AK Parti'nin Kemalizm ile Mustafa Kemal ayrımı gerçekçi mi?

Kemalistlerin tartışılmaz bir yere yerleştirdiği Atatürk; İzmir'de Yunanlıları denize döken komutan olmaktan çok, halifeliği kaldıran, dini hayatın dışına iten katı Fransız laikliği getiren üstün varlıktır.

Hüseyin Beşli / Akşam Gazetesi

1

Sosyolojiden ve siyaset biliminden az çok nasiplenmiş olanlar kabul edeceklerdir ki; Ak Parti kuruluşunda karşıt değilse bile, Mustafa Kemal Atatürk'e karşı mesafeli bir yerde durdu.

Bu yerde durarak 2007 senelerinde her iki kişiden birinin oyunu almayı da başarabildi.

Peki, ne oldu da Ak Parti, geçmişteki bu tavrını terk ederek 2015-16 yıllarından sonra, 90'lı yıllarda unutulmaya yüz tutmuş Mustafa Kemal'in yeniden gündemin ilk sıralarına yerleşmesine sebep oldu.

Hem Ak Parti'yi hem de geçen bu 22 yıl içinde Türkiye'deki sosyolojik değişmeyi anlamak için bu husus önemli...

Bu konuda bazı mülahazaları paylaşmak istiyorum...

2

Bir: Ak Parti merkeze yerleştikçe ve merkezi tanıdıkça; Mustafa Kemal ile anlaşmadan orada durulmayacağını görmüş olabilir. Yani merkezde tutunabilmek için Mustafa Kemal Atatürk'e tutunmuştur.

İki: Cumhuriyetin kuruluşundan beri, merkezde yer alan zinde güçler Müslümanları/muhafazakarları/mütedeyyinleri dövmek için hep Atatürk sopasını kullanmışlardır. Bu nedenle Ak Parti, mademki artık merkezde ben varım, bunların elinden şu Atatürk sopasını alayım diye düşünmüş olabilir.

Üç: Ak Parti merkeze yerleştikçe ve merkezi tanıdıkça; Türkiye'de uzun vadeli olarak siyaset yapmanın ve iktidarda kalmanın şartlarından birisi olarak Atatürk ile barışmanın şart olduğunu görmüş ve buna ikna olmuş olabilir.

Fakat, her şeye rağmen, Kemalizm ile Mustafa Kemal'i birbirinden ayırarak Mustafa Kemal'e sahip çıkmak gerektiğine inanmış olabilir.

Dört: Kaldı ki; tarihte bir tek Mustafa Kemal'den bahsetmek mümkün değildir. Ak Parti Kemalizm ile Mustafa Kemal'i ayırdıktan sonra diğerlerine karşı kendi misyonuna uygun olan Mustafa Kemal'in adını ve özelliklerini yüceltmek istemiş olabilir.

Şöyle ki; biz kabaca en az dört Mustafa Kemal'den bahsedebiliriz.

19 Mayıs 1919'de Samsun'a çıkışından Cumhuriyetin ilanına kadar geçen süredeki dindar Mustafa Kemal.

1923'ten 1931-32 yılına kadar Türklükle dini eşleştirmeye, aynileştirmeye çalışan 'telifçi' Mustafa Kemal.

1933'ten sonra ise yeri geldiğinde yalvaç (peygamber) yeri geldiğinde ise yarı tanrı addedilen Mustafa Kemal.

Ölümünden sonra ise tartışılmaya dahi konu edilemeyecek olan,

Hakkında koruma kanunları çıkartılan artık bir 'kült'e ve 'tabu'ya dönüşen Atatürk...

AK Parti bunlardan Kurtuluş Savaşını örgütleyen ve ordulara başkomutanlık eden, birinci dönem Mustafa Kemal'i öne çıkarmak istemiş olabilir.

Zira o dönemde Atatürk neredeyse dindar/dinci birisidir.

Öyle ki; halkın kurtuluş savaşına/orduya katılmalarını sağlamak için İslamcı Mehmet Akif'i ve Bediüzzaman Sait Nursi'ye ve diğer din adamlarını Ankara'ya bizzat Mustafa Kemal çağırmış ve onlara irşad görevi vermiştir.

Yetmemiş kendisi de 7 Şubat 1923'te Balıkesir Zağanos Paşa Camii'nde bir hutbe irad etmiştir ki, tabiri caiz ise bu günlerin hutbelerine beş basar.

İbretlik için o hutbeden şu cümleleri hatırlayabiliriz:

"Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hz. Peygamber'in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz (...) Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler söylenenleri dinlemek ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır..."

Ancak hemen ilave etmeliyiz ki; Mustafa Kemal'in bu dönemdeki Müslümanlığını/dindarlığını belirleyen 'medeniyet' ve 'akıl'dır. İslam, 'akli' ve 'tabii' olmaklığıyla saygıya layıktır. Bu haliyle M. Kemal bir 'pozitivist dinci'dir.

3

Din artık akla ve mantığa uygun telakki edilince, öncesinde her şey dinden 'meşruiyet' kazanırken, şimdi din de dahil her şey meşruiyetini medeniyetten ve akıldan alır hale gelmektedir...

Tarihteki ikinci Mustafa Kemal; Cumhuriyetin kuruluşundan 1931-32'ye kadar geçen sürede yaşayan Kemal'dir.

Bu dönem İslam ile Türklüğün cem edildiği; birbirinin yerine ikame edildiği, ya da en mutedil tanımla din ile Türklüğün kesin bir uzlaşıya kavuşturulduğu dönemdir.

Bu anlayışa göre; İslam Türkleştirilmelidir ya da Türkleşmiş bir İslam ihdas edilmelidir.

Bu devrin vazgeçilmez sorusu: Bir Türk Dini mi yaratılmalı yoksa Türklük mü dinselleşmelidir? Bu soruya çoğunluk; İslam Türkleştirilmelidir şeklinde cevap verilmiştir.

Bu anlayışı tarihçiler 'telifcilik', bağlılarını da 'telifciler' olarak isimlendirmiş olup, bu görüşün başını çekenler Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Reşit Galip olup, Mustafa Kemal'de o dönemde telifçilerin safında yer almıştır.

Üçüncü M. Kemal'in yaşadığı dönem ise; 1933 Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu yıl kutlamaları başlangıç olmak üzere dini tamamen yok sayan, dinin kategorik olarak hayatın dışına itildiği bir dönemdir.

Onuncu yıl dönümü kutlamaları münasebetiyle devlet birtakım eserler sipariş eder ve bastırır. Çoğunluğu piyeslerden oluşan, aralarında şiir ve roman da bulunan otuza yakın eserin tamamı basılmadan önce Mustafa Kemal'in kontrolünden ve onayından geçer.

Bu eserlerde din tamamen yok sayıldığı gibi, yeni yeni Kemalizm dillendirilmeye ve Mustafa Kemal'de kutsanmaya başlanmıştır.

Dördüncü dönem ise; Kemalizm'in bir din haline getirildiği dönemdir.

(Söz konusu değişimi ders kitaplarından takip edersek; 1910'da Peygamberimizden 'Peygamber-i Zişan Efendimiz' diye bahsedilirken bu hal 1920'de 'Hazreti Peygamber'e, 1930'da ise sadece 'Muhammed'e evrilmiştir.)

Mustafa Kemal üzerinden tarihi seyre bakarsak;

1923'te Zağnos Paşa Camiinde tam bir Müslüman olarak hutbe okuyan/vaaz veren M. Kemal.

Telifci dönemde; "Seküler çerçevede de olsa toplumun dine ihtiyacı vardır..." derken.

1929'da: "Tanrı sadece insan toplumunun zirvesidir"

1930'da: "Türk'ün dini tabiattır"

1932'de: "İnsanlık ilk devrelerinde pek acizdi. Şimdi insanlık (kendi) vicdanında bir kuvvet yarattı. İşte o Allah'tır."

En sonunda ise, "Gökten indiği sanılan dogmalar"a kadar uzanır...

4

"O hakikaten bize gayet malum namütenahim karından gönderilmiş peyami kâmil resuldür" (Yusuf Akçura, 'O' isimli makale)

"Asrın mucizesi değil, tarihin mucizesini halkeden Aziz Şef" (Cemal Ziya)

Görüldüğü üzre Kemalistler, daha Mustafa Kemal'in sağlığında Atatürk'ü yer yer peygamber hatta yarı tanrı olarak vasfetmeye başlarlar.

(Bu konuda ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, bu yazıyı yazarken benimde faydalandığım Onur Atalay'ın Galatasaray Üniversitesinde yaptığı doktora tezinin bir bölümünden oluşan 'Türk'e Tapmak' kitabına bakabilirler.)

Son söz olarak; Seküler Kemalistler/Atatürkçüler için neredeyse Mustafa Kemal Atatürk; kazandığı askeri başarılardan çok yaptığı devrimlerle büyüktür.

Şöyle de söyleyebiliriz: Kemalistlerin tartışılmaz bir yere yerleştirdiği Atatürk; İzmir'de Yunanlıları denize döken komutan olmaktan çok, halifeliği kaldıran, dini hayatın dışına iten katı Fransız laikliği getiren üstün varlıktır.

Şimdi soru şu: Ak Parti, Kemalizm ile Mustafa Kemal'i ayırarak, dindar ve milliyetçi Atatürk'e sahip çıkarak; Mustafa Kemal'i Kemalistlerin elinden almayı başarabilmiş midir? Ya da dindar/mütedeyyin/muhafazakarları Mustafa Kemal Atatürk ile tam manasıyla barıştırabilmiş midir?

Anlaşılan o ki; bu ve benzer sorular, daha uzun müddet ortada durmaya devam edecek...

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamında ABD'nin rolü
Endonezya’da “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” madde: Filistin davası
"Mustafa Kemal'in askerleri"ne ne zaman dur diyeceğiz?
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?