HAMZA TÜRKMEN, MİT tartışmalarıyla birlikte sıkça iddialara konu olmaya başlayan AK Parti ile Hizmet/Cemaat arasındaki gerilimi yorumluyor:
Türkiye’de Muhalefetin Yeni Bileşenleri
Türkiye’de MİT müsteşarı ile TC özel savcıları ve bazı Emniyet birimleri arasında ciddi bir gerginlik ve çekişme yaşandı. Mevcut sistemin geleceği konusunda soru işaretleri oluşturan bu gerginlik, kimliklerini bu anayasal sistemin ölçüleri dışında oluşturan biz Müslümanları ne kadar ilgilendirmektedir?
Fikirde ve amelde ıslah ve inşa faaliyetleri Kur’an talebeleri için asıldır. Ayrıca yakın ve uzak çevremizde olup biteni takip etmek fıtridir; vahyin ve Nebevi Sünnet’in öğrettiği bir durumdur. Islah ve inşa ibadetimizde bağımsız-vesayetsiz bir yol haritası için çevremizdeki siyasi, kültürel ve ekonomik gelişmeleri doğru ve nesnel olarak kavramalı ve tutarlı içtihatlara ulaşabilmeliyiz. Türkiye’deki resmi kurumlar arasında yaşanan ve mevcut sistemin geleceği konusunda soru işaretleri oluşturan bu son gerginlik, en azından Türkiye’de yürüyeceğimiz yolun dikenli olup olmaması konusunda bizi ilgilendirmektedir.
Öncelikle söz konusu kriz Ak Parti aktörleri ve bürokratları arasında yaşandı. O zaman konuya Ak Parti’yi var kılan unsurları ve ittifaklarını gözeterek yaklaşmak gerekir.
Ak Parti’nin ve siyasi kodlarının biçimlendirilmesinde 1993’te Hayrettin Karaman’ın 12 kişilik ekiple hazırladığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Tayyip Erdoğan’a sunduğu “Siyasette Yol Haritası” raporunun oldukça belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Bu proje (Karaman, III-360, 2008, Haksöz, Sayı: 216) YMM çizgisinden gelen Ak Partili aktörlerin taşıdığı strateji ile de uyuşmaktaydı. Buna göre şartları “millileşmemiş”, normalleşmemiş bir Türkiye’de Batı egemenliğini aşacak yeni, milli, fıtri veya İslami bir dönüşüm gerçekleştirilemezdi (İnkılab İlmi, YMM’nin Stratejisi, 1970).
Ak Parti, Türkiye’nin dindarlaştırılarak, yerelleştirilerek normalleştirilmesini, yeniden inşasını ve küresel aktör olmasını isteyen güçlere veya bileşenlere (“eski Milli Görüşçüler, eski köktendinci ve radikal İslamcı kadrolar, cemaatler, tarikatlar, entelektüel kümeler, liberaller”) dayanarak kuruldu. Ancak bileşenlerden parti potansiyelini kendi önceliklerine göre yönlendirmek isteyenler, karşılarında hep Tayyip Erdoğan ve inisiyatifini buldu. Erdoğan inisiyatifi yeni bir düzene geçmek için öncelikle mevcut düzenin normalleştirilmesi aşamasını hep öncelikli hedef olarak gördü. Bu konuda İslamcı köklerinden gelen özlemlerine göre davranmadı, partinin kuruluş prensiplerinden kopmadı ve takiyye de yapmadı.
Türkiye’yi totaliter bürokratik yapısından uzaklaştırmak, Kemalist vesayeti geriletmek konusunda bazı mesafeler alındı. Verili sistemde ekonomik planda da ve dış siyasette de hissedilir başarılar elde edildi. Ergenekon soruşturması, sistemi normalleştirmek açısından önemli ve kararlılık isteyen bir teşebbüstü. Bu süreçlerde bileşenlerin dayanışması ön plandaydı. Ancak sistemin küresel aktörlere bağımlılığı Türkiye’nin daha birçok ciddi problemle karşı karşıya olduğu gerçeğini ikide bir gündeme getiriyordu.
Türkiye’nin normalleştirilmesi sürecinde asker ve yargı vesayeti geriletildi. Ama hala ekonomik başarının kapitalist kurallarla elde edilmesi temel bir problemdi. Türkiye’nin güvenliğini NATO ile paralelleştirmesi ve NATO’yu reddettiğinde güvenlik boşluğunu nasıl doldurabileceği veya reddedip edemeyeceği de temel bir problemdi. Kürt sorununun çözümünde iki tarafın da ulusal refleksleri aşıp aşamayacağı veya nasıl aşabilecekleri de temel bir problemdi; Uludere katliamı bu refleksleri bir kere daha hatırlatmıştı. Vd…
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...