Ak Saçlı Liberallerde Perinçekleşme Sendromu

Çandar ve benzeri ak saçlı liberal demokratların dikkatine: "Perinçekleşme sendromu bulaşıcı ve ölümcül bir hastalıktır, uzak durunuz."

Kenan Alpay, bugünkü yazısında “ak saçlı” liberal demokratların Aydınlık-Cumhuriyet veya Sol-BirGün çizgisindeki ajitasyon ve propaganda mekanizmalarından duymaya alıştığımız seviyesizlikleri sergilemelerini değerlendiriyor.

Alpay, Neval el-Saadavi gibi Mısır halkı için ahlaksızlık, dinsizlik, yabancılaşma, Batı işbirlikçiliği başta olmak üzere bir dizi çirkinliği ifade eden ve kendi kendini sömürgeleştirmeyi öneren tipik bir Batıcı feminist aydının perspektifinden yeni bir Mısır manzarası çizmeye girişen Cengiz Çandar’ın düştüğü rezil duruma de dikkat çekiyor.

***

Liberal Siyasetteki Perinçekleşme Trendi

KENAN ALPAY

Türkiye’de hemen herkes birbirini demokrat olup olmama testine tutar. Herkes ayrı telden çalar kimi askeri vesayeti kimi açıkça askeri darbeleri savunur ama herkes demokrattır. Liberal demokrat olabilir, sosyal demokrat olabilir ya da muhafazakâr, Kemalist veya sosyalist demokrasiyi savunabilir ama hiç kimse demokrasi karşıtı-düşmanı değildir. Bütün söylem ve eylemlerin, kullanılan yöntem ve hedeflerin hep demokratik felsefe ve teamüllere uygun olduğu yönünde bol bol örnekler de verilir elbette.

Demokrasi ideali yani demokratik söylem ve hedeflere matuf siyaset biçimi başından beri Batı tandanslı yaşam biçimini temel kriter aldı. Bu kökleri dolayısıyla Batı dışı ama özellikle İslam orijinli toplumlarda iktidar sınıflarının halk üzerinde tahakküm kurmasına meşruiyet sağladı.

Ahlaksızlık Teoride Başlıyor

Özellikle İslam toplumları için seçimi değil askeri darbe yönetimini tercih edilir kılan şey siyasi, iktisadi ve kültürel taleplerin Batılı yaşam biçimi ve çıkarlarıyla uyumlu olup olmamasıdır.  Bu sebeple bütün toplumlar demokratik tercihlerini kullanmaya davet edilir hatta zorlanır ama laik-Batıcı hayat tarzını ikame etmek şartıyla.

Laik-Batıcı yaşamı devlet ve topluma, iktisadi ve kültürel alana hâkim kılmasından şüphe edilenlerin seçim sandığından çıkması bir anlam ifade etmez. Çünkü hepimizin çok iyi bildiği gibi “demokrasi sandıktan ibaret değildir”. Teorik tartışmalara fazla hacet yok. Batı’nın da Batı’nın Kemalist, sosyalist hatta liberal mümessillerinin de sergilediği pratik şudur: Sandık laik-Batıcı hayatı teminat altına alan bir araçsa makbul değilse gayrı meşrudur. Bizim çocukların belirleyici olduğu seçim de darbe de meşrudur.

Türkiye’nin ve bölgenin yakın siyasi tarihi neden hem teorik hem de pratik düzeyde ileri demokrasi adına sergilenen ahlaksızlıkların resmigeçididir adeta? Çünkü İslam coğrafyasında Batıcı-laik siyaset ve kültür anca silah zoruyla iktidar olabiliyor da onun için. Darbeye, askeri müdahale ve vesayete, bürokratik oligarşiye, şiddet ve dezenformasyon yoluyla toplumu kaosa sürükleyen örgütlenme mantığına karşı olmayı bir varoluş sebebi sayanların ne kadar samimi ve tutarlı olduğunu görmek için aslında birkaç gösterge yetiyor.

Gezi Parkı’ndan hareketle seçilmiş Hükümeti düşürmek üzere safları sıklaştıranlara bakınca aynılarının Mısır’daki askeri darbeyi meşrulaştırmak için de seferberlik ilan ettiğini hemen teşhis ediyoruz. Nasıl ki sol-sosyalist hareketler 28 Şubat ve 27 Nisan sürecinde iyiden iyiye Aydınlık-Perinçek çizgisinde Kemalist oligarşiye eklemlendiyse benzer bir durum Gezi Parkı vesilesiyle liberal demokrat aydınlar için söz konusu oldu.

Sadece Sol, BirGün, Evrensel Yurt gibi otoriter ve totaliter ideolojik temsiller değil Taraf Gazetesi gibi liberal demokratik temsiller de Aydınlık-Cumhuriyet çizgisinde konuşlandı. Hatta bu konuşlanma tarzı Şahin Alpay’dan, Cengiz Çandar’a, Hasan Cemal’den Murat Belge’ye değin hem Kürt sorununda hem de Batıyla ilişkilerde Hükümete ve topluma rota belirmeyi uhdesine almış “ak saçlı” liberal demokrat ağalarda baskın bir karakter haline geldi. Ancak Aydınlık-Cumhuriyet veya Sol-BirGün çizgisindeki ajitasyon ve propaganda mekanizmalarından duymaya alıştığımız “Taksim Düştü, Başbakanlık kuşatıldı, Meydan halkın, Taksim Komünü kuruldu” gibi seviyesizlikleri son zamanlarda “ak saçlı” liberal demokratlardan da duymaya başladık. Mesela Murat Belge’den bir örnek vermek istersek: “Protesto’nun bir numaralı “özne”si, “Doksan kuşağı” denen yeni gençlik…  Şu anda bu gençlik Paris Komünü’nü yaratan proletarya veya yirmilerde Torino’daki proletarya gibi, geleceği işaret eden bir azınlık durumunda.” (14 Temmuz; Taraf)

Mısır’ı Neval el-Saadavi’den Okumak

Murat Belge Taksim Gezi Parkı’dan Paris Komünü’ne, Y Kuşağı ismi verilen lümpen-ulusalcı holiganlardan Torino proleteryasına sıkı irtibatlar kurarak esasen siyasal bir analiz ve sonuç koymuyor önümüze. Tersine Türkiye’deki iktidar sınıflarının bekasını teminat altına alması için eğitim sisteminin ürettiği bir kısım “cici çocuk” efsanelerden yola çıkarak şiddete teşvik ediliyor ve cesaretlendiriliyor. Ayrıca toplumun önemli bir kesimi ve onu temsil eden siyaset kurumu baskı altına alınıp vesayet altında tutulmak isteniyor. 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!