AK Parti'nin tekrardan reformlara odaklanması gerekiyor...

Yasin Aktay, 23 yıllık tarihiyle AK Parti'nin bir yol ayrımında olduğunu ve bazı konularda kararlı adımlar atması gerektiğini vurguluyor.

Yasin Aktay / Yeni Şafak

23 yıl sonra AK Parti’nin geldiği yol ayırımı

Bugün 14 Ağustos, AK Parti’nin kuruluşunun 23. Yıldönümü. 28 Şubat sürecinin bütün kibriyle, istiğnasıyla ve saldırganlığıyla yaşandığı, bu sürecin patronları tarafından 1000 yıl süreceğine dair bir hadsizliğin rahatlıkla ifade edilebildiği bir dönemde kuruldu AK Parti.

Aslında bu sürecin bir sonucu olarak kapatılan Refah Partisi’nin ardından kurulan Fazilet Partisinin de kurulmasından sonra kurulmuştu. Kurucusu Recep Tayyip Erdoğan, okumuş olduğu bir şiir bahane edilerek aldığı mahkûmiyet cezası dolayısıyla siyasetten yasaklı durumdaydı ve kurulan bu partinin de 28 Şubat’ın hala geçerli olan tehditleri yüzünden ömrünün fazla uzun olamayacağını düşünenler çoğunluktaydı.

Bunları bugün artık bir tarih olarak okuyacak kadar çok uzun bir zaman geçmiş durumda. Partinin kurulduğu yıl doğmuş olanlar üç sene önce oy kullanma yaşına geldiler. Öncesini hatırlamıyorlar ve zamanın yaşanan aşırı hızlı değişim yüzünden geçmişe nazaran çok daha hızlı aktığı bir 23 yıl geçti üzerinden.

Partinin kurulduğu dönemde geçerli olan 28 Şubat düzeni aslında 80 yıldır devam etmekte olan bir laikçi otoriterliğin restorasyon çabasından ibaretti. Değişen sosyolojiye karşı 80 yıl önce tesis edilmiş olan bir düzenin kendini yeniden üretebilmek, hatta ayakta kalabilmek için çaresiz çabalarıydı. Halka rağmen halk için kibri aynı zamanda koyu bir cahillik ve ideolojik bağnazlık içeriyordu. Bu ideolojik bağnazlıkla idare edilen ülke her bakımdan ciddi bir ideolojik, siyasi, toplumsal ve yönetim krizi içindeydi. İdeolojik bahanelerle darbe yapmayı mutat hale getirmiş olanların ülkeye verebilecekleri yolsuzluk, kötü yönetim, adalet ve kısıtlamalardan başka bir şey yoktu.

Ülkenin içinde bulunduğu açık kriz hali AK Parti’nin ortaya çıkması için önemli bir fırsat sağlıyordu. AK Parti’yi kuran kadrolar bu krizin içinden çıkabilecek yeni bir liderlik, ideolojik motivasyon ve projeleriyle temayüz ettiler. 28 Şubatçıların ideolojik bağnazlıkları ile yönetim beceriksizliklerinden bunalmış olan halk bu yeni kadroda kendisi için bir temsil ihtimalini net bir biçimde gördü ve kurulduktan sadece 15 ay sonra AK Parti’yi tek başına iktidara getirdi.

AK Parti ülkenin içinde bulunduğu krize karşı çok güçlü çözüm yolları buldu ve sundu ki Türk halkı ona karşı arka arkaya seçimlerde ona olan güvenini tazeledi. O kadar ki, demokrasi tarihinde hiçkimseye nasip olmamış bir yetkiyi, gücü ve süreyi verdi. Bu esnada ilk zamanlar AK Parti iktidardaki muhalif gibi, iktidar seçkinlerine, derin devletlerine rağmen ülke tarihinin en etkili ve en başarılı reformlarını, projelerini hayata geçirdi.

İktidar seçkinlerine olan uzaklık, onlarla olan gerilimler AK Parti ve kadrolarını halka daha yakın kılıyordu. Bu sayede hem kalkınma alanında hem de devlet-millet ilişkisi noktasında ülke baştan sona adeta yenilenmiş oldu. Sağlık, konut, ulaşım, eğitim, şehirleşme, savunma sanayii ve üretim alanında çok büyük işler yapıldı, sistemler kuruldu. Bu sistemler ülkenin bütün havasını, atmosferini, yaşam habituslarını baştan aşağı değiştirdi. Esasen bugün AK Parti’nin iktidarı devraldığı durumdan bambaşka bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Ancak iktidardaki 23 yıllık sürenin uzunluğu aynı zamanda bugün AK Parti’nin en büyük zaaflarından birini oluşturuyor. Bu süre içinde Türkiye’de olumlu veya olumsuz, iyi veya kötü çok şeyler yaşandı. Bu yaşananların hepsi aynı zamanda AK Parti için de birer imtihan oluşturdu. AK Parti bir bütün olarak veya müntesipleri itibariyle bu imtihanların bir kısmının üstesinden başarılı bir biçimde geçti, bir kısmı ise onu yıpratıp geçti.

Son birkaç seçim AK Parti’nin iktidardaki süre içinde nasıl bir yıpranmadan geçmiş olduğuna dair yeterince veri sundu. Bu verileri partinin kurucu lideri ve genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan son seçim sonuçları değerlendirmesi vesilesiyle etraflıca yaptı. Aslında teşhisin önemli bir kısmını da ortaya koydu, ancak henüz bir tedavi programı uygulanabilmiş değil. Bugün AK Parti ciddi bir yol ayırımındadır. Ülkeye her alanda devrim niteliğinde reformlar yaşatabilmiş partinin ülkeyi geleceğe, kendi felsefesine uygun olarak taşıyacak bir irade veya yetkinlik ortaya koyabilecek mi koyamayacak mı? Bir irade koyabilecekse, mevcut zaaflarını hiçbir komplekse girmeden yerinde teşhis edip cesaretle tedavisine girişmesi gerekiyor.

Bugün AK Parti’nin 23 yıl önce ülkeyi bulduğu kriz durumlarının önemli bir kısmı güncellenmiş olarak, yeni şartlarda kendini tekrarlamış ve AK Parti için en büyük sorunlar listesinin başına yerleşmiş bulunuyor.

AK Parti’nin en başarılı olduğu sağlık alanında mesela. AK Parti sadece Türkiye tarihinde değil, bütün dünyada iddialı olabilecek bir sağlık altyapısı kurdu. Başlarda bu altyapıyla birlikte çok iyi işleyen bir sistem de kurdu. Ancak ilerleyen zamanlarda bütün bu güçlü altyapısı ve kalabalık sağlık ordusuyla mütenasip olmayan bir sistemsizlik hali kendini göstermeye başladı. Bugün sağlık sistemine müracaat eden hastalardan toplanan saha verileri ortada ciddi bir aksamanın ve bundan mütevellit memnuniyetsizliğin olduğunu gösteriyor ama bu verilerin yeterince değerlendirilip sistemin güncelleneceği bir mekanizma eksikliği de kendini hissettiriyor. O kadar ki son seçimlerde AK Parti’nin en büyük imkânı saydığı alan bir anda en zayıf alanı haline gelebildi.

Tabi daha önemlisi eğitim alanında. 208’i bulan üniversite sayısıyla Türkiye tam bir üniversite ülkesi haline getirildi. Bu aslında hayal bile edilemeyecek bir şeydi, ama bu üniversiteleşme hızı toplumun sosyolojisinde çok derin değişimlere de yol açtı ve bunlar gözlemlenip zamanında öngörülemedi. AK Parti hükümetlerinin kalkınma öncelikli olarak giriştiği bütün eğitim politikalarının sonunda ailenin de çalışma hayatının da manevi kültürün de çok etkilendiği ciddi sonuçlar ortaya çıktı. Bunların da teşhis ve tedavisi çok ciddi sosyolojik araştırmalar ve cesur politikalar gerektirecektir. Temel eğitim sistemimiz hala haddinden fazla ideolojik ve mitolojik. Bu eğitim sisteminden geçen öğrencilerin dimağları hala hiçbir geçerli, bilimsel, tarihsel veya dini referansa dayanmayan ideolojik-mitolojik bir anlayışla şekillenmiş oluyor. Bu saatten sonra kendilerini toparlamaları bile mucize aslında ama her türlü belgeye ve bilgiye erişimin mümkün hale gelmiş olduğu çağımızda resmi ideoloji ile gerçekler arasındaki mesafeler eğitim sistemimizde önemli bir ukde oluşturmaya devam ediyor.

Bürokrasi alanında. AK Parti’nin baştan itibaren en önemli iddiası ve başarısı bürokrasiye karşı daha etkili bir siyasi yönetişim pratiği ortaya koymuş olmasıydı. 23 yıl boyunca kalkınma alanında ortaya konulan performans bu sayede mümkün olabildi. Ancak gelinen durumda bürokrasi, kendi tarihinde ve kendi tabiatına uygun olarak sıkça yaptığı gibi yavaş yavaş dizginleri eline geçirmiş görünüyor. Bürokratik kültür yatırımları, girişimleri, hatta vatandaşın gündelik hayatını zorlaştıran bir faktör olarak olumsuz rolüne avdet etmiş görünüyor.

Adalet alanında. AK Parti’nin en iddialı olduğu ve her daim olması gereken alan adalet. Bu konuda az yol katedilmedi, ancak tıpkı bürokraside olduğu gibi yargı bürokrasisindeki gecikmeler, çetrefil yollar ve mekanizmalar yüzünden adalet AK Parti hükümetinin en büyük zaaflarından biri haline gelmiş durumda. Tarafsız, bize karşı olsa bile objektifliği gözetilebilecek bir adalet mekanizmasının tesisi esasen Müslümanca bir siyasetin de en önemli ideali. Bu, alanın da yeniden çalışılması için işi yargıya düşmüş insanlar arasında yeterli miktarda anket, yüzyüze görüşmeler ve saha çalışmaları yapılması gerekiyor.

Böylece sahadan toplanacak verilerle AK Parti’yi 22 yıl tek başına iktidarda tutmuş sebeplere tekrar sarılmaktan başka çare yok.

Tabi AK Parti’nin tarihten gelen sebeb-i vücud kabilinden köklerine ne kadar bağlı kalacağı ve buradan mütevellit misyonunu ne kadar yürütebileceği, Erdoğan dışında mevcut parti kadrolarının bu misyonu taşıyacak bir anlayışa ve niyete ne kadar sahip oldukları da üzerinde durulması gereken bir sorudur.

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango