Her gün aynı musluğu tamir eden bir muslukçu gibi hissediyorum bazen kendimi.
Dünyanın en basit lafını döndüre döndüre söylemeye uğraşıyorum benim gibi “muslukçularla” birlikte.
“Barışsanıza çocuğum.”
Barışmıyorlar.
Çok fazla Türk, çok fazla Kürt var bu memlekette.
Ama kendine ait düşünceleri olan “birey” sayısı inanılmaz derecede az.
“Sadece kendine ait fikirleri olanlar ayakta dursun, diğerleri yere yatsın” desen, memleket bir anda dümdüz olabilir.
Sanki Türklük ve Kürtlük denilen karanlık kulübeler var, onun içine giren, pencerelerin sımsıkı kapalı olmasıyla da yetinmiyor bir de gözlerini yumuyor.
Şimdi Kürtlere bakın.
PKK’nın ve Apo’nun peşinden gidenlerin dışında epey Kürt var ama onların ne düşündükleri duyulmuyor bile.
Silahın sesi onların sesini bastırıyor.
Apo’yu ve PKK’yı tabulaştıranlar ise asla kendilerine ait bir fikre sahip olmuyorlar.
Olanlara da kızıyorlar.
Onlara göre PKK ve Apo ne derse doğrudur, bu görüşlere aykırı fikirleri olanlar “Kürt düşmanıdır”, “faşisttir” falan filan.
Aklını böyle “kiraya” verdiğinde zorlukla karşılaşmak kaçınılmaz.
Günlerden beri “demokratik mücadele iyidir, silahlarla bir yerlere ulaşılmaz” diyenler, PKK’lıların öfkelerini topluyordu.
DTP’li milletvekillerine Parlamento’dan çıkmaları için baskılar yapıyorlar, çocukları sokaklara döküyorlar, şiddeti arttırıyorlardı.
Apo, İmralı’dan “demokratik mücadele devam etsin” deyince birden inanılmaz bir sessizlik oldu.
O ana kadar çözümü” sokakta” arayanlar birden sustu.
Sokaklar sakinleşti.
Siyaset hareketlendi.
Ama böyle “kutsallaştırmalar” başlayınca “tuhaflıklar” da başlar.
Kürtlerin bir kısmı Apo’ya tapıyor, değil mi?
Kürtlerin bir bölümünün tartışılmaz lideri Apo, değil mi?
Eh, şimdi biz bugün Apo’nun son konuşmasını bir daha yayımlıyoruz, o konuşma, iki gün önce PKK’ya yakın sitelerin yayınladığı konuşmadan biraz farklı.
Apo’nun “Reşadiye baskını” ve Emine Ayna hakkındaki sözleri “sansür” edilmiş birileri tarafından.
Apo, “ben bu Reşadiye meselesini hiç anlamadım” diyor, “Tokat benim aklıma gelmezdi” diyor ama Kürtler Apo’nun bu sözlerinden ancak bizim gazeteyi okurlarsa haberdar olacaklar.
Kürtlerin bir bölümünün “tartışılmaz” lideri de olsan, söylediklerin, üstelik de Kürtler tarafından sansür edilebiliyor demek ki...
Şimdi birçok Kürt, daha önce söylediklerinden vazgeçip Apo’nun söylediklerini tekrar edecek.
Bir yolun, doğru bir yol olduğunu anlamaları için mutlaka Apo’dan mı duymaları gerekiyor Kürtlerin?
Galiba öyle.
Şimdi Kürtlerle dalga geçmeye kalkışacak Türkler olabilir.
Ben Türklere bir soru sorayım.
Bugün CHP ve MHP barışa karşı çıkıyor, ortalığın kan gölüne dönmesinden hiç çekinmiyor ya...
Peki, bir düşünün bakalım, Atatürk, Anıtkabir’den konuşabilse ve “ülkemiz için en iyi yol barıştır” dese Baykal’la Bahçeli ne yapardı?
Bugün barışa karşı çıkan milyonlarca Türk ne derdi?
Ne diyecekler, o güne dek söylediklerinin hepsini unutup Atatürk’ün söylediklerini tekrar ederlerdi.
Eğer punduna getirebilirlerse Atatürk’ün sözlerini sansürlemeye uğraşırlardı.
Taha Akyol, daha önceleri Atatürk’ün bazı sözlerinin ve fikirlerinin nasıl sansürlendiğini Neşe Düzel’e anlatmıştı.
İnsanların kendilerine ait fikirlerinin olmaması, bir “birey” haline gelememesi tehlikelidir, liderleri hata yaptığında hiç tartışmadan o hatanın peşinden yürürler.
Daha da kötüsü, birileri “liderlerinin” sözlerini çarpıtıp ya da sansürleyip onları başka bir yöne sürükleyebilir.
Eğer Türklerle Kürtler birbirlerine bu kadar benziyorlarsa, ikisi de “liderlere” tapınıyorsa, ikisinin de kendisine ait fikirleri olan bireyleri çok azsa niye dövüşüyorlar?
Birbirlerine benzedikleri için dövüşüyorlar tabii ki...
Böyle bir ülkede her gün aynı musluğu tamir eden muslukçu olacağıma, Ahmet Haşim’in dediği gibi “göllerde bu dem bir kamış olsam.”
Daha manalı bir hayatım olurdu herhalde.
TARAF