Akılsız başın cezası

Abdurrahman Dilipak

Sonunda kendi başlarını da yaktılar. Tutukluları serbest bırakırken kendilerini ele verdiler.

Keskin sirke küpüne zarar verdi, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.
Serbest bırakılanlar, aranan durumuna düştü de, onları serbest bırakan hakim ve o hakimi oraya tayin eden HSYK ne duruma düştü?
Ortaya çıkan manzara hiç de iç açıcı değil.
Bu adamlar yıllarca bu kafa ile yönettiler memleketi. Memleketin neden ve nasıl bu hallere düştüğünü şimdi daha iyi anlıyoruz.
Ne oldu şimdi? Bir kez daha suçüstü oldular. Şimdi HSYK ne yapacak?
Bu arada güvendikleri dağlara da kar yağdı. GATA’dan da bir gözaltı haberi geldi.. Ardından başka gözaltılar.
Daha da önemlisi Haberal’ın da ifadesi alındı..
Son olarak Habervaktim’in yayınladığı ses kaydı gündeme bomba gibi düştü. Bir tutuklu sanık ve aynı soruşturmayı yürüten bir savcı arasında inanılmaz konuşmalar yapılıyordu.. Bundan sonrası için yeni dalgalara hazır olmak gerek.. Tam da Anayasa değişikliğinin tartışıldığı bu süreçte bu tartışmanın büyük bir önemi var.
İnanın o son gözaltındakileri serbest bırakma girişimi olmasaydı, bu konuyu topluma anlatmak çok daha zor olacaktı.
Hele İstanbul Barosu’nun HSYK Başkan Vekili’ne MEB ödülü vermesi nasıl da denk geldi..
İnanın bu işi biz kendimiz planlasaydık her şey bu kadar denk gelmezdi. İhtirasları gözlerini kör etti.
Biz zamanın ve mekanın çocuklarıyız. Evlerimizse kentin balkonlarındaki çiçek saksılarına benziyor.. Bu zaman ve mekan içinde biçimleniyor zihnimiz..
Bu adamlar hâlâ içine düştükleri durumun farkında değiller. Durumu kabullenmekte zorlanıyorlar. Daha doğrusu bu durumu kabul etmek istemiyorlar.. Bir gün öğrenecekler ve anlayacaklar, ama o zamana kadar çok acı çekeceğe benziyorlar..
Bundan sonra tepedekiler göreceksiniz altlarındakileri feda ederek kendilerini kurtarmaya çalışacaklar..
Bugün gelinen nokta Ergenekon davasında yeni bir başlangıç olacak. Eğer daha fazla direnecek olurlarsa daha trajik gerçeklerle karşı karşıya kalacaklar..
Ne Baykal, ne Bahçeli, ne Kanadoğlu, ne Başbuğ, ne YARSAV, ne de HSYK bundan sonra bugüne kadarki tavrını sürdüremez. Denemek isterlerse, bu işin bedelini ödemek zorunda kalırlar..
Erzincan paşasının da ayaklarının suya ermiş olması gerekir..
Demirel ya da Cindoruk’un da adımlarını denk atması gerek. Ya da Ergenekon’un değirmenine su taşıyan media, mafia, sermaye, siyaset, STK, bürokrasi mensuplarının da..
Bu arada Tekel işçilerinin de Ergenekon’un koruyucu kalkanı ve tramplen tahtası, Truva atı görünümünden çıkmaları gerek.
Son gözaltında bir düzine tutukludan 5’te 4’ü Tekel işçisi değil.
Direnişi izleyen bir gazeteci arkadaş aradı, eylemcilerin ayakkabılarının hepsi aynıymış.. Kim olabilir bunlar? Birtakım öğrenciler de bildik çevrelerin militanı. Tekel işçileri kendilerini bu kirli ve tehlikeli oyunda daha fazla kullandırtacak olurlarsa kendilerine yazık ederler..
Malum medianın da bu gençleri ve çevreleri yangına körükle gider gibi kışkırtmaktan vazgeçmesi gerek.. Bu işin bir hak arama mücadelesi değil, birilerini sokağa dökmek için bir istismar vesilesi olduğunu artık herkes biliyor..
Ergenekon; işçileri, öğrencileri, emeklileri, gazileri, şehid ailelerini bile sokağa dökemedi. Son çare olarak sanırım Tekel işçilerini buldular. Onlar da bu ilgi ve destekten memnun gibi gözüküyorlar ama, artık gerçekleri görüp umarım kendilerini daha fazla kullandırtmazlar.. Bu işe işçi hakları çerçevesinde destek veren bazı siyasiler ve sendikacıların da artık oynanan oyunun farkında olmaları gerek.
“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış” derler ya, Ergenekoncular da yenilgiye doymuyorlar.. Ama artık direnmek fayda sağlamıyor. Bu, işin riskini artırıyor. Kendileri açısından da, ülke açısından da, dostları açısından da şartları zorlaştırıyor. Kendileri için daha da vahimi, yok etmek istedikleri kadroların elini güçlendiriyor ve onların önünü süpürüyorlar..
Bu adamlar kendi cehennemlerine sırtlarında odun taşıyorlar da farkında değiller. İhtiras ve korkuları gözlerini kör etmiş olmalı ki, yaptıkları işin ucunun nereye varacağını hesab etmiyorlar.
Son olaylara bakar mısınız, 90 kişi gözaltına alınmış. Bir yandan savcılar görevden alınıyor. Gözaltılar erteleniyor, gözaltındakiler salınıyor, gözaltı kararı verilenlerin gözaltı talimatları iptal ediliyor. Birileri hukuk sürecine müdahale ediyor..
Bu durum Türkiye’ye yakışmıyor. Cumhuriyeti koruma iddiasındaki ordu ile demokrasiyi koruma çabasındaki polis sanki karşı karşıyaymış gibi bir manzara var.. Yargı ile yürütme ve yasama için de durum aynı..
Bu işten derin güçlerin kârlı ve kazançlı çıkmaları mümkün değil. Geçici başarılar kazanabilirler belki ama nihai bir zafer asla.. Daha tutuklanması için sırasını bekleyen yüzler değil, binlerce isim var. İnce ve uzun bir yoldayız. Sabır, kararlılık ve cesaret gerek.. Gelinen noktaya bir gün mutlaka gelinecekti ve gelindi.
Benden söylemesi. Bundan sonrası için herkesin daha dikkatli olması gerek.. Selam ve dua ile...

VAKİT