Bizde politika bile biraz duygusaldır.
İnsanlar destekledikleri partilerine sevgi ve şefkat da hissederler.
Küçük kusurlarını, sapmalarını, zigzaglarını görmezden gelirler.
Ama bu küçük “ihanetler” birikmeye başlar, insanlar açıkça itiraf edemeden de olsa kendilerine “neler oluyor, nereye doğru gidiyor bu parti” diye sorar, kendini kandırmaya çalışır.
Sonra bu küçük sapmalar büyük değişikliklere dönmeye başlar.
Bugün bu ülkede AKP’ye özellikle de Başbakan Erdoğan’a gönülden bağlı insanlar var, onu bir kahraman, bir yiğit, haksızlığa karşı direnecek yürekli bir lider, sevilecek ve desteklenecek bir önder olarak görüyorlar.
Böyle görmelerinin haklı nedenleri bulunuyor.
Çıkardığı “uyum yasaları”, Avrupa Birliği üyeliği için attığı çok ciddi adımlar, fikir özgürlüğünden biraz yan çizse de inanç özgürlüğü konusundaki kararlı tutumu, askerlerin muhtırası karşısında o cesaret dolu dik duruşu, sistemin hedefi haline gelmesi.
Erdoğan’ı sevenler yakında sanırım Attila İlhan’ın bir mısraını içleri acıyarak hatırlayacaklar.
“İnsan bırakmaz sevdiğini
Sevmek insanı bırakır”
Çünkü “sevdikleri insan”, onların sevgisini ve güvenini boşa çıkaracak adımlar atıyor.
Kendisini sevenlerin verdiği oyları “pazarlık masasında” kendi kişisel iktidarını koruyabilmek için koz olarak kullanıyor.
Daha önce de çeşitli sarsıntılar yaşadı Erdoğan ama bu son yaptıkları çok ciddi bir yol ayrımına girildiğini gösteriyor.
İlk işaret aslında Aktütün faciasında görüldü.
Orada hayatını kaybeden 17 askerin hesabını sormak yerine genelkurmay başkanının yanında saf tuttu.
Gelen mektuplardan, onu sevenlerin bu tavırdan ne kadar yaralandıklarını biliyorum.
Ama çoğunluğu bunun “geçici bir tavır” olduğuna inanmak istiyordu.
Ne yazık ki bunun “geçici” olmadığı anlaşılıyor.
Güneydoğu’da yaptığı konuşmalarla, “ya sev ya terk et” türü ilkel milliyetçiliği benimseyen açıklamalarla, pompalı tüfekle sokağa çıkanı “sabrın da bir sonu var” deyip destekleyen hatta daha da beteri kışkırtan sözlerle, “devletin” yanına doğru adım adım yaklaşıyordu.
Kürtleri ezen, türbanlıları üniversitelere sokmayan, solcuları hapse atan, yurttaşının “fikirlerini, inançlarını, görüşlerini” tek bir kalıba dökmeye uğraşan ve bu kalıba sığmayanları cezalandıran devletin temsilciliğini üstlenmeye hazırlanıyordu.
Askeri siyasetin içinde tutan bir devletti bu.
Kendini, bütün yurttaşlarından üstün gören bir devletti.
Her şeyin doğrusunu herkesten daha iyi bildiğine inanan bir devletti.
İnsanlarına hizmet edeceğine, insanlarından hizmet bekleyen bir devletti.
Ülkesinin sınırlarını dünyaya ve değişime kapatmak isteyen bir devletti.
Erdoğan bu devletin müttefiki ve adamı olmak için yürüyor şimdi.
Dün AKP kadrolarında bir değişim oldu.
Dengir Mir Fırat, görevinden ayrıldı.
Fırat’ın ayrılması belki bir parti hakkında karar vermek için yeterli olmayabilir.
Ama yerine kim geldi?
Abdülkadir Aksu.
AKP’nin içinde Cemil Çiçek’le birlikte devletin en muhkem “yandaşı” olan ikinci isim.
İçişleri Bakanlığı sırasında Ergenekon soruşturmasıyla ilgili ciddi hiçbir adım atılmayan siyasetçi.
Yanılmayı çok isterim ama bundan sonra Ergenekon soruşturmasının yavaşlayacağını, derinlerine inilmeyeceğini, şu anda yakalanmış olanlarla yetinileceğini sanıyorum.
Avrupa Birliği konusunda da pek bir şey yapılmayacaktır.
Hukuk sistemimiz düzeltilmeyecek, siyasi yapımızdaki çarpıklıklar bir değişimden geçmeyecek, sivil bir anayasa yazılmayacaktır.
Bu ülkenin “ezilenlerinin” AKP’den beklediklerinden hiç biri korkarım bundan sonra gerçekleşmeyecektir.
Özgürlüklerin genişletilmesini AKP’den bekleyen muhafazakârların, Kürtlerin, demokratların “partisiz” ve ümitsiz kalacağı bir döneme giriyoruz gibi görülüyor.
AKP, kendisini kapatmaya çalışan Anayasa Mahkemesi’nin istediği türden bir parti olacak herhalde. Artık kapatılmaz.
Kapatılmasına gerek kalmadı çünkü o eski AKP’yi bizzat Erdoğan kapatıyor şimdi.
İnsanlar kendilerine yeni bir parti bulana kadar da Erdoğan çok sevdiği başbakanlık koltuğunda oturur.
Kendisini sevenlere, destekleyenlere, oy verenlere, bütün o ezilmişlere sırtını dönmesinin bedeli olarak o koltuğu bir süreliğine ona hediye ederler.
Son seçimde, büyük bir kesim değişimi gerçekleştirecek partinin AKP olduğunu sanarak oy verdi.
Şimdi o insanlar ihanete uğruyorlar.
Ülkenin yönetimi belli ki yargıçlarla generallerin iradelerine bırakılıyor.
Elbette Erdoğan’ı sevenler hemen vazgeçmeyecekler çünkü “insan bırakmaz sevdiğini” ama “sevdiğin” senin düşmanınla anlaşırsa “sevmek insanı bırakır” ve o insanlar usul usul uzaklaşırlar.
Bir kere daha kandırılmış olmanın acısıyla giderler.
Ve, umarım giderken artık değişimi “liderlerden” değil bizzat kendilerinden beklemeleri gerektiğini anlarlar.
TARAF