Bir dostum arayıp "Ne dersin" diye sordu: "Hâlâ CHP'nin başörtüsü sorununu çözeceğinden ümitli misin?" Ben de gülerek Hüseyin Gülerce Bey'in CHP'yi kastederek söylediğini tekrarladım: "Can çıkmayan bedenden ümit kesilmez."
Öyle dedim, ama CHP'nin kendi canına kendisinin kıydığını görmüyor değilim. Başörtüsü ve yeni anayasa konularında sözüm ona AK Parti'yi sıkıştırayım derken, 29 Mart 2009 seçimlerinin bile gerisine itti.
CHP'nin anlamadığı üç temel gerçek var:
1) Onun geçen yüzyılın ilk çeyreğinden bu yana ısrarla devlet aygıtının gücünü kullanarak topluma empoze etmeye çalıştığı ideolojinin bugün hiçbir geçerliliği kalmamıştır.
2) Bu yaklaşımlarıyla dünya, CHP'ye aktör olma primini vermiyor; çünkü küreselleşme, bölgesel entegrasyonlar ve ulusal yapıların çözülmesinin getirdiği gelişmeler çok yönlü haklı eleştirilere konu olsa bile, CHP'nin alternatif önerileri yoktur, bugün karşılığı olmayan bir geçmişin nostaljik hülyaları içinde yaşamakta, İttihatçılığın ve jakoben Kemalizm'in ağır gölgesi altında zamanını şaşırmaktadır.
3) İki dönemdir oy kaybına uğramadan iktidar olan AK Parti, siyasetin, hukuki ve idari standartların çıtasını hayli yükseltmiş bulunmaktadır. CHP veya başka bir parti, eğer AK Parti'yle rekabet edecekse yükselen bu çıtanın altında kalan şeyler söyleyemez.
CHP basit bir kurnazlık yapıp başörtüsü ve anayasa konularında AK Parti'nin ayağını kaydıracağını planladı. Kılıçdaroğlu'na kim akıl verdiyse, AK Parti'yi başörtüsü konusunda inisiyatif kullanacağı bir adım atmaya tahrik etmek istedi. R. Tayyip Erdoğan'ın bu blöfü yutması düşünülemezdi, karşı bir hamle ile "Buyurun teklifinizi getirin, biz size uyalım" deyince, CHP, içine düştüğü denizde "Pakistan ve İran modeli"ne sarılmak zorunda kaldı, daha çok battı. Fakat bu, başörtüsü konusunda CHP'nin bilinçaltını dışa vuran önemli bir fonksiyon da gördü.
Yine CHP'nin anlamadığı şey, dinî bir vecibe olarak başını örten kızlar ve hanımların, bütün İslam mezheplerine ve muteber İslam alimlerinin icmaına göre saçlarından bir tutam göstermeleri haramdır. Dolayısıyla laikçi İranlı kadınların veya dini ulusal-kültürel kimlik aracı olarak algılayıp bundan da hiçbir şekilde vazgeçmeyi düşünmeyen Pakistanlı laik kadınların başörtüleri İslam fıkhı açısından meşru değildir, makbul de değildir. Burada CHP veya başka siyasi bir partinin yapması gereken yegane şey, "Kim nasıl inanıyorsa, hangi fıkhi görüşü benimsiyorsa, öyle örtünsün. Biz kimseye din, mezhep, fıkhi görüş empoze edemeyiz. Bizim görevimiz yurttaşlarımızı inançlarına göre yaşatacak hukuki ve sosyal vasatı tesis etmek, onların hak ve hukukunu korumak ve hiç kimseyi inancından veya kıyafetinden dolayı hizmet alan-hizmet veren ayrımına gitmeden kamusal haklarından mahrum etmemektir". CHP, bu sorunun çözümünü ve siyasi çekişmelerin dışına çıkarılmasını istiyorsa, böyle yapmalı; hiç üstüne vazife değilken, jakobence davranıp insanlara şu veya bu tarz kıyafet empoze etmekten vazgeçmelidir. Bu dine de, dindarlara da hakarettir.
Anayasa konusunda AK Parti makul şeyler söylüyor. 12 Eylül referandumundan yeni çıkmış bulunuyoruz. Şimdi ancak uyum yasaları çıkarılabilir. Yeni ve sivil bir anayasa için geniş katılımlı bir müzakere gerekir, bu da birkaç aya sıkıştırılamaz. 2011 seçimlerinden sonra bütün toplumsal kesimlerin katıldığı yaygın bir müzakereden sonra yeni bir anayasa yapılır. CHP, basit bir kurnazlıkla AK Parti'yi köşeye sıkıştıracağını düşündü, kimseye inandırıcı gelmedi.
En son dün (5 Ekim) Sayın Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Erdoğan'ın Marmara Üniversitesi'nin açılışında yaptığı konuşmasını eleştirirken kullandığı terimler CHP'nin İttihatçı-jakoben-Kemalist mirastan kolayca kurtulamayacağını göstermiş oldu. Dünya tam da Osmanlı modeline uygun "siyasi merkeziyetçi-sosyo-kültürel ademi merkeziyetçi" bir yöne doğru evrilirken, Kılıçdaroğlu, çağ dışılık, temel nitelikler, gericilik, gizli gündem vb. laflarla yeni bir anakronizmin altına imza attı.
ZAMAN