Bir siyasal parti tek başına toplumun en azından belli bir kesiminde zihniyet dönüşümünü gerçekleştirebilir mi? Bu soruya olumlu cevap vermek siyasal partiye fazla önem atfetmek olduğundan büyük anlam yüklemek olarak anlaşılabilir. Benzer şekilde verilecek olumsuz cevap da bilhassa Türkiye özelinde partilerin işlevini küçümsemek anlamına gelir. Türkiye gibi siyasetin toplum hayatında merkezi bir öneme sahip olduğu yerlerde siyasette devlet mekanizmasının uzantıları olarak siyasal partilerin belirleyici olduklarının altını çizmekte yarar var.
Türk toplumunda siyasetin oynadığı belirleyici rol ve aynı zamanda devlet denilen aygıtın toplum bilincinde bulduğu karşılık göz önüne alındığında devlet mekanizmasının toplumla kurduğu en yaygın ilişki ağı olarak partilerin hem toplumsal talepleri karşılama hem de, hatta daha çok toplumu dönüştürme işlevi görmeleri kaçınılmazdır. Devletin bir tür kutsallaştırıldığı bir kültürde, devlet katsallıktan arınsa da seküler kutsallıklarla meşruiyetini sürdürmeye çalıştığı için bunun uzantısı olarak partilerin dönüştürücü yanı öne çıkar. Bu noktada toplumsal talepleri siyasete taşımaktan çok siyasetin taleplerini topluma aktarma aracı oldukları bile söylenebilir.
Dışardan bakıldığında sistemi tehdit ettiği için kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olan AKP'nin Türk toplumunun dönüşümünde oynadığı rol ve özellikle geldiği siyasal gelenek açısından çekirdek kitlesinde meydana getirdiği zihniyet dönüşümü genelde ihmal edilen bir husustur. Özellikle sistem dışına itilen seçkinlerin küçümsediği kitleleri siyasete taşıyan AKP'nin dönüştürücü işlevi herhangi bir kitle partisinin geçekleştireceğinden çok daha büyük olmuştur.
Muhafazakâr renklerden İslamcı tercihlere kadar geniş bir yelpazeyi bünyesinde toplayan AKP'yi sürükleyen ana akım üzerindeki etkisi öncelikle din ve siyaset ilişkisi bağlamında gözden geçirilmelidir. Dini yaşama talebini siyaset düzeyinde dile getirmeyi de içeren taleplerin muhatabı olarak AKP'nin bu kitleler üzerindeki etkisi Türk siyaset geleneğindeki benzerlerinden farklı olmamıştır.
Devletin laik karakterini değiştirmekle suçlanan bir partinin kendi tabanının siyaset-din ilişkisini yani laiklik başta olmak üzere pek çok kritik konuda zihniyet dönüşümünü gerçekleştirdiği gerçeğinin konuşulmuyor olması tuhaf bir durum. Ayrıntı gibi duran bu temel konu ne partinin kapatılmasını isteyenlerce ne de bu konuda hassasiyetleri olan kitleler tarafından fark edilmek istenmemiş olması en azından neyin kavgasının yapıldığının anlaşılması açısından önemli.
Yine Türk siyasetinin tuhaf bir özelliği olarak devletin baskısı arttıkça önce siyasal partiler değişiyor ardından siyasetin toplumu dönüştürme aracı gibi iş gören partiler toplumu dönüştürüyor. Benzer süreç AKP'de de işleyişini sürdürmüş, iktidardayken bile devletin baskısını her an üzerinde hisseden kadrolar kendi söylemlerini değiştirirken toplumda da zihniyet dönüşümünü gerçekleştirerek malum siyaset-toplum döngüsünü sürdürmüşlerdir.
Bir zamanlar takiyecilikle suçlanan kadroların siyasal söylemlerinde, özellikle din ve siyaset ilişkisi gibi temel konularda önemli bir dönüşüm geçirdiklerini kimse inkar edemez. Bu dönüşüm parti sözcülerinin ya da programlarının resmi söyleminden ibaret kalmayıp geniş kesimlerde, özellikle yönetici kadrolarda dönüşümü beraberinde getirmiştir. Kendini devletin sahibi sayanların, bu dönüşümü sistemin dogmalarını yaygınlaştırma açısından kazanç saymaları gerekirken kitleyi karşılarına almaları sınıfsal taassupla açıklanabilir.
Toplumun sekülerleşmesi bir yana aktif siyaset yapan dini talep ve kaygıları olan kitlelerin laiklik tartışmalarında artık taraf olmaktan çıkmaları bir siyasi partinin kısa sürede sistem lehine nasıl bir zihniyet dönüşümü gerçekleştirebileceğinin örneği olarak karşımızda duruyor.
Yeni Şafak gazetesi