AKP MKYK Üyesi Mazhar: PKK Tüm Öteki Kürtlere Kindar

AK Parti MKYK üyesi Mazhar Bağlı, 6 – 8 Ekim olayları sırasında kurban eti dağıtırken öldürülen Yasin Börü’nün bölgesel değerleri altüst ettiğini söyledi.

Profesör Mazhar Bağlı, AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi, sosyolog ve Urfalı bir Kürt. Kobani üzerinden çözüm sürecinin saldırıya uğradığını belirten Bağlı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu iş benim hayatıma da mal olsa vazgeçmeyeceğim” sözünün “operasyon” olarak tanımladığı süreci bitirdiği görüşünde. Bağlı, kurban eti dağıtırken öldürülen, ailesi Hüda Par’lı Yasin Börü’nün ölümü sırasında yaşananların ise bölgesel değerleri altüst ettiğini söyledi.

Kobani çözüm süreci için kritik bir dönemeç olarak değerlendirildi. O dönemeç tamamen geride kaldı mı?

Halen kırılgan olduğunu düşünüyorum sürecin. Kırılganlığından kastım, siyasi iradenin bu konuyla ilgili niyetinden kuşku duyduğumdan değil, esasında bu örgütün oluşturmuş olduğu beklentinin ne kadar realize edilebileceği ile ilgili bir kırgınlık var. Örgüt inanılmaz bir beklenti oluşturdu.

Ne ile ilgili?

Kürtler ile ilgili, bölge ile ilgili. Bu kadar insana vaatlerde bulundu, bir ütopyadan bahsetti sürekli. Onlara güzelliklerin gerçekleşeceği bu dünyada var olması mümkün olmayan bir cennet vaadinde bulundu. Bu mümkün değil gerçekten. Bundan kaynaklanan bir kırılganlık var. Bunun hükümet ile falan da bağlantısı yok.

Cennet tasvirinin içine neyi koyuyorsunuz? Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması falan mı?

Örgüt şöyle bir şey tahayyül ediyor: Bütün Kürtleri kendi uhdesinde barındırdığı, Kürtlerin PKK’lı olduğu, bütün Kürtlerin onunla organize bir biçimde hareket ettiği, bütün Kürtlerin kendisi ile ortak paydada buluştuğu bir yer olarak hayal ediyor. Onların cennet mekanı bu. Bütün Kürtler Apo’cu olacak. Bütün Kürtler onların söylemini söyleyecek, konuşacak; bunun dışında kalan bütün Kürtler hain Kürtler, satılmış Kürtler, namussuz Kürtler, siyasal korucu Kürtler ne kadar kötü, şeytanlaştırma sıfatları varsa onlara yapıştırıyorlar.

Hüda-Par ile karşı karşıya gelmesi …

"Hüda–Par ile tam da bu…Çünkü bir defa hepimiz biliyoruz ki, Hüda–Par, buradaki Hizbullah, İran sempatizanı bir örgütlenme biçimine sahiptir. Orayla zaman zaman birtakım irtibatı olduğu bile tartışma mevzuu yapılmıştır. Mesela bunu IŞİD ile bağlantılandırmış olmak, bir cehaletten kaynaklandığını hiç sanmıyorum. Hüda–Parlıların, IŞİD ile bir irtibatlarının olmadığından zerre kadar bir kuşkum yok. Bilirler bunu. Burada başka bir kindarlık var. Kafalarında kurmuş oldukları toplum projesine uygun olmayan aktörler var piyasada ve sinir bozucu bir şey.

"Ben Kürt'üm ama bunun dışındayım…”, “yok kardeşim sana yaşam hakkı tanımam” diyor. Şerafettin Elçi’nin onlara gelip biat etmeyinceye kadar itibarı yoktur, Kemal Burkay’ın yoktur, Bayram Bozyel’in yoktur, Muhammet Akar’ın yoktur, Fazıl Hüsnü Erdem’in yoktur, Mazhar’ın yoktur, Vahap’ın yoktur, Mehmet Metiner’in yoktur, Altan Tan’ın yoktur. Onlara biat etmediği sürece hiçbir Kürt aktörün bir itibarı yoktur. Mümkün olduğu kadar itibarsızlaştırırlar. Faşist bir örgütlenme.

Daha önce de PKK,  Hüda–Par yine karşı karşıya gelmişti. Hatta Hüda–Par, Erdoğan ile görüşmüştü olaylar üzerine..

Burada kurgulu olan şey, canavarca bir hisle bir toplumsal yapının inşa edilmiş olmasıdır. Bunların gazetelerine bakın. Azadiya Welat, Özgür Gündem… Kaç yıldır çözüm süreci devam ediyor. Bir tek satır var mı çözüm sürecinin olumlu olduğuna dair. Hayır yok. Bir tek cümle yok. Zaten örgüt böyle bir şeyi inşa ediyor. Benim bütün sosyolojik bilgimi, bütün bölgesel değerleri altüst eden ne biliyor musunuz?"

Nedir?

17 yaşındaki o çocuğun (Yasin Börü) evine sığınan adam telefonla arıyor, PKK’lılara ihbar ediyor ve onu öldürüyorlar, üçüncü kattan atıyorlar, kafasını eziyorlar ve balkondan bakan kadınlar zılgıt çekiyor.

Bizde çok basit bir ifade var, Kürtlerde yani, yaygın olarak, “Bir çalı dahi kendisine sığınan bir serçeyi kartala yedirmez”. Şeyh Sait ayaklanmasının ortaya çıkmasının sebebi bile budur. Kendisine sığınan bir adamı vermemek için kargaşa çıkmıştır. Oraya kendisine sığınan adamları ihbar edecek ve öldürecek, öldürüldüğünde zılgıt çekecek kadar canavarca bir his sahibi olmak, bütün öteki Kürtlere karşı bir kindarlıktır.

AK Parti son zamanlarda çok büyük bir olgunlukla karşılıyor. Yani AK Parti’ye oy veren Kürtlere karşı da PKK’nın, BDP’nin böyle bir kindarlığı var, Hüda–Parlılara da var, yani fark etmiyor. Bu sefer başka bir algı oluşturup oradan yürüttüler. 

Bu Yasin Börü’nün öldürülmesinden sonra AK Parti’den birçok isim, hatta Sayın Başbakan olayı kınadı, tepki gösterdi. Bu ölüm AK Parti ile Hüda–Par’ı yakınlaştırdı mı?

Hayır, tam tersine ben Hüda–Parlıların daha ağır eleştiriler yaptıklarını duyuyorum. AK Parti’nin bu anlamda bir kesime yakın olması, uzak olması diye siyaseten gerçekten bir durum söz konusu değil. Gerçekten haksızlığa uğrayan, hunharca, vandalca bir biçimde birileri katlediliyorsa, kim olursa olsun onun yanında yer almak gerekir. Bu siyasi bir yakınlaşma değil.

Bana göre bu örgütün 40 kişiyi katletmesinin çok olumsuz bir şeyi daha var. Bundan sonra hiçbir kimse meşru bir biçimde JİTEM’in Doğu'da yaptığı katliamlardan ve Hizbullah’ın domuz bağlarından bahsedemeyecek. Bunu bitirdi. PKK’nın bu vahşeti onları gölgede bıraktı.

Hüda–Par siyaset alanı dışına çıkar mı?

Şu gerçeği de görmemiz lazım: Bu kadar hızlı bir biçimde siyasi alana adapte olmayı cidden arzu eden bir yapılanmaya… Biz zaten eli kanlı başka yapılanmaları siyasal alana gelmesi için davet ediyoruz, bunlar zaten gelmişler. Siyaset alanına gelmişler. Madem ki siyaset alanına gelip burada durmuşlarsa, onların bu duruşundan sapmamalarına yardımcı olmak lazım. Yani siyaset alanında kalmalarına yardımcı olmak lazım. BDP için de öyle. Ben BDP’lilerin de zaman zaman siyasetin öte tarafına geçme hevesinde olduklarını görüyorum ve biliyorum. Türkiye bütün aktörleriyle bu alanda, siyasetin içinde kalmaya icbar etmeli, mecbur bırakmalı yani. “

Bir taraftan Hüda–Par'ın taziye çadırı kurmaması da bir mesaj değil mi?

Biliyorum. Bizim yörede bu kurulmayınca öcümüzü alacağız anlamına geliyor. Umuyorum ve inanıyorum ki bu tür bir şeyin, bölgedeki birlikteliği, Türkiye’nin geleceğini zedeleyeceğini düşünerek böyle bir şeye girişmeyeceğini; iyimser bir beklenti içindeyim.

Çok da emin konuşamadınız..

Vefat eden çocukların ailelerini izledim. Bir kızgınlıkları var doğru, öfkeleri var, kendilerine yönelik kategorik bir kindarlığın olduğunu düşünüyorlar ama öyle bir öc alma duygusu ile hareket edeceklerini işaret eden bir şeylerini görmedim. İnşallah böyle bir şey olmaz. Yapmayacaklar inşallah diye düşünüyorum.

Kobani olayları sırasında hükümetin bir hatasını gördünüz mü ya da özeleştiri yapmasını gerektirecek bir şey olmadı mı?

Burada şöyle bir özeleştiri bence yapılabilir. Devam eden süreci ikiye ayırmak, netleştirmek gerekirdi. Terörün ve şiddetin bitirilmesi meselesi, birisi de Kürt meselesinin çözümü meselesi. Bunların birbirinden farklı konular olduğunu ve bunlarla ilgili farklı adımlar atılması gerektiğini  -zaten yapıyor ama-  bunu deklare etmiş olması gerekirdi. Açık bir biçimde deklare etmesinin daha sağlıklı olacağını düşünüyorum.”

Neyi sağlar bu?

Örgütün birtakım manipülasyonlar yapmasının önüne geçerdi. Yoksa sürecin esasında bana göre bir aksaklık yok. Çünkü insanların bir kısmı şöyle bakıyor. Bu Kürtlerin tek temsilcisi PKK’ymış gibi algılanmaya başlanıyor. Hükümet böyle yapmıyor gerçekten. Ben biliyorum uygulamalarıyla, attığı adımlarla PKK meselesini ayrı görüyor, Kürt meselesini ayrı görüyor. Doğrusu da budur zaten.

Kürt meselesi bütün Kürtleri ilgilendiren hatta Türkiye’yi ilgilendiren bir konudur. PKK; eli silahlı olan, dağda olanları ilgilendiren bir konudur. Tabii ki sosyolojik olarak örtüştüğü yönlerin olduğunu herkes biliyor, gizli saklı bir şey değil. Açık söylemek gerekirse hükümette, genel anlamda baktığımızda, samimiyetle söylüyorum, büyük bir hata, bir cehalet yahut da bir vurdumduymazlık, bir sorumsuzluk veyahut da bu konudaki niyetinde bir eksiklik gerçekten görmüyorum.

Bu mevzu Türkiye’nin ilk defa farklı bir yoldan çözmeyi denediği konu. Dolayısıyla bütün Türkiye’nin bu konuyla ilgili sahip olduğu acemilik her yerde var. Bu mevzu ile ilgili bir acemiliğimiz var. Biz birlikte yaşamayla ilgili Cumhuriyet'ten sonraki bağlamı kaybetmişiz. Birlikte yaşama ile ilgili yeni bir projeksiyon yaparken, bir modelleme oluştururken acemilikler yaşıyoruz.

Çözüm sürecinin başlangıcından bu yana yaşanan deneyimleri göz önüne aldığınızda üzerine Kobani deneyimini de kattığınızda bundan sonra nasıl bir yol çizilmeli? Her iki tarafın yaklaşımı açısından…

Kobani’yi kim, nasıl görüyor bilmiyorum. Benim Kobani ile ilgili temel yaklaşımım biraz farklı. Esasında Rojava diye bir muhayyel bölgeyi PKK son zamanlarda uydurdu. Ben de Urfalıyım. Onların Rojava diye tanımladıkları bölgeden birisiyim. Bizim oraya kimsenin Rojava dediğini bilmiyorum. Yeni ürettikleri, yeni içini doldurdukları, içine uygun aktörler yetiştirmeye çalıştıkları bir yer. Kobani de bunun mikro alanı. Örgütün kendi ideolojisine uygun aktörler yaratmak için planlamış olduğu bir ütopyadır.

Doğru burada bir dram yaşanıyor ama Şengal’de de bir dram yaşandı, Musul’da da yaşandı, Kerkük’te de yaşandı, Cizre Kantonu’nda da yaşandı, Afrin Kantonu’nda da yaşandı. Ama Kobani’yi özellikle çok gündeme getirmeleri sadece ve sadece kendisi gibi kişilerin orada yaşıyor olmasıdır. Orayı PKK ideolojisinin somut bir verimlilik alanına dönüştüğü bir yer olarak görmelerinden kaynaklanıyor.

Kobani neden burayla ilişkilendirildi ?

2003’te PYD orada kurulduğundan bu yana oradaki Kürtleri bertaraf ederken rejim ile nasıl ittifak ettiğini bizatihi biliyorum. Duyduğum falan değil, oradan (Kobani) gelenlerin bir kısmı benim akrabamdır. Ben orayı yakından biliyorum. Dolayısıyla Kobani’yi burayla ilgilendirmek esasında çözüm sürecine yönelik bir operasyondu. Yani bu oluşturmuş oldukları muhayyel bir kanton -ki sadece orada örgütün ideolojisine yakın aktörler olduğu için- oraya bir operasyon olduğunda bütün memleketi ayağa kaldırmaya çalıştılar.

Süreçle nasıl irtibat kuruldu?

İrtibat tarafı bence şuradan kuruluyor. Murat Yılmaz yazdı bunu. Yüzde yüz katıldığım bir şey. PKK iki defa yeniliyor bence. İdeolojik olarak yeniliyor. Birincisi Öcalan yakandığında yenildi. İkincisi de Rojava’da yenildi. Sen 300 – 400 bin kişinin olduğu yerde devlet kurduğunu, devletçik kurduğunu iddia edeceksin. Ama onların ırzını, namusunu, can güvenliğini koruyamayacaksın. Bu, bu işlere kalkışmaman gerektiğini, bu işe kalkıştığında yenildiğinin bir göstergesi olarak görülüyor. Bu yenilgiyi örtbas etmek için bir kıyıma giriştiler adeta, deyim derindeyse. Ve Türkiye üzerinden bir kıyıma giriştiler. Çözüm ile buradan irtibatı kuruluyor. 

Didem Özel Tümer/Aljazeera

Haber Haberleri

Mehmet Görmez’den Riyad’daki festival görüntülerine tepki: İslam'ın değerlerine saldırı
Bağdat'taki rehabilitasyon merkezinde 5 bine yakın uyuşturucu bağımlısı tedavi görüyor
Gazze'de 6 ay bombardıman altında yaşayan Salhiya: Bir ayağımız ahirette, bir ayağımız dünyadaydı
Sokak röportajı saçmalığına ne zaman son verilecek?
Özgür Özel hakkındaki "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "iftira" soruşturmasında ''yetkisizlik'' kararı