İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
AK Parti’de insan kaynağı sorunu mu var?
Çokça sorulan, olumlu da konuşulsa olumsuz da konuşulsa muhatap olunduğunda hevesle cevaplanan bir soru bu.
Bu soru, yıllar içerisinde çeşitli kereler bana da yöneltildi. Bir çeşit “uzman görüşü” istendi benden. Oysa ben, AK Parti’yi “uzmanlık” düzeyinde tanıyan biri değilim. Ancak içinde yaşadığım toplumun toplamını anlama meselesine kafayı fena halde takmış olduğumdan AK Parti’yi de bu toplamın içinden değerlendirmeye çabalıyorum.
Bu soruya yıllar içerisinde muhatap ola ola cevabım iyice olgunlaştı: “Erişebileceği insan kaynağı bakımından AK Parti’nin en küçük bir sorunu olmadığı gibi, ihtiyaç duyduğu insan kaynağını dilediği gibi yetiştirebilme bakımından da hiçbir sıkıntısı yok. Bunu isteyip istemediği, yani insan kaynağı yetiştirmek ya da mevcut insan kaynağını yenilemek isteyip istemediği ise bir başka sorunun cevabı.”
Evet, böyle düşünüyorum.
AK Parti’nin “insan kaynağımız yok” sızlanmasına hakkı olmadığına canı gönülden inanıyorum. Çünkü AK Parti’nin çevresinde ve çeperinde neredeyse Türkiye’nin en birikimli insan kaynağının olduğunu görüyorum. “Bu insan kaynağına sıra geliyor mu?” sorusunun cevabı ise başka mesele.
“Mesela”mı AK Partili Bağcılar Belediye Başkanı Abdullah Özdemir üzerinden vermek istiyorum. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Başkanı Fırat Görgel yahut Emre Cemil Ayvalı gibi isimler üzerinden de örnek verebilir, derdimi anlatabilirdim ancak Abdullah Özdemir ile “bir kez tanışmak” dışında herhangi bir iletişimim olmadığı
için daha rahat hissederim kendimi.
1983 doğumlu Özdemir. 2000’li yılların başında AK Parti Gençlik Kolları’nda başlamış siyasete. İnşaat mühendisi. 2007 ila 2013 yılları arasında AK Parti Bağcılar Gençlik Kolları Başkanlığı yapmış. 2014’te Bağcılar Belediyesi’nde, 2019’da İBB’de Meclis üyesi seçilmiş.
Hatırlayacaksınız. Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı sağlık nedeniyle görevinden ayrılınca Özdemir, Bağcılar’a belediye başkanı oldu 2022’de. 2024 seçimlerinde de AK Partinin İstanbul ilçe belediye başkan adayları tel tel dökülürken Abdullah Özdemir son derece başarılı bir seçim kampanyası atlatarak belediye başkanı seçildi.
2022-2024 arasında şöyle şeyler oldu. Özdemir, İstanbul’un ilçe belediye başkanları arasında “sevilme ve güvenilme indeksi”nde ışık hızıyla yükseltti listedeki yerini. Gençlere, yaşlılara, dezavantajlı gruplara, ev hanımlarına, çalışanlara... Bağcılar’da yaşayan herkese birebir temas etti. Hani AK Parti’nin ortaya koyduğu “AK Belediyecilik” konsepti vardı ya. Neredeyse unutulmaya yüz tutmuş o konseptin parlayan yıldızlarından biri oldu. Genç ve enerjik olması da bu parlaklıkta en büyük yardımcısı oldu tabii.
Geçenlerde bir arkadaş uzun uzun anlattı. 2024 yerel seçimleri öncesinde Özdemir, ilçesindeki seçmenin küskün olduğunu, sandığa gitmeyeceğini yaptırdığı anket ve araştırmalarla tespit edince, görülmemiş bir organizasyona imza atmış Bağcılar’da. AK Parti gönüllüleri ile birebir markaj uygulamış seçmene ve “sandığa gitmeyeceğim” diyen binlerce kişiyi ikna etmiş. Binlercesini de gönüllülerin organizasyonu ve araçlarıyla oy verme yerlerine ulaştırmış.
Şimdiki durumu ne peki Abdullah Özdemir’in? Uzaktan gördüğüm kadarıyla şu: “Görünmek” denilen aldatıcı hikâyeye gram gönül indirmeden, “kariyer yatırımı” yapmadan, kavga ve çekişme dilinden uzak kalarak, bilime, araştırmaya, ankete inanarak Bağcılar’daki herkese dokunmaya devam ediyor. Zaten bu durum da gördüğüm hemen her memnuniyet anketine pırıl pırıl yansıyor.
Şimdi geleyim derdime.
“AK Parti’de insan kaynağı sorunu mu var?” sorusuna verilecek tartışmasız cevap şu: “Hayır ve asla. AK Parti, kendisine görev verildiğinde güneş gibi parlayacak Abdullah Özdemirlerle dolu.”
Fakat tabii “daha çok Abdullah Özdemir’e niçin sıra gelmiyor?” sorusu başka bir soru ve cevabı da oldukça sıkıntılı. “Siyasetin doğası” deyip geçemiyorum üstelik. Çünkü siyasetin doğasının bu olmaması gerektiğine inanıyorum. Siyasette bir başka şarkının mümkün olabileceğini bize öğreten bir yapıydı AK Parti. Günün birinde AK Parti’ye “kendi şarkına dön” diyeceğimse aklımın ucundan bile geçmezdi doğrusu.
NOT: “Niçin 7 Ekim yazısı yazmadın?” diye soranlarınız olacaktır. Düşündüm aslında. Hayatımın en kısa köşe yazısını yazmış olurdum böylece. Yazsaydım, yazım şu cümleden ibaret olacaktı çünkü: “Allah’a yemin olsun ki bütün Siyonist köpekleri tek tek itlaf edeceğiz.”