'AK Parti Tabanı İkna Arayışında'

Andy-Ar araştırma şirketi sahibi Acar’a göre, parti tabanı neler yaşandığı konusunda bilgi sahibi olmak istiyor.

RÖP: İRAN BOZAN / AL JAZEERA

 

Andy-Ar Araştırma Şirketi sahibi Faruk Acar, Türkiye’nin öne çıkan araştırma şirketi sahiplerinden. Acar’ın bir diğer özelliği de Milli Görüş geleneğinden gelmesi. Kendi ifadesi ile “mahallesi”nin nabzını tutabilen Acar ile AK Parti’deki son genel başkan değişim sürecini konuştuk. Acar’a göre, AK Parti tabanı, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun neden gittiği konusunda ikna edilmeye muhtaç. Faruk Acar, “dava dışından” olarak nitelediği kişilerin tabanı ikna etmesinin zor olduğu görüşünde. AK Parti tabanının duygularını “üzüntülü” olarak tanımlayan Acar, “üzüntülü” hâlin “kızgınlığa” dönmemesi için toparlayıcı bir süreç yaşanması gerektiğini söylüyor.

Faruk Acar, “Başkanlık Sistemi” konusununda kamuoyu desteğini en fazla yüzde 40’larda olduğunu söylüyor. Acar’a göre, şu anda Başkanlık sistemi tartışmasının kapısı bile açılamıyor; Partili Cumhurbaşkanı üzerinden bu kapı açılırsa AK Parti aradığı desteği bulabilir.

''AK Parti tabanı, Davutoğlu'nun gidişini anlamdırmaya çalışıyor''

İşiniz gereği partililerin ve seçmenlerin nabzını her daim tutuyorsunuz. Bir diğer özelliğiniz de Milli Görüş geleneğinden gelmeniz. Sizce Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlıktan çekilmesi AK Parti'li seçmenler ve teşkilâtlarda nasıl bir etki yarattı, nasıl algılandı?

Davutoğlu'nun gidişi teşkilât ve AK Parti'ye oy veren seçmenlere henüz tam olarak anlatılabilmiş değil gibi görünüyor. Teşkilâtlarda “Her şey yolundaydı, ne oldu?” sorusu halen cevap arıyor gibi. Çünkü Davutoğlu ayrılış konuşmasını duygusal bir tema üzerine kurgulamış ve ''Ben istemesem de bu zaruri bir durumdur'' diyerek kafalarda soru işareti uyandırdı diye düşünüyorum.

AK Parti daha önce küskünlerin ayrılmasında parti bütünlüğü ile ilgili bir problem yaşamadı. Bütünlüğü her zaman koruyan pozisyonda oldu.

Bugün durum biraz farklı. Çünkü diğer küskünlerin partiden ayrılmaları, genelde görevlerinin bitiş sürelerine denk gelmiş olmasıydı. Ancak ilk kez görevdeyken ayrılma yaşanmış olması durumu farklılaştırdı. Teşkilâtlar, sokakta oy veren seçmen bu durumu anlamlandırmaya çalışıyor ve bir yere koyamıyor.

Davutoğlu hitabetiyle, yaklaşımlarıyla seçmende yavaş yavaş karşılığını bulmaya başlamıştı. ''Reis-Hoca'' fotoğrafına ilişkin olumlu bir yaklaşım söz konusuydu. Bu hareketin kurucusu ve doğal lideri Recep Tayyip Erdoğan olarak kabul edilse de 1 Kasım seçimlerindeki yüzde 49,5'luk oran ile Davutoğlu bu işi bir anlamda resmiyete de dökmüştü. Neticede teşkilât veya seçmenler ekranda gördüğü kadarını yorumlayabilir. ''Hiçbir şey yoktu, son 1 haftada bir gerilim oldu ve bitti'' algısı hâkim. Son kertede şunu çok net söyleyebilirim, Reis ve Hoca ayrımı yapacaksak seçmenler ve teşkilatlar, tartışmasız Reis'in yanında yer alacaklar. Çünkü Erdoğan'ı lider olarak kabul etmiş, duygusal bir bağlılık, bir aşk bağlılığı var. Dolayısıyla Reis'in bu tabana ne söyleyeceği çok önemli. 

Teşkilâtlarda ve seçmende ''Ben tüm çıplaklığı ile gerçeği öğrenmek istiyorum'' beklentisi var. ''Oldu-bitti-geçti, kol kırılır yen içinde kalır” veya “Böyle olması gerekiyordu'' cevabı sanki biraz yetersiz kalıyor. İşte bu durum, toplumda Davutoğlu'nun mağdur edilmiş görülmesine neden oldu. Bugünkü hâlet-i ruhiye Erdoğan'a kızgınlık veya kırgınlık değil ama ''Hoca'nın acaba hakkı yendi mi?'' sorusu geçerliliğini sürdürüyor. “Ne olduysa ben bilmek istiyorum, sıkıntılı birşey varsa ben bunu bileyim, gönlüm içim rahatlasın'' şeklinde bir beklenti söz konusu.

“Bu hareketi dava kabul edenler şu anda hüzünlü”

AK Parti seçmeninin ve teşkilâtların aydınlatılmaya, ikna edilmeye mi gereksinimi var?

Evet.''Pelikan Bildirisi'' yayına alındıktan birkaç gün sonra genel başkanlığa etkisi olan bu olay, yöntem olarak çok benimsenmiş bir noktada değil. Dolayısıyla Davutoğlu'nun ifadesi ile ‘sosyal medyadaki şarlatanlar’la cevaplanacak bir konu değil bu. Bugün Türkiye'nin en büyük ve 14 yıldır iktidar partisi konumuna sahip olan AK Parti yapısı, ucuz ve basit bir oluşum değildir. İçinden gelen biri olarak da şunu söyleyebilirim. Bu hareketi bir dava olarak kabul eden milyonlar var. Bu dava insanlarının bir sevdası var, ilkeleri var, umutları var. Yani hatırlayın 2002 yılında AK Parti'nin çıkışı; ‘kimsesizlerin kimsesi, sessiz çoğunluğun sesi’ olma üzerine manevi duygularla, dualarla gönüllülük esasına bağlı bir pozisyonu üstlenerek mazlumların umudu haline gelmişti. Bu hareketi hâlâ dava olarak benimseyen gözü yaşlı dualarıyla, oylarıyla, hiçbir karşılık beklemeden çoluk çocuğundan, eşinden, işinden fedakârlık eden yüzbinlerce insandan bahsediyoruz. Bu insanların bugün hüzünlü olduğunu söyleyebiliriz. Olayın şekline bir itirazdan söz ediyorum. “Bir genel başkan gidecekse ‘Pelikan Bildirisi’ gibi ucuz ve basit bir olay ile gitmemeli” diyorlar. Dava ile hiçbir ilgisi olmayan insanların temsilci noktasında görüldüğü bir dönem yaşanıyor ve işte bu insanları üzüyor. Öyle olaylar yaşandı ki bu davanın gerçek sahipleri davalarına olan bağlılıklarından dolayı bir çok kez yutkunmak zorunda kaldı. Meselâ biri çıktı ‘Bakara-makara’ diyerek insanların inanç değerleriyle alay etti. Bakanlar ile ilgili yolsuzluk iddiaları bu gibi olayları yutkundu, ses çıkarmadı çünkü bir birliktelik ve kardeşlikleri vardı. Dolayısıyla demek istediğim bu davanın sahiplerine bu kırgınlıklara sebep olan nedir, bunun cevabı verilmelidir.

O cevap Ahmet Davutoğlu ''Başkanlık sistemi'' konusunda Erdoğan'ın istediklerini yapmıyordu olursa taban ikna olur mu?

Sadece bunun yeterli olacağını sanmıyorum. Evet Davutoğlu'nun Başkanlık konusundaki yaklaşımı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istediği düzeyde olmasa da konuya ilişkin değerlendirmeleri bir bütünlük üzerine kurgulama, muhalefet seçmenlerinin yaklaşımlarını da göz önünde bulundurma şeklinde bir yumuşak geçişin olacağı stratejisini izliyordu. ''Başkanlığı istemiyordu, o nedenle gitti'' bir kesim tarafından kabul görebilir ama çoğunluk nezdinde yeterli bir yanıt olmaz. Bakın burası çok önemli, az önce de ifade ettim yineliyorum; bugün insanların daha çok üzerinde durduğu konu yöntem. Eğer davaya inananlar bu soruyu soruyorlarsa öyle kolayca ''Böyleydi, bu oldu'' şeklindeki anlatım belki bugün itibariyle geçerli olabilir, alıcısını bulabilir ancak kalıcı olmaması muhtemeldir. Sonuç olarak bu gibi sorular bundan sonra sorulur.

Önce üzülme duygusunu yaşayabilirler sonrasında kızgınlığa dönüştüğünde meseleyi toparlamak, önünü almak daha da zorlaşabilir. Burada kritik olan insanların halen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a olumsuzluğu yakıştırmıyor olması. Bakın Davutoğlu'nun gidişinde Davutoğlu mağdur gibi görünse de Erdoğan'a kızgınlık yok. Pelikan Bildirisi'nde adı geçenlerin iddiasıyla, dedikodularıyla mı bu insanlar ikna edilecek? Bu taban bunlarla ikna edilmeye çalışılırsa AK Parti'ye gönül verenleri karşılarına alırlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik üzülme boyutu, kızgınlığa dönüşen bir süreç haline gelebilir. Ancak doğal lider olan Erdoğan'ın önderliğinde toparlayıcı bir süreç tekrar bu durumu mutluluğa ve motivasyona dönüştürebilir de. Dolayısıyla 22 Mayıs Kongresi bunun için bence bir fırsattır diye düşünüyorum.

“Kamuoyunda ‘Başkanlık eşittir Erdoğan’ algısı var”

Ankara'dan gelen son haberler 4-5 maddelik bir Anayasa değişikliğiyle AK Parti'nin ''Partili Cumhurbaşkanı'' önerisi getireceği şeklinde. Siz bu önerinin olası bir referandumda onay alacağını düşünüyor musunuz?

1 Kasım seçimlerinden sonra benim savunduğum tez ''Partili Cumhurbaşkanlığı'nın'' tartışmaya açılması gerekliliğiydi. ''Başkanlık'' başlığının Cumhurbaşkanı'nın Partili olması sistemiyle tolere edilebilir olduğunu ifade etmiştim. Nitekim bugün o gündeme geldik. Türkiye'de, Başkanlık sistemi ile ilgili bir tabu oluştu. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Başkanlık sisteminin içine kimsenin bakmaya niyeti yok. Önyargılar var. Kamuoyu algısı şu; Başkanlık eşittir Erdoğan, ''Başkanlığa karşıyım çünkü Erdoğan'a karşıyım. Destekliyorum çünkü Erdoğan'ı destekliyorum.'' Dolayısıyla da Başkanlık'ta diretmek ve bu konuda kararlı durmak seçmen nezdinde bu durumun olumluya dönmesi veya desteğin artmasını sağlamadı. Yaptığımız araştırmalarda başkanlığa olan destek en çok yüzde 40'lara geldi. 1 Kasım öncesinde Erdoğan tarafsız mıydı? Hayır değildi. Peki seçmen bunu görüyor muydu? Evet görüyordu. Buna göre yüzde 49,5'luk bir kesim gitti oy verdi.

Bu sonuç yüzde 49,5'luk kesimin '' Partili Cumhurbaşkanı'nı'' onayladığının teyidiydi. Buradan yüründüğünde desteğin artması mümkünken Başkanlık denilmesi bence mantıklı değildi.

“Partili Cumhurbaşkanlığı önerisi, kilitli kapıyı açabilir”

İş sadece kelimede mi? 

Evet, bence kelimede saklı. O kadar diretildiği halde bugün zaten fiili olarak Partili Cumhurbaşkanı var ve seçimde bu teyit edildi. Şu anda bir Başbakan veya kabine nasıl ve kim tarafından seçilip, değiştirildiğini bizzat kamuoyu görüyor. Mutlak iradenin Erdoğan olduğuna dair referans sağlam.

Sadece kelime değil tabii Başbakan'ın bazı yetkilerinin Cumhurbaşkanı'na devri durumu da var. Buna da onay var mı sizce?

Tabii yaralı bereli de olsa bir Anayasa var. Yetki alanları, yargı ve check and balans sistemi topal görünse de bir parlamenter sistem var. AK Parti, “Ben bu sistemi hemen hayata geçireceğim, zaten fiili bir durum var” diyerek çıkış yaparsa kabul görmeyebilir. Partili Cumhurbaşkanı önerisi, Başkanlık tartışmalarının kilitlediği kapıyı açabilir. Şu anda Başkanlık sistemi tartışmasının kapısı bile açılamıyor. Partili Cumhurbaşkanı üzerinden bu kapı açılırsa AK Parti aradığı desteği bulabilir.

Gündem Haberleri

Gantz Netanyahu'yu esir takası müzakerelerini sabote etmekle suçladı
Suriyelilerin ülkelerine dönüşlerini kolaylaştıracak yeni adımlar devrede
Şanlıurfa’da cinsel sapkınlık programı tepki çekti
AK Parti'de yeni İstanbul İl Başkanı belli oldu
“Şam fehedildiyse Kudüs'ün de fethi yakındır"