AK Parti nasıl kurtulur?

İhsan Dağı

'AK Parti ve Gülen'i bitirme suç-eylem planı' gündemden düşmüyor. Düşmemesi de lazım. Ancak bazı medya kuruluşları, en basitinden gazeteci, olmadı demokrat refleksleriyle planın üzerine gitmek yerine, planı adeta uygulamaya geçiren yayınlar yapıyor.

Ama 'darbesever medya'dan da demokrasiyi kurmasını veya kurulmasına katkıda bulunmasını beklemek abes. Mesele 'o' medya değil; ortaya saçılan suç-eylem planının asıl muhatabı, halk ve halkın siyasal uzantıları. Siyasetteki hedef belli; AK Parti. Bu, üstelik bugünün meselesi de değil. 28 Şubat sürecinde İstanbul Belediye başkanlığından alınıp cezaevine konuldu Tayyip Erdoğan. Yetmedi, siyasî yasağa maruz kaldı. Olmayınca da partisi hakkında kapatma davası açıldı. Aradaki vaka-i adiyeden komploları saymıyorum. Yani bütün bunlar eski bir hesap. Muhatap da sadece AK Parti ve Erdoğan değil. Tezgâh, 14 Mayıs 1950'de DP'nin ilk serbest seçimi kazanmasıyla başladı. Demokrasiyle kaybedeceğini görenler ve zaman içinde iyice anlayanlar, demokrasiye ve millî iradeye komplolar kurmaktan hiç vazgeçmediler. Hani Başbakan diyordu ya; 'bu şarkı burada bitmez' diye, birilerinin de 'bu şarkı'yı bitirme girişimleri bitmez. Ancak bugün AK Parti'nin şansı, arkasında çok yüksek bir halk desteğine sahip olması ve uluslararası konjonktürün 'demokratik güçler'den yana tavır sergilemesi. Böyle bir ortamda Türk siyasetinin üzerine çöreklenen elli yıllık vesayeti ortadan kaldırmak mümkün. Sonuç, AK Parti'nin alacağı tutuma bağlı.

Kapatma davası sürecinde ve davanın 'kapatmama' ile sonuçlanmasının ardından AK Parti içinde 'sistemle uzlaşalım' lobisinin güç kazandığını söylemek mümkün. Hatta bunlar, partinin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmamasını sağlayan gücün kendileri olduğunu ileri süreceklerdir. Paralel bir şekilde bazı AK Partililer de mahkemenin AK Parti'yi para cezasıyla salıvermesini 'sistem'in partiyle, hükümetle ve Başbakan'la uzlaşı arayışı olarak yorumlayacaklardır.

Yanılırlar böyle düşünenler. 'AKP'yi bitirme planı'nın ortaya çıkması, bu yaklaşımların doğru olmadığını gösterdi. Daha birkaç ay öncesine dayanan bir 'bitirme planı' var. Yani Ankara'daki güç odaklarıyla 'anlaşalım da rahatlayalım' beklentisi, AK Parti için intihar. 'Bu plan' çerçevesinde yeni bir kapatma davası açılması da ihtimal dışı değil. AK Parti'yi rahatlatacak tek şey 'daha fazla demokrasi, daha derin hukuk devleti ve daha hızlı AB sürecidir'. Ankara oligarklarını bunlardan başka geri püskürtebilecek güç yok. 'Ankara'nın ayak oyunlarını çözdüm, partiyi de kapatılmaktan kurtardım' havası sadece partiyi değil, asıl, demokrasiyi de sıkıntıya sokacak yeni bir sürece davetiye çıkarıyor.

Son planın deşifre edilmesi, belki de bu AK Parti için son şanstır, geri dönülmez bir güzergâh üzerindeki son çıkış noktası. Demokrasi dışı odakların halktan bu kadar koptukları, küresel yapılardan bu kadar dışlandıkları bir başka konjonktür zor bulunur.

Her şey bir yana, hükümetin temel telaşı, demokrasiyi tahkim edecek adımlar olmalı. Bunun başında yeni anayasa veya kapsamlı bir anayasada değişikliği gelir. Parlamento içinden ve dışından siyasî partilerin de katıldığı bir süreç olmalı elbette bu. Ama diğer siyasî partilerin katılımı şartına bağlanan bir yeni anayasa veya kapsamlı bir değişiklik bir adım mesafe alamaz. Demokrasinin tahkimi yönünde vazgeçilmez önemdeki bu adımların atılması, CHP'nin iyi niyetine veya MHP'nin siyasal manevralarına emanet edilemez. Her halükârda yapılacak anayasa çalışmasının referanduma götürüleceğinin ilanı, mutabakatın adresini de gösterir.

AK Parti'nin kaderi 'tam demokrasi'nin kurulmasına bağlı. Aksi halde bitirme planlarından yakasını kurtaramaz. Demokrasi de askerle mutabakat üzerinden kurulamaz. Mutabakat söylemi ancak ve ancak elli yıllık 'vesayet rejimi'ni meşrulaştırmaya yarar. Bir de AK Parti'yi Demirel'in AP'sine dönüştürmeye...

ZAMAN