Bir nokta koyalım: AK Parti yüzde 38'lik bir oranla ve ülkenin her yerinden topladığı oylarla hala açık ara birinci parti. Ana muhalefet partisi ise onun 15 puan gerisinde yüzde 23'le geliyor.
Ufukta erken seçim yok, erken seçim baskısına dair herhangi bir emare de yok…
Ne var ki şu da açık: AK Parti tüm bunlara rağmen Temmuz 2007 ile Mart 2009 arasından ciddi bir başarısızlık faturasıyla çıktı. Bu faturanın kalemleri arasında 2007 Temmuz seçimlerinin bir referandum seçimi olmasının, askerin siyasete müdahalesinin yarattığı kutuplaşmanın payı var, AK Parti'nin 2007 öncesi ve sonrasında Kürt politikasına yönelik tutturduğu dilin payı var, reformcu bir görüntü yerine merkezci bir imaj vermesinin payı var, Başbakan'ın çatışmacı dilinin etkisi var…
Bu açıdan bakıldığında sonuçlar iki anlamda memnuniyet vericidir.
Bir: İstikrar sürmektedir…
İki: Kamuoyu reformcu ve uzlaşmacı bir dil talep ettiğini açıkça göstermiş, bundan ve kendisinden uzaklaşana ceza kesmiştir.
Artık seçim sonuçları tartışmalarının yerini, seçim sonrası meselelerinin almasında fayda var.
Türkiye açısından hızlı bir maraton başlayacak…
Obama'nın gelişi, IMF ilişkileri, Kuzey Irak ve PKK meselesi, daha genel ifadeyle Kürt sorunu gündemin kaçınılmaz maddeleri…
Seçim öncesi ve sonrası arasındaki ilişki de aslında bu noktada karşımıza çıkıyor.
Seçim sonuçları atılan adımlar kadar kullanılan dilin, siyasi yaklaşımın, siyasi iklimin ne denli önemli ve belirleyici olduğunu gösterdi.
2007 yazı ile 2009 baharı arasına "çatışma ve güvenlik" mantığı egemen olmuştu. Başbakan Erdoğan Dengir Mir Fırat yerine Cemil Çiçek'i, Abdülkadir Aksu'yu bu koşullarda tercih etmişti.
Bu kaçınılmaz gündemde siyasi iktidar nasıl yol alacak, çatışma ya da uzlaşma, reformcu ya da güvenlikçi dil, hangisi tercih edilecek?..
Cemil Çiçek'in seçim sonrası yaptığı çıkış bu sorunun son derece önemli olduğunu gösteriyor.
Cemil Çiçek, hükümet sözcüsü, seçimin hemen ertesi günü, "DTP'nin Iğdır belediye başkanlığını kazanmasını bir güvenlik sorunu olarak ilan ediyordu.
Şöyle diyordu: "Türkiye'nin belirli bir bölgesinde DTP'den başka parti kalmadı. Iğdır'ı da aldılar, yani Ermenistan sınırındalar. AKP o bölgede sadece Mardin'i kazandı. Tamam, Ankara'yı aldık diye sevinebiliriz, CHP de İzmir'i aldık diye övünebilir. Ama bu kutlamanın Türkiye'nin güvenlik açısından sorunlu bölgesine yardımı olmaz. Oraya ayrıca dikkatle bir bakmak gerekir."
Cemil Çicek Adalet Bakanı olduğu dönemde İstanbul'da yapılacak bir toplantıyla ilgili olarak, düzenleyicileri meclis kürsüsünden "vatan haini" ilan eden, AK Parti'nin özgürlükçü istikametteki ilk duraklama işaretinin mimarı olan bir siyasidir.
Şimdi soru şudur:
AK Parti seçim sonuçlarını bu mantıkla mı değerlendirecektir?
Dahası seçim sonrası adımlarını bu mantığa, bu dile göre mi ayarlayacaktır?
Eğer durum buysa kaybeden ve eriyen sadece siyasi iktidar olmaz, Türkiye sorunlarının çözümü yolunda yakaladığı büyük konjonktürel bir fırsatı heba eder.
Eğer durum buysa Ergenekon davası bir süre sonra kimi uzlaşmalar içinde heba olur ve Türkiye bildik güç ilişkilerine geri döner.
Başbakan Erdoğan'ın önceki gün Londra'da gazetecilerin soruları üzerine Çiçek'e tepti gösterdiği, "Sınıra dayanmış', ne demek bu? Bu yaklaşım tarzı hoş değil" dediği söyleniyordu.
Bu tepkiler çok şey ifade etmez…
Başbakan, Çiçek meclisten ülkesinin öğretim üyelerine "vatan haini" derken de sözlü tepki göstermişti, hepsi o…
Esas olan, uzlaşmacı ve reformcu uygulamalar ve dile geri dönüştür…
Esas olan, siyasetin önemini kavramaktır.
Türkiye'de siyaset alanı ve fikri bu dönemde, özellikle 2. Ergenekon iddianamesinden sonra ve seçimlerle birlikte büyük bir psikolojik üstünlük kazanmıştır…
Unutmamak gerek…
YENİ ŞAFAK