AK Parti kapatılırsa!

Ali Bulaç

Cumartesi günü AK Parti'nin kapatılmasının Türkiye için hayırlı olmayacağını söyledik.

Ekonomi, halkın göstereceği tepkiler ve neredeyse Altan Tan'ın deyimiyle "elinde bohçası, rastladığı ilk adama kaçmaya hazır kıza benzetilen Güneydoğu seçmeni"nin uğrayacağı düş kırıklığı önemlidir ama kapatmanın çok daha derinlere işleyen etkileri var. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1) Demokrasinin temel sorunu her 10 senede bir kesintiye uğraması, böylelikle siyasi partilerin köklü bir gelenek oluşturamamasıdır. 27 Mayıs, bizde sivil siyasete müdahale geleneğini başlattı, yani Türkiye'nin asli siyasi geleneği demokrasi değil, doğrudan veya dolaylı müdahaledir. Siyasi sistemimiz tepesi üzerinde durmaya çalışan -ve elbette duramayan- bir piramit hükmündedir, her an devrilme tehlikesiyle karşı karşıya geliyor. Gel gör ki, sistemi tersine çevirenler, tehlikeyi bu yaptıklarında ve hâlâ yapmakta olduklarında değil, piramidi tabanı üzerine oturtmak isteyen halkta ve İslamiyet'te buluyorlar.

Uzun bir geçmişe sahip olan tek parti CHP'dir, bu parti de "tek parti yönetimi"nin nostaljisi içinde yaşamakta, demokratik her türlü değişimin önünde devlet ideolojisini bayraklaştırarak engeller dikmektedir. Asıl demokratik süreci işleten partiler köklü geleneklere sahip olamıyor. Bunun iki sebebi, askerî müdahaleler ve parti kapatmalarıdır.

2) İki partinin kapatılması durumunda bir yandan "kuvvetler ayrılığı prensibi"nin bizdeki hiyerarşik yapısı düzelmeyecek, bu sayede yargı, "eşitler içinde birinci olma konumu"nu pekiştirmiş olacak, öte yandan çeşitli düzeylerde tartışmalara sebebiyet verecektir. Yargıya olan güvenilirliği bundan daha etkili bir faktör zedelemiş olamaz.

3) AK Parti'nin kapatılması kapatmaya mesnet teşkil eden "eylemsiz suç" bir ceza olarak sisteme girecek; "ifade özgürlüğü" parti kapatmalara dayanak gösterilecek; "din ve vicdan özgürlüğü"nün alanı biraz daha daraltılacak; laiklik bir inanç ve yaşama biçimi olarak İslam dinine alternatif algılanmaya başlanacaktır. Bunun toplumsal huzura getireceği ağır maliyeti tahmin etmek güç değildir.

4) Başörtüsü sorununun üstü kapatma örtüsüyle örtülecek; bu sorunu dile getirmek parti kapatmanın gerekçesi olarak öne sürülecek, yani siyasi çözüm aranması dahi suç sayılacak ve nihayet belki de "ek düzenlemeler"le başörtülülere karşı Güney Afrika tipi ayrımcılık (Aparthait rejimi) veya Hindistan tipi kast sistemi uygulanacak; kamusal hizmetler, statüler ve avantajlar başı açıklarla simgeleştirilen belli bir çevrenin imtiyazı ve anayasal hakkı olarak tanımlanacak. Nihayet bu telaffuz edildi. Bu sözler Zaman okurlarına yabancı değildir: "AKP'nin Türkiye'yi İran, Malezya ya da Ürdün'e çevireceği korkularını yayanlara karşı, bunların ağına düşen yurttaşların kaygılarını giderecek önlemler alabilir, örneğin başörtüsü yasağının kamu görevlileri ve reşit olmayan öğrenciler açısından devam edeceği güvencesini anayasa taslağına koyardı."

5) Kürt sorunu, bir kere daha askerî bürokrasiye havale edilip, salt güvenlik konusu olarak algılanmasına devam edilecektir. Kürtler, DTP'ye de AK Parti'ye de oy verseler temsil edilmeyecek, bekleyip yeni gelişmelere bakacaklardır. Eğer Kürtlerin zorlanarak CHP'ye veya MHP'ye oy vermeleri arzulanıyorsa, bunun boş bir arzu olduğunu belirtmek gerekir. Türkiye'nin can yakıcı iki sorunu "din ve vicdan özgürlüğünün korunması" ile "Kürt meselesi"dir. Parti kapatmakla bu iki sorun ortadan kalkmıyor, tam aksine daha derinleşerek, kanayarak toplumsal bünyeyi zaafa uğratıyorlar.

6) Dış politikada Türkiye, kapalı kapılar ardında verilen kararlara tabi olacak, bu arada bölgede taşlar yerinden oynar ve yeniden döşenirken pasif izleyici rolü oynamakla yetinecektir.

Her şeye rağmen bu trenin eninde sonunda rayına gireceğini söylemek lazım. Karamsar olmaya gerek yok. Pekiyi ne yapmalı? Her zaman bir yol vardır...

ZAMAN