AK Parti vesayete razı mı?

İhsan Dağı

Bir ülkede demokrasiyi, hukuku, istikrarı, barışı 11 yüksek mahkeme üyesine emanet etmek... Bunun adı cumhuriyet değil, oligarşi olabilir ancak.

AK Parti kapatılmadı. Anayasa Mahkemesi üyelerinin beşi siyasi değerlendirmelerle kapatma kararının yaratması çok muhtemel kaotik sonuçlarından kaçınmak istediler. Ama doğabilecek bütün siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçlarına rağmen mahkeme üyelerinin altısı kapatma yönünde oy kullandı. Kararın kapatmama yönünde çıkmasını sağlayan sadece bir üyenin tercihiydi.

Kapatma talebinin reddi Anayasa Mahkemesi'nin kararının sadece bir boyutu. AK Parti böylece kurumsal yapısı ve parlamento çoğunluğuyla 'yola devam' edecek. Ancak kararın ikinci bir boyutu da var: AK Parti başsavcının iddiası doğrultusunda 'laiklik karşıtı eylemlerin odağı' ilan edildi. Doğrusu bu davayı açanlar AK Parti'yi 'laiklik' konusunda 'aklamayı' akıllarından bile geçirmemişlerdir. Dolayısıyla bu, verebilecekleri 'en hafif' ceza.

Partinin kapatılmaması, demokrasi adına olumlu. Ama 'laiklik karşıtı odak' ilan edilmenin de bir hükmü olacak. Öncelikle başsavcının dayanaksız, mantıksız ve ideolojik önyargılarla dolu iddianamesinin AYM tarafından ikna edici bulunması bir facia. Biliyoruz ki bu, 'ideolojik' bir örtüşmenin sonucu. Amaç belli; AK Parti'nin boynuna 'laiklik karşıtlığı' yaftasını yapıştırmak. Siyasete derin bir müdahale bu. Laiklik tartışmalarının yarattığı gerginliklere açıkça prim veren, davetiye çıkaran, dolayısıyla önümüzdeki dönemde siyaseti ve toplumu daha da gerecek bir karar. Mahkeme açıkça şunu diyor: AK Parti'nin yumuşak karnı laikliktir, oraya vurun!

Bu yönüyle karar AK Parti üzerinde bir 'laiklik vesayeti' kurma girişimidir. Hatta bunun ötesinde mahkeme, son anayasa değişikliğini iptal ederken sergilediği siyaset üzerinde denetleyici, kurucu, düzenleyici vesayetini bu kararıyla daha da ileriye götürmeyi denemektedir.

Yargı, 1999 sonrası 'bürokratik iktidar'ın 'demokratik güçlere' karşı kaybettiği iktidar alanlarını geri alıyor. 'Odak olma' kararı, bürokratik elitin halk iradesi ve halk temsilcileri üzerinde egemenliğini ilan etmesidir adeta. Eğer siyaset kurumu 'tam demokrasi'ye sahip çıkmazsa önümüzdeki dönemde 'bürokratik iktidarın dönüşü'ne tanıklık edeceğiz. Demokrasi üzerindeki 'bürokratik vesayet' AK Parti 'bahanesi'yle yeniden inşa ediliyor. Hem demokratları hem AK Partilileri 'öldürmeyip sıtmaya razı etmek'tir bunun adı.

Açıkçası bu karar AK Parti'yi vesayet altına alma girişimidir. Mahkeme AK Parti'ye, milletin anlamadığı bir mantıkla, delil anlayışıyla ve yorumla 'suçlusun, ama affettik' demiştir. Bu şekilde parti, yargı bürokrasisinin denetimi altına alınmaya çalışılmaktadır.

Dolayısıyla bu karar, siyasetin alanını daraltan bir sonuç yaratabilir eğer AK Parti siyasetin önünü açacak girişimlerde bulunmazsa. AK Parti, ya vesayete razı olacak veya siyaseti yeniden kuracaktır. Partinin kapatılmamış olması siyaset için bir nefes alma imkanı olabilir. Süreci, kararı ve siyasetin imkanlarını doğru okumak gerek.

AK Parti'nin var olabilmesi tam demokrasiden geçer. Herkes için özgürlükten, herkes için hukuktan, eşitlikten, adaletten geçer. Ama bu kararı 'sistem'le uzlaşı olarak da anlatabilir birileri, partinin içinden veya dışından. 'Sistem' atanmışların seçilmişler karşısında üstünlüğüne, ahlaklılığına, dürüstlüğüne ve hatta vatanseverliğine dayanıyor. Bununla uzlaşırsa buyursunlar. Bürokratik iktidara teslim olan bir AK Parti demokratik mücadelede miadını doldurmuş demektir.

Aksine, AK Parti önümüzdeki süreçte uzlaşıyı demokraside ararsa hem kendisi ayakta durur hem ülkeyi daha derin demokrasi sularına taşır.

AYM'nin 'odak olma kararı' demokrasiyi, milli iradeyi, toplumun tercihlerini vesayet altına alma girişimidir, kabul edilemez. Ya tam demokrasi ya tam demokrasi... Milletin daha aza razı olması beklenmesin, AK Parti razı olsa bile.

ZAMAN