HAKSÖZ-HABER
AK Parti Hükümetine duydukları kızgınlık bazılarını Suriye’de süregelen vahşet karşısında garip tutumlara sürüklüyor.
Hilal Kaplan bugünkü yazısında Ahmet Altan’a da musallat olan bu hastalığa dikkat çekiyor.
Taraf Gazetesi ve Ahmet Altan hükümet eleştirisini eleştiri olmaktan çıkarıp, ölçüsüz bir saldırganlığa dönüştürmüş durumda. Kürt sorunu, basın özgürlüğü, askerle ilişkiler vb. konularda dillendirdiği eleştiriler zaman zaman oldukça abartılı boyutlar içeriyor. Buna rağmen bu konularda dillendirdiği eleştiriler kısmen haklılık payı taşıyabildiğinden belki mazur görülebilir. Ne var ki, Ahmet Altan’ın hükümet karşıtlığını, son zamanlarda Taraf’ın manşetlerine de yansıdığı şekliyle, Esed-Baas iktidarını dolaylı biçimde de olsa savunma noktasına kadar ilerletmesi çok manidar.
Suriye ile gerilen ilişkiler konusunda Yıldıray Oğur, Ceren Kenar gibi bazı Taraf yazarlarının söyledikleri ile gazetenin ve özellikle de Ahmet Altan’ın tutumu arasında çok bariz biçimde ortaya çıkan bu uçurum konuya dair görüş farklılığı olarak değerlendirilebilecek boyutun çok ötesinde anlamlar taşıyor.
Ahmet Altan’da görülen bu ilginç ”gelişme”yi eski bir Taraf yazarı olan Hilal Kaplan teşrih masasına yatırmış. Yeni Şafak’ta bugün yayınlanan yazısında Hilal Kaplan, Altan’ın içine düştüğü durumu resmediyor:
***
Ajitasyon-Propaganda ve Taraf
Hilal Kaplan / Yeni Şafak
Taraf yazarları arasında, gazetenin geleceğini yakından ilgilendirdiğini düşündüğüm bir tartışma devam ediyor. Gazetenin mutfağında yer alanlar yayın çizgisinde hiçbir değişiklik olmadığını iddia ederken, diğer yazarlarsa Taraf'ın eleştirel gazeteciliğin ender örneklerinden birisi olmaktan giderek uzaklaştığını savunuyorlar. Ben de bu tartışmayı ilgiyle takip ediyorum ve sanırım biraz da bu tartışmanın mezkûr gidişatı etkileme ihtimali olabileceğine inanmak istiyorum.
Ancak başından beri tartışmanın doğru eksene oturmadığı kanatindeyim. Zira Taraf'ın yayın çizgisini sorunsallaştıran yazarların derdinin 'hükümete sert eleştiri yapılması' olmadığını sanıyorum. Dert, bence orada bir ışık olup olmadığı bile değil aslında. Bence esas mesele, Taraf'ın analitik eleştirel pozisyonun hakkını veren gazeteciliğine halel gelmesidir. Şahsen bir okuyucu olarak baktığımda, bir zamanlar medyada, Ak Parti iktidarına yönelik en sarih ve zeki muhalefetin odağı olan Taraf'ın, gittikçe bir ajitasyon-propaganda (ajit-prop) mekanizması gibi işlediğini gözlemliyorum.
Ajit-prop, dikkatleri belli bir toplumsal meselenin tek boyutuna çekerek, sistematik bir çabayla, genellikle hoşnutsuzluk, öfke ve nefret gibi duyguları çoğaltarak bir kitlenin tutum ve davranışlarını arzu edilen doğrultuya yönlendirme çabasıdır. Türkiye medyasına baktığımızda bu türün en 'başarılı' örneklerinin başında şüphesiz Sözcü veya Yeniçağ gibi gazeteler gelmektedir. Onlara göre Ak Parti, radikal kötüdür, bütün kötülüklerin anasıdır ve Cumhuriyetimizin kazanımlarına adım adım kast eden bir projeye doğru Türkiye'yi sürüklemektedir. Tayyip Erdoğan ise bu dalalet ve ihanet projesinin başıdır.
Son dönemde Taraf'taki manşet ve başlık seçimlerine ek olarak, özellikle Ahmet Altan'ın yazıları ne yazık ki buram buram ajit-prop kokuyor. Sözcü, Yeniçağ, vb. gazetelerde çıkan yazılarla Altan'ın yazıları taban taban zıt şeyleri söylüyor olsalar da ajit-prop bakımından aynı düzlemde buluşuyorlar. Birine göre Ak Parti, Türk kimliğini yok etmeye, diğerine göre 'Türk-İslâm sentezi'ni yeniden üretmeye çalışıyor. Birine göre Ak Parti, teröristlere müsamaha göstererek vatana ihanet ediyor; diğerine göreyse Erdoğan yeterince demokrat olmadığı için barışa ihanet ediyor.
En üzücü olansa, Ahmet Altan'ın bazı ifadelerinde, analitik eleştiri çizgisinden iyice koparak 'müzmin muhalif' sulara açıldığını görmek doğrusu. Yoksa 'AKP'nin tek meselesi 20 milyon Kürdü içine koyacak hapishane bulmak' cümlesi başka nasıl izah edilebilir? Taraf'taki belli isimlerin kamuoyuna korku pompalamasına rağmen üçüncü yargı paketiyle KCK yargılamalarında aşırıya gidilmesini engelleyen , seçmeli Kürtçe eğitimi hayata geçirmiş, anadilde savunma ve kamu hizmetlerine erişimi tanıyacağını ilan etmiş bir hükümet varken, MHP'ye bile yakıştırması güç olan bu suçlamayı Ak Parti'ye reva görmek biraz da okurunun zekâsını küçümsemek değil midir?
Üstelik Altan'ın dünkü yazısında öyle bir ifade vardı ki görünce gözlerime inanamadım. İfade aynen şöyle: 'Esed'e 'demokrat' olmadığı için karşı çıkıp bizi savaşa süren hükümet...'
Selim Ay'ın geçmişte işkence yaptığına ilişkin iddiaları ?iyi ki- gündemleştiren Altan'a soruyorum: Bu hükümet Esed'e demokrat olmadığı ve reform yapmadığı için mi karşı çıktı, yoksa rejimin adamları küçücük çocuklara işkence yapıp coplarla tecavüz ettikten sonra kitleselleşmeye başlayan barışçıl gösterilere silah ve bombalarla karşılık verip sivilleri âdeta böcekler misali öldürdüğü için mi? Ve hâlâ, her gün birkaç Uludere çapında katliamlar yapmaya devam ettiği için mi?
Bu yüzden sorun, Altan'ın Ak Parti'yi eleştirmesi değil; Allah kâlemine kuvvet versin. Yeter ki bunu yaparken gerçekleri 'kategorik muhalafet' aşkına çarpıtmasın ve zulümleri tahfif etmesin. Ve 'Atakürt'ü yazmış bir müellifin elinden, Dersim Katliamı'nın daha beterini 21. yy.da yapmış bir diktatörün bile günâhlarını hafifletmeye yarayan sözlerin sadır olmasından müteessir olduğumuz bilinsin.
Taraf'ın Ak Parti'nin olumlu icraatlarını görmemeyi seçmesi veya küçük görmesi, sert eleştiri yapması, vb. mevzuun arızi yönleridir. Esas tehlike, ajit-prop yapıp, gazetecilik kalitesi olarak Sözcügillerin seviyesine düşmektir.