Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Renkli Türkiye gerçeği ve bazı renk körü muhalifler
Türkiye’nin yetiştirdiği müstesna ilim adamlarından rahmetli Durmuş Hocaoğlu’nun güzel bir tespiti vardı. Modernleşme krizimizin en önemli nedeninin “anlayamamak” olduğunu söylemişti merhum.
Yani yöneticiler, Batılılaşacaklardı ama Batı’nın gerçekte ne olduğunu, o hale nasıl geldiğini bir türlü anlayamadıkları için onu fraktan, pabuçtan, içkili partilerden, sinek kaydı tıraş gibi şeylere indirgiyorlardı.
Dün, Batı’yı anlayamadan Batılılaşmaya çalışan zihniyet bugün de seçim yenilgisi üzerine yine üstün körü analizlere girişerek benzer bir tavır sergiliyor.
Seçimi neden kaybettiklerine dair saydıkları gerekçelere bakın, yenilginin nedenini anlamadıklarını göreceksiniz. Sorunun ne olduğunu anlayamayan onu çözemez.
Muhalefet, TRT’ye çıkartılmadıkları, halk ‘cahil’ ve ‘makarnaya’ muhtaç olduğu için seçimin kaybedildiğini düşünüyor.
Anlamamakta ısrar ediyorlar. Toplumu sadece kitaplara bakarak anlamaya çalışıyorlar. Hangi kitaplara? Tercüme kavramlarla dolu, bugüne dair çok az şey söyleyen kitaplara... Bunun yerine berrak bir zihinle, dogmalardan arındırılmış bir bakışla doğrudan topluma baksalar, onu, ondaki değişimi anlamaya yaklaşacaklar belki...
Şimdi bu tayfa sarıklı cübbeli bir kişi gördüğünde bu kıyafeti çağdışı buluyor, yüzlerini ekşitiyor, “şeriat geliyor” diyorlar, değil mi? Seçim gecesi eğlence görüntüleri içinde sarıklı bir vatandaş, bir minibüsün üzerinde pop müzik eşliğinde dans ediyordu mesela.
İslamcılık-dindarlık bu topraklarda ‘kendine özgü', melez bir yapı arz ediyor, ‘Afganistan oluyoruz’ demeden önce bunu görmek lazım. O abi Iphone- macbook kullanıyor olabilir. En az bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olma ve çocuklarını iyi yerlerde okutmuş olma ihtimali yüksek. Dünyadaki siyasal ve ekonomik gelişmeleri, teknolojiyi yakından takip ediyor olması da kuvvetle muhtemel. Sorsanız, Türkiye’deki ekonomik sorunlara, toplumsal sıkıntılara dair adamakıllı analizler yapar ki pek çok vekil yanına yaklaşamaz. Oğlu evleneceği kişiyi kendi seçmiştir. 25’ini geçmiş olduğu halde evlenmemiş kızı da vardır.
Yazın hafta sonlarını eş-dost akraba, komşu düğünlerine giderek geçiriyordur. Komşularıyla ilişkileri sıkıdır, binaya yeni biri taşındığında bir kekle ya da çorbayla kapısında beliren kişi odur. Uyanıktır, mahallesinde olup biteni takip eder. Mahallesindeki yoksulu gözettiği gibi her Kurban’da İHH’ya Afrika için de bir Kurban bedeli gönderiyordur. Deprem olduğunda dükkanı birilerine bırakıp bizzat çalışmak için deprem bölgesine gitmiş olma olasılığı yüksektir.
Esnaf olduğu için günde en az yüz kişiye hal hatır soruyor, kimi akşamlar esnaf arkadaşlarıyla halı saha maçı yapıyordur. Bazı hafta sonları mahalleden gençleri toplayıp balık tutuyor ya da Ayasofya veya Eyüp Sultan’a sabah namazına gidip namaz sonrası gençlere kahvaltı ısmarlıyordur. Bu gençlerden bazılarının evlenmesine ön ayak olmuş hatta beyaz eşyasını bile almış olabilir.
Ellerini öpmek için köyündeki büyüklerinin yanına da, ailecek tatil yapmak için havuzlu villa kiralayıp Akdeniz ya da Ege’ye de gidiyor olabilir. En az birkaç sosyal medya hesabı vardır ve Youtube’dan Amerikan sosyal yaşamını da, Finlandiya’daki eğitim sistemini de takip ediyordur.
Adım gibi eminim ki bu abi hanımcıdır. Kadın erkek eşitliği diyorsun ya, bu abi iktidarı yengeye devrederek bunu zaten çoktan aşmıştır. Evde ve günlük hayatta eşi, ve varsa kızı ne istiyorsa o oluyordur. Çocuklarını evlendiriyor, kalabalıklaşıyor, aile değerlerine büyük önem veriyor, torunlarının bakımıyla ilgilenebilmek için çocuklarını kendine yakın bir yerde oturtuyordur.
Birkaç yılda bir arabasını yeniliyor, eşine araba alıyor, meşru yoldan işleri büyütmenin yollarını arayarak orta sınıfın genişlemesine de katkı sağlıyordur. Babası çiftçi kendisi esnaf olsa da çocuğu kuvvetle muhtemel beyaz yakalı olarak çalışıyordur.
Bu abimiz, AK Parti’ye oy veren sosyolojinin en sağından bir örnek. Skalanın diğer tarafına doğru gidin... Sıkı okuyucular, sinefiller, edebiyatçılar, bürokratlar, yazılımcılar, milyonerler, sekülerler, akademisyenler, youtuberlar, hafta sonu kampçıları, sırt çantasını alıp dünyayı gezenler gibi hayatın farklı lezzetlerini tatmayı seven rengarenk çeşitlilikte profiller göreceksiniz.
Bu insanlar, bu yaşam tarzlarıyla kendi dünyalarında saygın ve değerliler. Geniş bir ilişkiler ağının tam merkezinde edilgen değil etken bir şekilde yaşıyorlar. Bu adamın memleketinin sadece İstanbul’un Avrupa yakasında onlarca derneği var. Köylüsünün düğününe ya da cenazesine İstanbul’dan Çankırı’ya gidebiliyor bu adam... Yani örgütlenme/sosyalleşme dediğin şeyin kitabını yazıyor. Bunun Anadolu’da yaşayan versiyonları da hiç farklı değil.
Renk körü tayfa bu vatandaşa baktığında dünyadan haberi olmayan, yoksul bir tipoloji görüyor, çünkü kendisini öyle şartlandırmış. Bu adamın siyasal desteğini sadece maddi çıkarlara bağlıyor! Neden? Çünkü ortaokulda kafasına kazınan şablonlar, içinden çıktığı sığ çevre ve muhalif yazarların yaptığı algı, gerçeği anlamasına imkan vermiyor. Olgulara tek boyutlu bakıyor. Maddi çıkarın üstünde bir aidiyeti algılayamıyor. İlla bir çıkar vehmediyor.
Sizin anlamadığınız, bu insanlar, yani yukarıda çizdiğimiz profil henüz AK Parti iktidarının olmadığı yani sizin deyiminizle “iktidar nimetlerinin” olmadığı 80’li 90’lı yıllarda da böyleydi. Onlar seçim olmasa da örgütlüler. Normal zamanlarda da iç içeler. Birbirlerinden haberdarlar. Bu dayanışmayı siyasal bir saikle değil dini ve ahlaki bir sorumlulukla ayakta tutuyorlar. Sense konser vermedikleri ya da can sıkıntısından bir şeyler içmek için bir yerlere gitmediğin sürece kendi sosyolojinin içine karışmıyorsun bile. Onlarsa kadirşinaslık icabı bir cenazeye milyonlar halinde katılabiliyorlar, Mahmut Efendi’nin cenazesinde olduğu gibi.
O adam seçmen listesindeki oy kullanmayanları arayıp ‘Neden oy kullanmaya gelmiyorsun? diyebilir ama kabul et sen o komşunun varlığından bile haberdar değilsin! O adam milli mesele addedip eşi dostu arabasına doldurarak şen şakrak teknofest’e götürebilir. Sen milli maç ya da konser haricinde yerinden kalkmak istemezsin.
Sen toplum gerçekliğinden haberdar olmadığın için bu adamların sadece seçimlerde ortaya çıktığını zannediyorsun. Sonra da bu insanların örgütlülüğüne, organizasyon becerisine, iletişimdeki hünerine bakıp hayret ediyor; tam da zekandan bekleneceği gibi bunu “makarna” aşkına yoruyorsun! Bu tespit olsa olsa senin karakterin ve cehaletin hakkında ipucu verir, onların sosyolojileri hakkında değil.
Sen güzel tweetler atıyorsun ama deprem bölgesine bir anda yüzlerce sivil toplum örgütüyle Normandiya Çıkarması gibi çıkarma yapanlar bu insanlar. Sahada bizzat yemek yapan, ekmek ve elektrikli battaniye dağıtan, eşya taşıyan, köy köy dolaşıp yardım yapanlar bu insanlar!15 Temmuz’da, Cumhurbaşkanı halkı meydanlara çağırmadan önce meydanlara, köprülere çıkan bu insanlar... Bankamatiğe koşanlara karşılık, şahsi araçlarıyla darbecilerin geçtiği yollara barikat kuranlar bu insanlar...
AK Parti yurdu damar damar sarmış bu kanlı-canlı, dinamik sosyolojinin üzerinde yükseliyor. AK Parti bu sosyolojiyi var etmedi, aksine bu sosyoloji AK Parti’yi var etti. Bu sosyoloji AK Parti’den önce de vardı, sonra da olacak, inşallah...
Bu toplum değişiyor. Evet... Ancak tamamen kendine özgü bir şekilde yapıyor bunu. Taassuba vardırmadan dindarlığını yaşarken, bir yandan da modernleşiyor. Bir yandan Ayasofya’yı açarken bir yandan da Türkiye Uzay Ajansı’nı kuruyor. Kendine özgü bir laiklik, kendine özgü bir dindarlık geliştiriyor. Dini aidiyetlerinden kopmamaya çalışarak sekülerleşiyor.
Yüz yıl öncesinin argümanlarıyla, yahut Sadece Montesquieu okuyarak, festivalde bira içerek veya Kızılcık Şerbeti- Ömer izleyerek bu toplumu, bu olguyu anlamanız mümkün değil. Anlarsınız da “makarnacı” tespitinizde olduğu gibi sadece yanlış anlarsınız. Sonra da yenilenemez, gelişemez, yabancılaşır, toplum gerçeğiyle bağ kuramaz hale gelirsiniz.