AK Partiden üçüncü talep: Kürt sorunu

Ali Bulaç

En ciddi, en can yakıcı sorun Kürt sorunudur. Silahlı mücadelenin başladığı 1984'ten bu yana 40 binin üstünde insan hayatını kaybetti, yüz milyarlarca dolar havaya uçtu, siyaset üzerindeki vesayet rejimi devam etti. Şimdi sorun askerî boyutlardan çıkıp toplumsal ayrışma, kutuplaşma ve giderek sokak çatışmalarına sebep olacak boyutlara ulaşmış bulunuyor.

Sorunun geçen yüzyılda Batı'dan ithal edilen modelden kaynaklandığı, 12 Eylül askerî rejiminin ateşin üzerine körükle gittiği bir gerçek. Rahmetli Özal, Cumhuriyet dönemi boyunca sorunu layık-ı veçhiyle ilk kavrayan ve çözüm arayan liderdi, ömrü vefa etmedi. Geldiğimiz noktada sorun devasa boyutlar kazanmış bulunuyor. Eğer soğukkanlılığımızı, aklıselimimizi koruyamayacak olursak, bölgemizin içine sürüklendiği cinnet anaforuna biz de sürükleneceğiz. Bizi bu anafora sürüklemek isteyen iç ve dış çevreler var. İçeridekiler akılları sıra çatışmaları toplumsallaştırarak önce olağanüstü hal, sonra sıkıyönetim ilan edip bir askerî darbeye zemin hazırlamak istiyorlar. Dışarıdakiler ise Türkiye'nin en azından Güneydoğu'sunu dış askerî bir müdahaleye açık hale getirmek istiyorlar. "Biz farklıyız, biz NATO ülkesiyiz, AB üyelik sürecini takip ediyoruz, Avrupalı ülkeyiz" diyen varsa, kendilerine bunların hiçbirine sonsuz güvenmemelerini salık veririm.

Hem Kürt milliyetçileri hem Türk milliyetçileri bilmeli ki, sorunu çıkmaza sokmaktan hiç kimse kazançlı çıkmayacaktır. Yol kavşağına gelmiş bulunuyoruz. Önümüzde iki yol var: Ya çözeceğiz ya çözüleceğiz.

12 Haziran günü genel seçimlere gidiyoruz. Mevcut oy dağılımı, bize AK Parti'nin üçüncü defa iktidar olacağını gösteriyor. Geçen iki yazımda yeni dönemde halkın iktidardan iki talebinden birinin "yeni anayasa", diğerinin "gelir bölüşümünde adalet" olduğunu söylemiştim. Üçüncü ve en hayati talep hiç kuşkusuz "Kürt sorununun çözümü"dür. Hangi etnik kökenden olursa olsun, Türkiye toplumu bu çözümü AK Parti'den bekler, R. Tayyip Erdoğan'a ve gösterdiği adaylara oy vermeyenlerin de çözümü ondan bekleme hakları vardır. Çünkü AK Parti:

1) Bir Türkiye partisi özelliğini korumakta, ülkenin hem doğusunda ve batısında, hem güneyinde ve kuzeyinde siyaset yapabilmektedir;

2) Üçüncü defa iktidar olacaktır, öncelikle bu sorunu gündemine alması gerekir;

3) Seçim sırasında aktüel sebepler ve oy kaygısıyla meylettiği milliyetçi söylemi seçim kampanyasında takip edilen geçici bir hattı hareket olarak kabul edecek olursak, bu partiye vücut veren tarihî zemin, referans çerçevesi ve önde gelenlerinin -asli dünya görüşleri itibarıyla- bu sorunu çözebilecek birikim, donanım ve reflekslere sahip kimselerdir.

AK Parti'nin sorunu doğru algılaması, tanımlaması ve çözmesi önünde iki önemli engel var: Biri, asli siyasi kimliği ve misyonu ile bürokratik merkez arasındaki mesafeyi koruma hassasiyetini kaybetmesi. Eğer AK Parti askerî ve sivil bürokrasinin telkinlerinin etkisi altına girecek olursa, sorun bir kat daha kangrenleşecektir ve bu seferki herhangi bir tedaviyle şifa bulunacak gibi görünmüyor. Diğeri AK Parti, Türk ve Kürt milliyetçilerinin eleştirilerini, taleplerini kaale almalı ama hiçbir şekilde iki milliyetçiliğin etkisi altına girmemeli. Artık bilmemiz gerekir ki, milliyetçiliklerin her türlüsü yıkıcıdır, bölücü ve çatışmacıdır. Olumsuz milliyetçilikler yanında olumlu milliyetçilik yoktur. Bölgemiz ve dünyamız da, daha insan yüzlü bir dünya talebini yükseltirken, yüzün milliyetçiliklerden herhangi birine değil, tümünün dışında bölgesel entegrasyonlara açık, küresel trendleri dikkate alan, temel hak ve özgürlükleri devletlerin milli ve kurucu iradelerinin önüne geçiren bir yöne doğru çevirmektedir.

Elbette AK Parti diğerleriyle mukayese edildiğinde sorunun çözümü yönünde önemli adımlar attı, ama yeterli olmadı. Tam olarak bürokratik merkezin ve sorunun gelişen dinamiklerinin önüne geçip tam inisiyatif alamadı. Şimdi bunu yapmalıdır.

ZAMAN