Akredite uygulaması ve yargısız infaz

Ali İhsan Karahasanoğlu

İlker Paşa, “Bana ‘Paşa’ demeyin” demiş! Biz akredite olmadığımıza göre, bize dememiş olmalı. Dolayısıyla akrediteler söz dinlerlerse, artık Paşa’ya “Paşa” diyemeyecekler.
Derlerse, akrediteleri bozulur sonra.
Ne demişti İlker Paşa: “Akreditasyon konusunda kesin bir kriterimiz yok. Buradaki tek dayanağımız, basın meslek ilkeleri. Örneğin; yanlış anlamayın ama, bir kişi yargı kararıyla suçlu bulununcaya kadar suçsuzdur. Medya, bu kurala bile uymuyor!”
Şimdi soralım İlker Paşa’ya: “Bu kurala siz ne kadar uyuyorsunuz?”
“Onlar medya değil ki!” diye hemen cevap yetiştirmeye kalkışmasın, akredite yağcılar..
Bir gazeteye, “Sen akredite değilsin..” demek, bir anlamda onu suçlu ilan etmek değil midir?..
Dolayısıyla, akredite uygulamasının kendisi, tam da İlker Paşa’nın rahatsız olduğunu belirttiği “yargısız infaz”ın bir çeşiti değil midir?
Akredite uygulamasının bizzat kendisi; yargı tarafından henüz suçlu bulunmayanların da, suçlu gibi kamuoyuna takdim edilmesi değil midir?
Bu yazıdan, “Vakit de akredite olmak istiyor” sonucu çıkarmasın kimse..
Bizim akredite olma diye bir derdimiz yok.
Ama kamu görevi yürütenlerin de, bize karşı yargısız infaz yapma hakları yok..
Siz olsanız, İlker Paşa’nın yukarıdaki cümlesinden ne çıkarımda bulunursunuz?
“Genelkurmay, yargı kararı ile suçlu olduğu henüz belirlenmeyenlerin suçlu ilan edilmesinden rahatsız olduğu için akredite uygulaması yapıyor” sonucu çıkarmaz mısınız?..
Mantıklı çıkarım bu!
O zaman da sormamız gerekir, “Vakit gazetesi, böyle bir suç mu işledi?”
Böyle bir suç mu işledi ki; “Siz akredite değilsiniz..” deniliyor.
Ve böylece, objektif bir akredite uygulama kriteri bile yokken, bazı gazeteler akredite edilmeyerek, suçlu muamelesine tâbi tutuluyorlar?
Genelkurmay’ın buna ne hakkı var?
Dünkü akredite televizyoncularla yapılan bilgilendirme toplantısında, İlker Paşa bir soru üzerine, “Akreditasyon uygulaması her kurumda var” diyerek, tartışmayı tekrar gündeme getirmiş.
Bu cevapla da, bence büyük bir gaf yapmış!
Ne demek “her kurumda” var?
Daha açık soralım, “Kurum dediğiniz, kamu kurumu mu, özel kurum mu?”
Özel kurumlardan bahsediyorsanız, kendinizi onlarla kıyaslamanız bile abes.
Özel kurumda herkes istediğini yapabilir. İster akredite yapar, isterse yapmaz. Kimsenin de aksi bir uygulama için ısrarda pek hakkı olmasa gerek.
Ama kamu kurumlarında, yöneticilerin, bireylere farklı muamelelerde bulunmaya ne hakkı vardır?
Böyle bir saçmalık olabilir mi?
Örneğin Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastaneye gideceksiniz, hastane başhekimi size bakacak, akredite iseniz içeri sokacak, değilseniz içeri almayacak!
Ne rezil bir şey bu!
Bir üniversiteye gideceksiniz, kapıda görevliler bakacak, “Sen akredite değilsin..” deyip, içeri almayacak!
Kusura bakmayın, bu uygulamayı konuşmak bile saçma..
Dahası suç.
Paşa’nın konuşma sırasında bunu savunması da resmen suçun itirafı..
Kamu kurumları kanunla kurulur. Özel kurumlar ise, patronun isteği ile.. Kamu kurumları kanunla sınırlı. Özel kurumlar ise patronun keyfi ile..
Dolayısıyla; kamu kurumu, kendisini özel kurumla nasıl kıyaslar?
Adam isterse dükkan açar, isterse açmaz. Açtı ise, istediği malı istediği fiyata satar. (Ki bu bile artık yeni kanunlarda sınırlanmaya başlandı!)
Ama bir kamu kurumunun, ayrımcı mantık ile uygulama yapmaya kalkışması, vahim sonuçlara yol açmaz mı? Bunları da düşündü mü acaba, İlker Paşa?
“Vahim sonuçlar ne?” diyeceksiniz!..
Özel kurumlarda, akredite ilişkisi karşılıklı. Kurum birisini akredite ilan etmiyorsa, birey de kurumlar arasında tercihde bulunabiliyor ve “Ben de seninle muhatap olmak istemiyorum zaten. Seninle ilişkimi kesiyorum” diyor, işi bitiriyor..
Peki; Genelkurmay, özel kurumları kendine örnek alıyorsa, bireyler de Genelkurmay’a,özel kurum muamelesi yapabilir mi? “TSK ile ilişkimizi kesiyoruz” diyebilirler mi?
Derlerse, bunu kabul edebilecek mi İlker Paşa?
Örneğin Vakit gazetesi çalışanlarının askere gelmeme taleplerini de, “Her kişi, istediği kurum ile çalışır.Her yerde var bu uygulama” diyerek hoş karşılayacak mı Paşamız?..
Böyle bir uygulama olsun isteğinde değilim.
Ama bugünkü akredite uygulamasının doğal sonucu o...
Paşa “Bu da mümkün” dese bile, bizim kesimden kimsenin “TSKile ilişkimi kestim” demesi mümkün değil. Ama insanların enayi yerine konulmaları, haksız yere suçlanmaları da doğru değil.
Terör örgütü üyelerinin bile alındığı bir toplantıya, “Vakit mensuplarının alınmama” uygulaması, Vakit’e değil, bu uygulamayı yapanlara zarar verir.
Mahkemeler orada. Gidin bakın; Vakit mensuplarının, yanıbaşınızda oturan adamınki gibi bir terör davası var mı?
Sizin ağırladığınız iki sözde gazeteci, bugün terör örgütü üyeliğinden sanık konumunda.. Siz onları ağırlamakta beis görmeyebilirsiniz, ama ben onlarla yanyana oturmayı doğru bulmuyorum. Onun için de, bizi davet etmemenizi teşekkürle karşılıyorum.

VAKİT