Regaib kandili gecesi verdiği hutbede Diyanet İslam Ansiklopedisi’nden Regaib maddesinin okuması sonucu başına gelen olayları anlatarak başladığı konuşmasında Zirek müftünün kendisine kürsü yasağı getirdiğini belirtti.
Konuda geçen Regaib maddesi:
Regaib gecesi, Kur’an’da saygı gösterilmesi istenen ve hadislerde -gün belirtilmeden- oruç tutulması tavsiye edilen haram aylardan (el-Bakara 2/217; el-Mâide 5/2, 97; Ebû Dâvûd, “Śavm”, 55; İbn Mâce, “Śıyâm”, 43) receb ayında bulunmakla birlikte özellikle tasavvufî eserlerde yer alan, Hz. Peygamber’in Regaib gecesinde ana rahmine düştüğü, receb ayının ilk perşembe günü oruç tutup gecesinde Regaib namazı adıyla bir namaz kılmanın sevap olduğu ve bu gecenin birçok faziletinin bulunduğu yönündeki rivayetlerin asılsız olduğu hadis âlimlerince belirtilmiştir. İbnü’l-Cevzî, Regaib orucu ve namazıyla ilgili hadisin Zâhid Ebü’l-Hasan Nûreddin Ali b. Abdullah b. Hüseyin b. Cehdam (ö. 414/1024) tarafından uydurulduğunu ve hadisin başka hiçbir kaynakta geçmediğini belirtir (el-MevżuǾât, II, 47). Ayrıca isrâ ve mi‘rac olayının Regaib gecesi meydana geldiğine dair rivayetin de aslı bulunmamaktadır (İbn Kesîr, III, 109; Bedreddin el-Aynî, IV, 39). Regaib gecesiyle ilgili özel ibadet ve kutlamalar IV. (X.) yüzyılda ortaya çıkmış olup bu gecenin ilk defa kandil olarak kutlanmasına Kudüs’te 448 (1056), Bağdat’ta 480 (1087) yılında başlanmış, Gazzâlî de bütün Kudüs halkının bu geceyi ihya ettiğini söylemiştir (İĥyâǿ, I, 203). Ebû Tâlib el-Mekkî gibi bazı mutasavvıflar Regaib gecesinden söz etmeyip receb ayının ilk gecesini ihya etmenin müstehap olduğunu belirtseler de (Ķūtü’l-ķulûb, I, 121) bu geceyle ilgili rivayetlerin çok zayıf ya da uydurma olduğu hadis âlimlerince tesbit edilmiştir.
İslâm âlimlerinin büyük bir kısmı Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîn dönemlerinde Regaib kandilinin bilinmediğini, kandil geceleri kutlanmasının diğer dinlerin tesiriyle ortaya çıktığını, dolayısıyla bu gecede özel bir ibadet yapmanın dinde yeni ibadet ihdası anlamına geleceğini, Resûl-i Ekrem tarafından genel olarak bid‘atların yasaklanmasının yanı sıra (Buhârî, “Śulĥ”, 5) cuma günü ve gecesi özel bir ibadet yapılmasının da yasaklandığını (Müslim, “Śıyâm”, 147, 148), bu sebeple Regaib günü ve gecesinde muayyen ibadetler yapmanın dinen sakıncalı olduğunu belirtmiştir.
Bu konunun okunması sonucu şikayet edilmesi ve cemaatin kolay kurtuluş yollarını bir kandilimiz vardı onu da elimizden alıyorlar diyerek İslam ansiklopedisindeki bilgiye bile işlerine gelmediği zaman karşı çıktıklarını, dini halka anlatmada sorumlulukları olan müftü vaiz ve hocaların çoğunluğunun ise bu bilgilerden rahatsız oluğunu aktardı.
Zirek “Gelenek dediğimiz zaman mutlak bir kötülüğe işaret etmiyoruz, çünkü bizler de bir geleneğin devamı ve devam ettiricileriyiz. Bizler İbrahimi bir geleneğin izinde yürümeye çalışan Müslümanlarız.” “Gelenekçi, gelenekçilik ve geleneksel cahiliye dediğimiz zaman, vahyin öngördüğü hayat ve hakikat anlayışına tarihsel süreç içerisinde çeşitli kültürlerden ve eski cahiliye kültüründen yapılan eklemeler ve çıkarmalarla oluşmuş bir hayat ve algı biçimini kastediyoruz. Taklitçiliği, Batıni inanışları, hurafelerin dinleştirilmesini kastediyoruz.” “Ma’ruf olan, vahiyle çelişmeyen sosyal ve kültürel değerleri bu anlamda olumsuzlamak da mümkün değildir” dedi.
Geleneksel din anlayışının oluşturduğu zorlukları kendi imam hatiplik tecrübesi üzerinden anlatan Zirek geleneksel İslami gruplar ve din anlayışları hakkında kısa bilgiler verdi.
Zirek Kitab’dan ve Resul’ün güzel örnekliğinden kopuşla, akaidde ve ameli yaklaşımlarda mezhepçiliğin, dini parçalama ve hizipleşmenin gündeme geldiği ve daha sonra içtihat kapısının kapanmasıyla donukluğun yaşandığı, heva ve zanna dayalı batıni telakkilerle halk kültürünün (folk İslam’ın, geleneksel dinin) ed-Din’in yerine ikame edildiği ve zalim sultana itaatin akîdeleştirildiği bozulma süreci sonunda bugünkü “geleneksel İslam”, yani geleneksel cahiliye dini ortaya çıkmıştır.Hint mistisizminin, Yunan felsefesinin ve Hıristiyan manastır kültürünün ürettiği pek çok hurafenin ve başka din, inanç ve kültürlerin tortularının İslam inanç ve düşüncesinin içine taşınması suretiyle, İslam dininin arılığını yok eden sapkın anlayışlara ulaşılmıştır. Akledebilen, düşünebilen, sorumluluklarının bilincinde olan halklar bu süreçte giderek sürüleştirildi. İslam ümmeti, vahiyden uzaklaşıp, ümmet olma vasıflarını yitirdikçe, zulme, sömürüye, adaletsizliğe karşı itiraz etme ve hesap sorma kabiliyetini kaybederek, bugünkü zillete sürüklendiğini belirtti.
Konuşmacı sonuç olarak, tarihten devralınan muhkem değerlerin ve tevhidi düşüncenin oluşturduğu sahih geleneğin yerini giderek, bozulmuş, vahiyle çelişen, tevhidi kökünden koparılmış değerlerin oluşturduğu muharref gelenek aldı. Bugün gelinen noktada, artık toplumun ve Müslümanım diyenlerin önemli bir kısmını içine almış bulunan “geleneksel İslâm”, “geleneksel cahiliye“; iyice bulanıklaşıp, tevhidi netliğini ve kitapla irtibatını kaybetmiş, geleneğin ürettiği pek çok bid’at ve hurafe ile malûl ve şirke bulaşmış, eklektik bir “İslâm” anlayışını ifade etmektedir diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Sorulan soruların cevaplanması ve katkılardan sonra program sona erdi.