AK Parti Neden Üst Üste İktidar Oluyor?

Sait Alioğlu

Ak Parti son dokuz, on yıldır açık arayla olmasa da yapılan seçimleri iyi bir oy oranıyla kazanıp tek başına iktidar olmaktadır. Bu durum sadece bir rastlantı sonucu mu, yoksa onlarca yıldır koca bir kitlenin –Sünniler, Aleviler ve Kürtler- yerine bir türlü getirilmeyen meşru isteklerinin bu iktidar dönemlerinde büyük oranda karşılığını bulmasından mıdır?

Galiba sorumuzu sorarken, taraflardan bu konu ile ilgili cevap ve cevapları da zımnen almış olduk! Yok, eğer sorumuzda temel bir yanlışlık, kusur ve hata var ise eğer, geçmiş dönemler ‘an be an; gün be gün’ hem zihinsel açıdan, hem de belgeler açısından ortaya konmalıdır.

O zaman maksatta hâsıl olmuş, olur…

Yegane gayemiz burada Ak Parti’yi haklı çıkarmak, ya da her ne yapıldı ise –olumluluklar açısından-  bu Ak Partili iktidar dönemlerinde yapıldı, meselesi değil elbette…

Elbette ki dünyanın gidişatı bir parça olsa da; bazılarına ters geldiği gibi, iktidardaki insanları da, iktidarda olmalarından dolayı o minvalde harekete geçmiş olabilir…

Bu karşı çıkışlar her açıdan o sözde emperyalist politikaları inceleyip, mütekâmil bir karşı çıkış olmadığı gibi işlerin yürümesi adına ‘devletlilik’ ve bir hizmet anlayışına mebni olarak icraat ortaya koymaya çalışmakta hepten yanlış olsun…

Ki bu konuda herkes yanında kim var, kimle iş tutuyor, kimler kendisi için birtakım tatlı marazlar adına, yolunu tıkıyor, iyi bilmesi gerekir.

Yani Müslümanca söylersek, karşı çıkışçıların her yapıyı erittiği, marufa uygun olmadığı gibi, iktidar içere, ister yerel planda, isterse de küresel planda zulüm düzenleri adına yapılmadığını bilmeleri gerekir.

Tabii ki her Müslüman’ın kendi İslâmi kimliği gereği Müslümanlarla İslâmcı bakış açısıyla hareket etmesi gerektiği gibi,  yine maksadı aşmadan, onu görmezden gelip çiğnemeden ‘düzgün’ karakterli Müslüman/İslâmcı olmayan insanlarla da ‘maruf ‘gereği çabalar içerisinde olunması gerekir, hatta olunmalıdır da…

Ama ciddi bir çaba ortaya konulmadan, kardeşlik hukukuna riayet edilmeden, hemen her şeyi eleştiri konusu yapıp sair seküler çevrelerin ekmeğine yağ sürülmemelidir.

Genel yargı ve tanımlama içerisinde partisellik bağlamında Ak Parti’yi de öncelikle aynı duygu, düşünce ve karşılıklı olarak kotarılması gereken işler çerçevesinde bir araya gelen insanların birleşme noktası olarak değerlendirebiliriz.

Yukarıda yapmaya çalıştığımız tanımdan yola çıktığımızda siyasi bir kurum olan partinin, siyasallıkla birlikte, sosyal yönünün de olduğunu ve bu iki yönden de önce dar çerçevede aynı amaçları güden çekirdek bir kadroyla birlikte amaçları aynı noktada buluşan  ‘ideolojik kitle’nin meşru taleplerinin karşılanması adına siyaset yapıldığı söz konusu olacaktır.

Batılı bir yöntem olan parti aracına bakarak yukarıda yapmaya çalıştığımız nokta tanım ve o tanımı belirginleştirme hadisesi mucibince yaklaşık yüz yıllık –İttihatçılar ve Kemalizm- partisel süreçlerde bu tanımları haklılaştırıcı donelerin ve eylemlerin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Dönemine uygun olarak batıcı yaşamsal pratikleri indirgemeci bir şekilde toplumsal katmanlara yaymaya çalışan İttihatçı ve Kemalist zihniyet, bir açıdan da toplumun ilerlemesi,  çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması adına politikalar üretmeye çalıştı. Bunları yaparken ne toplumun var olan yapısını dikkate aldı, ne onları anlamaya çalıştı, var gücüyle ‘onaracağım!’ diye kırdı geçirdi.

Tüm siyasi partilere bir açıdan rol model olan Mustafa Kemal ve Kemalizm çeşitli kırılmalarla, değişim ve dönüşümlerle iki binli yılların başına kadar geldi.  Oligarşik yapının hiç hesap sorulmaya uğramadan ilelebet sürmesi arzulandı ve her şey bu olguya yönelik olarak kurgulandı.

Artık klasik ve modern Kemalizm dönemi yerini bir açıdan postKemalizm’e ya da onu da aşacak

şekilde yeni durumlara bırakıyordu.  İşte bu dönem Müslüman cenahın içerisinden gelen, sosyal ve siyasal alanlarda belli bir tecrübesi olan kadrolardan oluşan Ak Parti gerçeği tüm çıplaklığıyla belirginleşiyordu.

Eskisinden kısmen farklılık içeren bekrand, apayrı dünya görüşü, tecrübesi, ilgi alanı ve amacı olan Ak Parti kendisine yönelmiş ‘mahrum’ kitlelerle birlikte ona kutsal bir anlam yüklemeyen, mahrum, ama elde çaresi olan İslamcı cenah dışında buluna bazı muhafazakâr, milliyetçi –Kürt, Türk- gruplarlarla birlikte hemen, hemen aynı seküler zeminleri paylaşan kimi liberal, sol ve sosyalist kitle tarafından hep köstek gördü.

Ak Parti’yi eleştirmek, eleştiri konusunu makul bir şekilde ele alan adalet sahibi insanlar için bir görev olmakla birlikte, yanlışlarının yanında yapıp ortaya koymaya doğrularını da görmek gerekir.  Bu bizler için vazgeçilmez bir kriter olmakla birlikte böylesi bir yaklaşımı diğer cenahlardan da bekleyebiliriz…

Ama mevzu Ak Parti; Ergenekon süreci, açılım politikaları, Müslüman halkın hiç olmadığı oranda kendi geleceğine alabildiğine sahip çıkması, kimliğini yeniden tanımlaması, tabiri caizse adam yerine konulması, iktisadi alanda, sağlık alanında, hizmet alanında, eğitim alanında vs. seçkin bir yapının ortaya çıkması sonucu oluşan sosyal devlet olgusu söz konusu olunca hem iktidar elitleri, hem de seküler zeminlerde durup, o kaynaklardan beslenen bilumum zevat adeta ‘her ne kötülük olduysa Ak Parti iktidarları döneminde oldu’ klişesiyle hem gri geçmişi ve hem de kendi geçmişlerini apak hale getirmektedirler…

Hal böyle olunca da ‘Ak Parti neden üst, üste iktidar oluyor?’ sorusu kendi açılarından meşruiyet kazanmaktadır. Hal bu ki bu sorunun cevabı, sorulan sorunun içerisinde mündemiçtir. O da insan fıtratına/yaratılışına ters ve hayata dair hemen, her şeyi ‘Allah, hakikat ve hikmet’ görüngüsü dışında bir yerlere(!) hamleden vahiy karşıtı anlayışın Müslüman halkın Allah’ın bir lütfü olarak Müslümanca bir bilince ulaşma ve ulaşabilme çabasının karşısında afallaması ve tökezlemesi sonucunu doğurdu.

Onlar sanıyordu ki, batıcı Saiklerle batılı paradigmalar ilelebet dimdik ayakta kalacak ve İslâm doğal seleksiyon sonucu elenip gidecekti! Ama öyle olmadı, aksine din toplumsal hayata, şimdiye kadar olmadığı oranda gelip, yerleşip,  bağdaş kurdu.

Laikler, seküler zihinliler ve endişeli modernler bunun da suçunu, yani dinin toplumsal hayata yeniden katılımını yine Ak Parti’den bilecekler! Öyle ya, İslâmcılar, muhafazakarlar, cemaatler vs. bu dönemde palazlandılar, kadrolaştılar, bürokrasinin, kurumların, ekonominin başına geçtiler ve dizginleri ele aldılar…

Yukarıda resmetmeye çalıştığımız bu durumda bizce bir yığın hata ve eksiklikler söz konusu ve geleceğimiz açısından büyük yanlışlara kapı aralanmadan acilen düzeltilmesi gerekirken, karşı cenah açısından ise bu saydığımız durum onlar açısından felaket, bizler için ise yağ, bal…

Bizler için yağ, bal olmasını istememekle birlikte sürekli düzeltilmesi gereken bir vakıa olarak ele alınabilir.  Kaldı ki bizler Ak parti’yi ‘yağ, bal’ olsun, ya da aşırı bir zenginlik içre hayat standardı hayli yüksek bir refah toplumu oluşturmaktan ziyade, onun oligarşiye bakan, onu peyderpey alt etmeye çalışan ve o uğurda siyaset yapan bir yapı olarak değerlendirdik.

Ama birileri kendi geleceği açısından ötürü böyle bir manzaradan ürküyorsa, bu ürküntüleri kademe, kademe korkuya dönüşecek ve onları bir yok oluşa sürükleyecektir. Artık iktidar el değiştirmekte, laik elitler yerini, başka elitlere devretmektedir.

Her yapı sosyal bir öngörü olarak zamanla köhner, çürür ve yıkılır. Bu yapı velev ki Kemalizm’in tezlerinden oluşsun, durum değişmez. Hele ki ontolojik anlamda süre gelen yanlışlar sonucu bir yapı köhneyip, çürüyor ve yıkılıyorsa, sosyal, siyasal, kültürel, iktisadi vb. alanlarda zeminleri dipten gelen dalgalar sonucu farklı bir dile, söyleme ve eylem biçimine sahip kadrolar ve ‘mahrum’ kitleler –Sünni, Alevi ve Kürt- gelip oturacaklardır!

Dipten gelen dalgalar sonucu iktidarı ele alan kadrolar ve o kadrolara bakan kitleler ‘iktidar sarhoşluğu’ içerisinde muhafazakârlaşıp, devrimci ve değişimci ve dönüşümcü özelliklerini büyük oranda yitirdiklerinde aynı akıbetle yüz yüze kalacaklardır. Seküler zihinlilerin anlayamadıkları nokta ise burada belirginleşmektedir.

Dile getirmeye çalıştığımız tanımlardan, tespitlerden, olay ve olgulardan sonuca vardığımızda ‘Ak Parti’nin neden, hala başta olduğu’ gerçeği de kendiliğinden anlaşılmış, kavranmış olur. Yoksa Ak Parti orada süs kabilinden durmuyor, tarihsel, toplumsal vs. okumalarını geçmiş, gelecek ve çağdaş durumları da işin içerisine katarak sürdürmektedir.

Ki, bu süreçte onu ayakta tutan da o olgudur…