1915’i bir ‘karakutu’ya benzetirken, daha çok geçmişe dair bir karanlığı ima ediyordum. Evet, geçmişteki bu çağrılan “kaza”nın karakutusu bulunduğu ve cesaretle açılıp içine bakıldığında mustarip olduğumuz hastalıkların tedavisi mümkün olabilecekti.
Ermeni asıllı olduğum için çok mu önemsiyordum 1915’i? Benim için tüm felaketler 1915’te özetleniyor ve diğerleri anlamını, değerini yitiriyor muydu?
Eskiden belki.
Ama şimdi değil. Başımı kendi kovuğumdan dışarı çıkartmaya fırsat bulduğumdan beri, Ermenilerin haksızlıklar, katliamlar itibarıyla hiç de yalnız olmadıklarını gördüm bu ülkede.
Parlamentolarından Ermeni kararlarını çıkartan ülkelerin –başta Almanya olmak üzere-, 1915’in mümkün olmasında ya da örtbas edilmesinde nasıl rol aldıklarını zaten biliyordum.
Diasporanın bir düğmesi ve ona basma yetkim olsa, basar, bugün durdururdum tasarı lobilerini.
Çünkü ben Türkiye’de yaşayan ve ülkemdeki gelişmeleri izleyen bir Ermeniyim. Ama böyle işleyen bir mekanizma değil bu. 95 yıllık inkâr ile çok güçlenmiş bir gerekçenin üzerinde çalışıyor bu sistem. Demokrasinin lütuflarını kullanıyor ve Türkiye’nin bileğini sürekli büküyorlar.
Türkiye’de böyle kurumlaşmış bir inkâr mekanizması varken, orada da bunu bertaraf etmenin gerekçesi otomatik olarak oluşuyor.
Türkiye buradaki “maçı”, konunun tarihin tozlu sayfalarında unutulacağını ve kendi stratejik öneminin Ermenileri her zaman ezeceğini düşündüğü günlerde çoktan kaybetti.
Türkiye kendi iç meselesi olan 1915’e dair gerekli olan ahlaki ve vicdani tavrı sergilemedi, konu siyasallaştı, içeride demokratik olgunlaşmanın karşısında olan vesayetçilerin manivelası olurken, dünyada da sürekli karşımıza çıkan bir ciddi tıkaç haline geldi.
Ama soykırım iddiaları ciddi bir meseledir gerçekten de. AKP de diğer hükümetler gibi böyle kararlar çıktığında tepkisiz kalamaz. Hayalci olmamak gerekir. Lakin hükümetin bu noktada bir fark yaratması, Kürde, faili meçhullere, Aleviye, Dersim katliamlarına geliştirdiği bakış açısını 1915’e de uygulaması ile mümkündür.
Elde, 1915 konusunda yol haritası olacak çok ciddi bir tecrübe söz konusudur.
Formül şudur: Türkiye 1915 konusunda bugüne değin ne yaptıysa, şimdi tam tersini yapmalıdır.
Ermenistan’la normalleşmenin N’sinin dahi ülkeye nasıl bir prestij sağladığını gördünüz.
O protokoller Karabağ şartına bağlanmasaydı, Türkiye’nin parlamento kararları karşısında nasıl güçlü bir pozisyonda olacağını bir düşünün bugün.
Evet, diasporanın bir düğmesi yok ve sınırlar açılmış olsa dahi bu tasarılar o parlamentolara gelmeye devam edecek. Ama sabredip de beklenecek olursa, inisiyatifin nasıl iki ülkenin sivil toplumlarına geçtiği, konunun nasıl kendi normal mecrasına döndüğü görülecekti.
Ermeni meselesi bu ülkenin çok ama çok ciddi bir “iç” sorunudur. Çözümü isteyenler tarafından da küçümsenmemeli bu. Ermeni bu ülkenin alter egosudur, hortlağıdır, yüzleşmek istemediği geçmişidir, yeni başlangıçların pürüzü, hatta engelleyicisidir çoğuna göre.
AKP’den bu konuda özlenen yeni ve cesur bir tavır beklemek tabii hakkımız. Ama buna henüz hazır olduklarını zannetmiyorum. Ermeniye dair politikada kimyası farklı bir söylem demek, ülkede eski rejimin kökünden değişmiş olmasının garantisidir.
Bence an itibarıyla Ermeni konusu AKP’nin değişim limiti gibi duruyor. Mesela Erdoğan’dan “1915’i hiçbir gerekçe izah edemez. Devlet vatandaşını hiçbir gerekçeyle öldüremez, ölmesine yol açamaz. Tüm Ermenilerin acısını paylaşıyorum” diyemez.
Gaz vermek değil amacım.
Yapamaz.
Bilgi eksikliğinden yapamaz, limitine eriştiği için yapamaz, siyaseten yapamaz, seçimler yaklaştığı için yapamaz, millet-i hâkime kibrini üzerinden atamadığı için yapamaz, sapına kadar ataerkil olduğu, mağduriyet sopası tepesinden uzaklaştığı anda terazisiz kaldığı için yapamaz...
Ama AKP sayesinde bunun olacağı süreç açılmıştır. Bu sürecin önü alınamaz. Kemalistler halkın iradesine sürekli ipotek koymakta tabii ki haklıydılar. Demokrasi, özgürlük dediğiniz mevhum, sizin kontrol edebileceğiniz bir süreç değildir çünkü. O zaman ya dünyadaki tüm elçileri geri çağırıp tüm açılımları da gözden çıkaracaksın, ya da 1915 gibi tabuların toptan eriyip gitmesine razı olacaksın.
Şimdi daha iyi anladım ki 1915 ‘karakutusu’nun bulunması, geçmişten çok geleceğimiz için önemli.
Ve o gelecek, gelecek...
TARAF