Hatay’ın Dörtyol ilçesinde dört polisin öldürülmesiyle başlayan olaylar üzerine Başbakan Erdoğan’dan şöyle bir açıklama gelmişti: “Terör bitecekse biz iktidardan çekiliriz.”
Çokça konuşulmasına rağmen bu mesajın kime ya da kimlere yönelik olduğu üzerinde durulmadı.
Mesajın adresinin PKK olmadığı ortada. Erdoğan PKK’ya seslenmediğine göre ülkede ‘terör’ yaratan başka “güç”lerin varlığına inanıyor olmalı. O güçlerin Dörtyol’daki saldırı dahil, İnegöl ve Türkiye’nin değişik yerlerinde yükselen şiddet olaylarını kontrol ettiğini ve hükümeti hedeflediğini düşünüyor.
Bu kadar geniş bir cephede etkinlik kurabilen bir gücün devletten bağımsız olamayacağı sonucuna varmak zor değil. O halde Erdoğan’ın mesajının adresi devlet içindeki gizli “güç”ler.
Devlet içindeki gizli yapılanmaların varlığını yakın tarihte en üst düzeyde devlet yetkililerinden öğrendiğimiz için konumuz komplo teorilerini aşarak, sır gibi saklanmış gerçeğin alanına giriyor.
Avrupa’da yıllar önce kirli çamaşırları ortaya dökülen ve herkesin bilgi sahibi olduğu Gladio’lara bakarak, Türkiye’nin de o defteri kapattığını düşünenimiz çoktur.
Ama yanılmayalım; yakın zamana kadar bir başbakanın bile varlığından haberdar olmadığı bir örgütlenmeden bahsediyoruz. Ecevit’in adını çok sonradan öğrendiğini söylediği kontrgerilla yapılanması hakkında maalesef çok az şey biliyoruz.
O günden bu yana, bu yapılanmanın geçirdiği evrimi de hesaba katarsak, Türkiye’de devletle paralel örgütlenmiş çok güçlü bir kontrgerilla gücü sözkonusu. Ergenekon, Balyoz Güvenlik Harekat Planı, Kafes, İrticayla Eylem Planı vb. gibi belgeler sayesinde, “derin devlet” denilen gücün sahip olduğu mekanizmalardan haberdarız.
Hatay’da dört polisin öldüğü saldırının da kontrgerilla tarafından organize edildiğine dair çok ciddi bulgular var. Eylemde kullanılan aracın sahibinin, Jandarma İstihbarat’tan üç kişiyle görüştüğü ve bu görüşmeden sonra hemen yanıbaşlarında PKK’lı olduğu iddia edilen kişilerce kaçırıldığı, saldırıdan sonra ise serbest bırakıldığı 2. Ordu’ya gönderilen istihbarat raporunda ayrıntılı yer aldı.
Eylemi PKK üstlenmişti. Ama, bu istihbarat raporu, bugüne kadar bir türlü anlaşılamayan, tuhaf “PKK eylemleri”ne de ışık tutuyor. Tokat Reşadiye’de eylemi yapan “PKK’lılara” dönüş yolunu gösterenin Jandarma’nın haber elemanı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu olay, basına “çift taraflı ajan” olarak yansımıştı. Gözden kaçan 7 askerin öldüğü olayda yine Jandarma İstihbarat’ın parmağının bulunmasıydı. Reşadiye ve Samsun saldırılarındaki sır, Hatay Dörtyol’da deşifre oldu. Bu üç olayı yapan grupların sırra kadem basmasının tek açıklaması “içeri”den alınan destekle alakalı.
Başbakan’ın “Terör bitecekse biz iktidardan çekiliriz” sözünün muhatabı işte bu odaklardır. PKK da, bu odaklarla işbirliği içinde görünüyor.
Son bir kaç yılda Kürt siyasi çevrelerinde gelişen, PKK merkezli AKP düşmanlığının altında, bence bu işbirliği yatıyor. AKP düşmanlığıyla çıkarılan büyük gürültüyle devletin eski sahipleriyle içine girilen gizli işbirliği örtülmeye çalışılıyor.
BDP ile AKP arasındaki siyasi rekabet böyle bir düşmanlığa yol açmaz. Görüntüdeki rekabet, siyasi mücadele sadece gerçeği gizlemeye yarıyor.
Aynı şey PKK için de geçerli. Öcalan’ı Suriye’den çıkarıp İmralı’ya koyan AKP değil. 40 binden fazla insanın yaşamına malolan savaşı da AKP yürütmedi. Asker ve askerin dizayn ettiği siyasi yapılar bundan sorumluydu. Yani, PKK’nın büyük gürültü patırtıyla öne çıkardığı düşmanlık olayı sahici değil, yapay.
Amaçlanan, Reşadiye, Samsun ve Hatay’da olduğu gibi içine girilen kirli ilişkileri, dev aynasından yansıttıkları “düşman”la gözlerden uzak tutmak.
Ve Kürtleri de buna inandırmak.
kurtulustayiz@gmail.com
TARAF