Böyle zamanlarda en "etik dışı" davranış, parti içinden dışarıdaki suçlamalara malzeme yetiştirmektir. Susmuş, susmuşsunuzdur, ama söyleyeceğinizin en vurucu olduğu zamanda devreye girmişsinizdir. Ak Parti şu sıralar bunu yaşıyor.
Bakın bugün, Erkan Mumcu çıksa, Ak Parti ile ilgili ağzına geleni söylese kıymet-i harbiyesi sınırlıdır. Turan Çömez'in sözlerinin kıymet-i harbiyesi de sınırlıdır. Çünkü onlar, dışarıda kalmışlardır. Ama şu sıralar, Vahit Erdem'in sözleri vurucudur. Abdüllatif Şener'inki öyle. Ertuğrul Yalçınbayır'inki öyle... Hele hele hükümet içinden "Bir etkili bakan" ınki öyle. Böyle zamanlarda partinize karşı psikolojik savaş yürütenler, böyle içerden vuruşlar elde etmeye çalışırlar. Hedef isimler bellidir, ya yönetimle ihtilaflıdırlar ya düşünce çizgilerinde nüanslar vardır, ya mağdur edilmişlerdir, ya yeterli ilgi görmemişlerdir vs...
Dışardan bakıldığında bir tür yumuşak karın gibi görülürler ve onlar üzerinde çalışılır. -Dalağına çalış dalağına diye seslenir ya ringteki boksöre kenar yöneticisi...
Ya da; -Kaşının üstüne vur, orası çabuk açılır, der ya... Benim Ak Parti'ye eleştirel yaklaştığım bilinir, ama ben böyle zamanlarda, özellikle "İddianame"yi besleyecek eleştirilerde bulunmam. -Beni dinleselerdi başlarına bu gelmezdi, türünden yaklaşımların tamamı saçmalıktır, olan biteni anlamamak değilse, içerden vurucu bir rol üstlenmektir.
Bakıyorum: -Biz korkuttuk birilerini, gibi şeyler söyleniyor. İnsanlar yaşam tarzlarının tehdit edildiğinden endişe ettiler... -Çoğulcu değil, çoğunlukçu davrandık... -Parti içi demokrasiyi işletemedik, tek adam yönetimi oldu... -Bakanlar kurulunda hiç değişiklik olmadı...
-Cumhurbaşkanını böyle seçmeseydik... -Başörtüsünde acele ettik... -Keşke yüzde 47 almasaydık... -Kamplaşmaya yol açıldı... gibi şeyler... İnsanın içinden "Bir de oturun, iddianame yazın" demek geliyor. Bu yaklaşımlar karşısında, "Ak Parti 6 yıldır iktidarda, ikinci defa seçime girmiş çıkmış, oylarını 12 puan artırmış, sizler partinin bir yerlerindesiniz, neden etkili bir tavır koymadınız ya da parti ile yollarınızı ayırmadınız?" diye sormak mümkün. Ama asıl bu söylemlere prim vermenin mantık zeminindeki sorunlu durumu görmüyor olmaları anlaşılmaz. Mesela: Korku tema'sının korku ticaretinden başka bir şey olmadığını nasıl görmezler? "Korku değil ölüm" diye yazdım daha önceleri...
Hadi onlar potansiyel bir tehditten korkuyor, onları önemsemek lazım, peki ya tehdidi varlıklarında somut olarak hissedenler, hep kaybedenler, ezilenler ne olacak? Bu ülkede neredeyse 10 yıldır "Başörtüsü mağdurları" diye bir kavram konuşulur durur. Ne olacak onların hali? Onların halini gündeme getirmek bile parti kapatma sebebi sayılıyor bu ülkede. Yani yaşadığınız zulmü anlatma hakkı bile yok. Sorarım: Sayın Vahit Erdem bir gün çıkıp da, bu zulmü seslendirdi mi? Seslendirmiş olsaydı bugün kapatma davası içinde ve "siyasi yasaklılar" arasında ismi zikredilecek miydi?
Ve buna ne diyecekti? Yüzde 47'nin üstüne çizgi çekilmek isteniyor. Bunun anlamı ne? Yüzde 47'nin hukuku nasıl savunulacak? Bunların "Bizim seçme hakkımız üzerinden buldozer geçecek" diye bir korkuyu seslendirme hakkı var mı ve bunu kim önemseyecek? Cumhurbaşkanını seçerken gerilim olmasaydı? Olmasındı ama bu nasıl olacak? Ak Parti'nin içinden çıkan iki Başbakan'ın bile Cumhurbaşkanı olmasının sakıncalı ilan edildiği bir vasattan hangi uzlaşmayı çıkaracaktınız?
Hele şu "Keşke yüzde 47 almasaydık" söylemi... Vatandaşın size verdiği oydan tehlike üretme mantığı... Hele şu, "Başörtüsü konusunda üniversitenin dışındaki alanda onların istediğini verelim de kurtulalım, gerekirse yasal teminat verelim" mantığı... Bunlar hiç hoş olmayan şeyler. Şu sıralar gittiğim her yerde bana "Ak Parti fire verir mi?" ya da "Bir kapatma olursa parti dağılır mı?" diye soruluyor. Ardından "Vahit Erdem kim?" sorusu geliyor. Ardından "Fikret Bila'ya konuşan etkili bakan kim?" sorusu geliyor?
Şu sıralar Ak Parti'nin başına bir şey gelmesinden en çok huzursuz olan kesim, "Çürük elmalar"dan kaygı duyuyor. Bence bu dönemde, kendi kişiliğine saygı duyan hiç kimse, forma değiştirme rolü izlenimi verecek bir tavır içinde görülmemeli. Zaman olur, dostun gülü yaralar.
Bugün gazetesi