Akdeniz’i paylaşma anlaşması

MUSTAFA ÖZCAN

İsrail, Sudan’ı bölerek Arap dünyasının güneyini zayıflatırken kuzeyde de Türkiye ile gerileyen ve ışıltısını kaybeden ilişkilerin yerine yeni ittifaklar kurmak ve bununla Türkiye’yi çevrelemek istiyor. Sudan’a karşı Ben Gurion politikasını izlerken Türkiye’ye karşı post Ben Gurion politikası uyguluyor. Türkiye’yi çevreleme politikasının merkezinde ise Kıbrıs Rum Kesimi yer alıyor. Mavi Marmara olayından sonra bazı İsrailli sivil toplum örgütleri, KKTC açıklarında Rumlar lehine eylem yapmak istiyorlardı. Elbette ki İsrail’in çevreleme politikasında birden fazla muhtemel partneri var. Bunlar genellikle Yunanistan, Bulgaristan ve Ermenistan gibi ülkeler. Ama en sonunda Türkiye’yi can evinden vurdu. Rum Kesimi’yle birlikte 17 Aralık 2010’da Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması imzaladı. Denize kıyı ülkelerin bazı hallerde 12 mil kadar kıta sahanlığı olduğu gibi bir de iktisadi sahanlığı ya da ekonomik bölgesi var. Sözgelimi, Mısır’ın Akdeniz’deki iktisadi sahası 45-90 mil arası. İsrail, Mısır, Lübnan ve Filistin’in ekonomik bölgesine de tecavüz ederek ve onları by-pass ederek Rumlarla Akdeniz’in servetini taksim anlaşması imzalıyor. Mısır, öncesinde sessiz kalsa bile haftasında suskunluğunu bozdu ve İsrail ile Rum Kesimi arasındaki anlaşmanı incelediklerini ve uzman bir ekip kurduklarını duyurdu. Dolayısıylaı MEB anlaşması, Mısır’ın da çıkarlarını zedeliyor ve onun da ekonomik sahasını ihlal etmiş oluyor. Bu, Mavi Marmara meselesini de aşan ve Akdeniz’i İsrail gölü haline getiren bir çerçeve anlaşması.

¥

Bilindiği gibi İsrail nahak yere kendi karasularının dışında Mavi Marmara gemisine saldırmış ve bununla sadece masumları öldürmekle kalmamış aynı zamanda uluslararası sulara da tecavüz etmişti. Şu anda da Rumlarla birlikte bu tecavüzünü ve Akdeniz’i İsrail gölü yapma niyetini pekiştiriyor ve tecavüz alanını genişletiyor. Lübnanlı stratejik analizci Maan Beşşur gibilerin de vaktiyle dikkat çektiği gibi, İsrail Türkiye’yi cezalandırmak için sadece Rumlarla anlaşma yapmıyor, aynı zamanda Akdeniz’i gölü haline getirecek oldubittiler yapıyor ve yeni müttefikler ve şeytani formüller arıyor. İsrail bu anlaşma ile Rumlarla birlikte Türkiye’nin karşısına AB’yi de çıkartıyor. Rumlarla yaptığı ekonomik saha anlaşmasını aynı zamanda dolaylı olarak AB ile yapılmış sayıyor. AB’nin ekonomik sahasının sınırları olarak da görüyor. Rumlarla anlaşma vesilesiyle Türkiye’nin karşısına AB’yi de çıkarmanın yollarını arıyor. Aklınca çifte çevreleme politikası uyguluyor. Rumların üzerinden Türkiye’yi AB çemberi içine de alıyor. Böylece dolaylı olarak Türkiye’nin karşısına Akdeniz’de İsrail, Rum Kesimi ve AB çıkmış oluyor. İşte, burada KKTC meselesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Klasik söylemiyle Kıbrıs’ta kaybettiğimiz mevzii bizim için Akdeniz’in kapanması ve etrafımızın tamamen örülmesi olacaktır. Bu açıdan liberallerimiz bir kez daha çuvallamışlardır.

¥

Her yönüyle Türkiye’nin önünü kesmek ve  Nabucco gibi projeleri önemsizleştirmek istiyor. Türkiye, Rusya’dan sonra enerji koridorlarının buluşma noktası veya sinir ucunu teşkil ediyor. Baharat ve İpek Yolu’nun yerini alan günümüzün enerji koridorları hususunda İsrail, Türkiye’nin pozisyonunu zayıflatmak istiyor. Koridorların güzergahını Anadolu’dan Akdeniz’e çevirmek istiyor. Rum Kesimi ve İsrail’in korsanca yaptıkları anlaşma Akdeniz’in altındaki serveti çıkarmak ve paylaşmak üzere Amerikan Noble Energy şirketini devreye soktular. Devasa doğalgaz yataklarının hacmi;  0,5 trilyon metreküp. Kıbrıs Rum Kesimi ile İsrail arasında yapılan anlaşma üzerine Kathimerini Gazetesi, “İsrail’le MEB Anlaşması Rumları bölgede söz sahibi yapıyor” şeklinde yorum yaptı.Haberde, Rum yönetimi ile İsrail arasındaki MEB anlaşmasının, “Doğu Akdeniz’deki jeopolitik ve jeoekonomik dengelerin yeniden düzenlenmesi sürecinde çok önemli bir adım addedildiği, bu hareketinin Rum yönetimini, Avrupa Birliği’nin enerji güvenliğinin merkezine yerleştirdiği” yorumunda bulunuldu. Haberde, “jeopolitik açıdan bu düzenlemeyi, Türkiye-İsrail ilişkilerinde meydana gelen çatlağın tetiklediği” değerlendirmesi yapıldı.Bölgenin AB’nin enerji güvenliğiyle ilgili olguları tersine çevirebilecek ve Türkiye’nin stratejik önemini “erozyona uğratabilecek” kapasitede olduğu savunuldu. Başbakan Erdoğan’ın “Yeni Osmanlıcılık stratejisi olduğu, bu nedenle Türkiye-İsrail stratejik ilişkilerini bozup, Müslüman kamuoyunun sınavından geçebilmek için Filistin dostu söylemi benimsediği, İsrail’in Türkiye’nin bu söyleme katlanabileceği ama İran ve Suriye ile imtiyazlı ilişkilerine katlanamayacağı” iddiasında bulunulan haberde, İsraillilerin de “Türkiye’nin düşmanca tavrını engelemek” maksadıyla Kıbrıs Rum yönetimine ve Yunanistan’a yöneldiği ileri sürüldü.

Türkiye’nin önüne yeni bir çevreleme ve ekonomik olarak önemsizleştirme oyunu çıkmıştır ve Türkiye bu oyunda mecburen öne kaçış stratejisi izleyecek ve İsrail’in önünü kesecektir. Bu noktada Arap dünyası potansiyel müttefik olarak dururken en önemli jeostratejik avantajı da KKTC’dir. Bu vesile ile birlikte KKTC’nin önemi bir kez daha anlaşılmıştır. Kötü komşu insanı mal sahibi edermiş..

YENİ AKİT