yıkılabilir olduğunu gösterdi.
Aksa Tufanı'nın 11 Eylül'le benzerliğini olumsuz manada dile getirenler ABD'nin işgal ettiği Afganistan'dan 20 yılın sonunda Taliban'la anlaşarak tasını tarağını toplamadan çekildiğini unutuyor.