AK Partinin Kürtleri

İhsan Dağı

Pek umutvar olmasam da Kürt meselesinin çözümü yeniden gündemde. CHP'nin inisiyatifi hükümeti yeniden canlandırmış görülüyor. Uzun süredir muhafazakar siyasetin popülist temalarıyla gündemi yönetmeyi tercih eden AK Parti'nin Kürt meselesinde cesur adımlar atması açıkçası beni şaşırtır.

Şaşacağım ilk adım da önümüzdeki eğitim döneminde okullarda seçmeli Kürtçe derslerinin sunulması olur.

Elbette Kürtlerin tercihi, isteyenler için eğitim dilinin Kürtçe olması. Seçmeli Kürtçe dersleri bu talebi karşılamaz, ama önemli bir başlangıç teşkil eder. Üstelik bu adım, sorunun paydaşlarını da karar alma ve modelleme sürecine katarsa daha da anlam kazanır. Böylece çözüm arayışı 'siyaset'le bütünleşir.

Çözümü 'siyaset' üzerinden toplumsal ve siyasal paydaşlarla birlikte üretmek önemli. Çünkü bir zamandır hükümette Kürt sorununu siyasetsiz çözme eğilimi güçlenmişti. Uludere olayına kadar 'güvenlikçi' yaklaşım hüküm sürdü. 'PKK'yı yenerek' Kürt sorununu çözebileceğini düşündü hükümet çevreleri, sanki bu yöntem neredeyse otuz yıldır uygulanmamış ve iflas etmemiş gibi.

Uludere'de 34 masum köylünün ölümü pahasına da olsa hükümet bu yöntemin sınırlarını gördü sanırım. Herhalde güvenlikçi yaklaşımın Kürt sorununu çözmeyeceği, aksine daha derin yaralar açabileceği anlaşıldı. Bugün biraz da olsa 'siyasete dönüş' eğilimi varsa bunda Uludere faciasının yarattığı vicdan sızlaması etkili olmalı.

Kürt sorununu siyasetsiz çözmenin bir başka 'emniyetli' yolu olarak da işi Barzani veya Talabani'ye havale etmek görülüyor. Iraklı Kürt liderlerin PKK üzerinde belli bir nüfuzu olabilir, ama bu tek başına PKK'yı silah bırakmaya ikna etmeye yetmez. Üstelik PKK şu veya bu nedenle silah bıraksa bile sorun çözülmüş olmaz. Kürtlerin kimlik ve tanınma talepleri hâlâ ortada kalır.

Yani bu iş siyasetsiz çözülmez. 'Siyasetli çözüm'ün gereklerinden biri de AK Parti'nin kendi Kürtlerini bu sürece katmak. Bakın, BDP'liler vs. demiyorum; AK Partili Kürtlerin bile müdahil olmadığı, içinde yer almadığı, aşağıdan yukarıya görüş ve öneri taşımadığı bir modelde siyaset, yani temsil, diyalog, müzakere yoktur.

Hükümetin, Kürt meselesine yeniden ciddiyetle yaklaşmasının şartlarından birisi AK Partili Kürtlerin taleplerini ve görüşlerini partinin ve hükümetin önüne taşıyacak mekanizma ve temsil makamlarının bulunmasıdır. Bu ise yok; hiç olmadı. Olmayınca da AK Partili Kürtler, Kürt sorununun çözümünde tam bir temsil krizi yaşıyorlar. Dahası, Kürt meselesinin siyasal temsili tamamen BDP'nin tekeline geçiyor. Böylece Kürtlerin yarısından fazlası, yani AK Parti'ye oy verenler sorunun çözümünde 'aktör' olmaktan çıkıyor. Bu 'aktörlüğü' veya 'temsiliyet'i AK Parti'nin kurumsal olarak üstlendiği söylenebilir, ama biliyoruz ki parti içindeki 'Kürtlerin adı yok'!

Bu tuhaf bir durum, Kürtlerin yarısından fazlasının oylarını alan bir parti için... Meclis'te Kürt kökenli AK Parti milletvekillerinin sayısının 80-90 olduğu söyleniyor. Bu partinin Güneydoğu, Doğu teşkilatı, delegesi, belediye başkanları var...

Daha da önemlisi AK Parti'nin Kürtleri 'değerli'; değerli çünkü partinin başkanı on yıldır Türkiye'nin her kesiminden oy alan, ülkenin her bölgesine var olan parti olduklarını haklı bir övünçle söylüyor. Birçok kişi AK Parti'nin Güneydoğu'daki varlığını ülkenin bütünlüğünün sigortası olarak görüyor. AK Parti'nin Kürt oylarını Türkiye'nin Güneydoğu'daki 'tapu senedi' olarak niteleyenler bile var.

Yani, AK Parti'nin Kürt oyları, milletvekilleri, belediye başkanları 'değerli', hem de çok... Varlıkları AK Parti'yi daha demokratik, daha çoğulcu, daha hoşgörülü gösteriyor. Peki AK Parti'nin Kürtleri bu değerlerinin farkındalar mı?

AK Parti'nin demokratik çoğulculuğunun önemli garantilerinden birisi partideki Kürtlerin varlığıdır. Kürtlerin desteklemediği ve temsil edilmediği bir AK Parti çok kısa bir sürede MHP'den farksız hale gelebilir.

ZAMAN