Bugün Yeni Şafak gazetesinde “Biraz Aile, Biraz Hristiyan, Biraz Yahudi: Aile Davası” başlığıyla yayımlanan Ergün Yıldırım imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
Batı toplumlarında ailenin büyük bir bunalımdan geçtiğini gösteren çok kanıt var. Boşanma, evlilik öncesi ilişkilerin yayılması, evlilik dışı doğumun artışı, anne-babalık rollerinin kaybolması… İngiltere ve ABD’de bu konuda çok çarpıcı araştırmalar yapılıyor. Örneğin İngiltere’de çocukların yarısı 16 yaşına varmadan aile parçalanmalarıyla karşılaşıyorlar, ebeveynlerin boşanmasıyla yüzleşiyorlar. II. Dünya Savaşı’ndan önce çiftlerin 1/30 evlilik öncesi beraberliği yaşarken, şimdi bu oran 9/10’a varmış durumda. 30 yıl önce evlilik dışı doğum ayıplanırken, şimdi bir norma dönüşüyor. Sosyal Adalet Araştırma Merkezi’ne göre çocukların %46’sı evlilik dışı ilişkilerden doğuyor. Çocukların %70’i bir madde bağımlılığına yönelme içinde. %50’si olası alkol problemine sahip, %35’inin yetişkinlik döneminde işsizlikle karşı karşıya kalma olasılığı var. Merkezin direktörlerinden Duncan Smith, ailenin çöküşüne yol açan en büyük anahtar faktörün evlilik öncesi partnerlik yaşam tarzının yaygınlaşması olduğunu söylüyor. Evliliğin ve ailenin yaşadığı bu çöküşün, sosyal hayat için büyük bir tehdit olduğunu ve bunun önlenmesi için ailenin yeniden gündeme alınması gerektiğini vurguluyor.
ABD’de de ailenin durumu pek parlak değil. Bir araştırma merkezi, ailenin kötüye gidişatı konusunda 27 faktörden bahsediyor. Boşanma, evliliğin azalması, evlilik dışı ilişkiler, doğum oranının düşüşü, hane bağlamının azalışı, çocuk istismarı… Merkezin yaptığı araştırmaya göre ABD’de 25-34 yaş grubu arasında evlilik oranı %44.4 düzeyinde. Evli çiftlerin yarısından fazlası evlilik öncesi beraber yaşıyor. 1950’de genel evlilik oranı %78 iken, bugün %48 düzeylerinde. Üç çocuktan birisi babasız yaşıyor. 8 yaşın altındakilerin %20’si çocuk istismarına uğruyor. Hastalıkları Kontrol Merkezi’ne göre 2007 yılında her 1000 kadından sadece 69.3’ü doğum yapıyor.
Batı toplumları aile alanında yaşanan büyük bunalımlarla başa çıkmak için yeni araştırmalar, yeni siyasetler ve yeni projeler geliştiriyor. Bunlardan birisi de “inançlar arası aile” (interfaith family) projesidir. Bu proje yeni değerler ve yeni ilişkiler öneriyor. Buna göre yeni bir aile, yeni bir inanç üzerine kurgulanmak isteniyor. Bir bakıma melez kimlikler tartışmasıyla beraber melez aileler ve melez dinlerden bahsediliyor. Bu konuda Suzan Müller’in, İki Olmak: Bir İnançlar Arası Aileden İki Din Kucaklaşması (Being Both: Embracing Two Religions in One Interfaith Family) adlı kitabı oldukça şaşırtıcı. Hem kitabın hem de yazarın hikayesi çok ilginç. Müller, Yahudi bir baba ve Hıristiyan bir annenin çocuğu olarak ABD’de büyüyor. İki dine göre yetişiyor. Hem havraya gidiyor hem de kiliseye. Hem İsevi hem de Musevi. Kitabı da bu yaklaşım üzerine kurulmuş. Daha doğrusu, ABD’de çift dinli ailelerde yetişen çocukların hikayesinden yola çıkarak “çift dinli” ve “çift aileli” diyebileceğimiz yeni bir kuşaktan bahsediyor.
Aileler arasılık ve dinler arasılık projeleri yeni çift oluşumları haber veriyor. Aileler iki dinin bayramlarını kutluyorlar, mabetlerine gidip ibadetlerini yapıyorlar ve yine iki dinin eğitimini alıyorlar. Hatta inançlar arası eğitim programları da uygulanıyor. Dinlerarasılık (interfaith) ve aileler arasılık (interfamily) konusunda Washington DC’de bir de kürsü var. (Interfaith Families Project of Greater Washington adını taşıyor.) Bu program din adamları ve eğitmenler tarafından sürdürülüyor. Rev. Julia Jarvis ve Rabbi Harold White bunlardan iki önemli şahsiyet. Ms. Jarvis’e göre bu program aracılığıyla çocuklara Hıristiyan ya da Yahudi olma seçeneği sunuluyor. Yahudi din adamı, Rabbi Harold White de buna katılıyor ve ayrıca Yahudilerin böylece daha fazla çoğalabileceğine inandığını söylüyor.
Modern Batı ailesi, yaşadığı çöküşü durdurmak için heretik projeler peşinde koşuyor. Buradan selamete çıkmak zor. Çünkü biraz aile, biraz Hristiyan ve biraz Yahudilik ne aile, ne Hristiyanlık, ne de Yahudilik demek. Bu arayışlar insana bir harmoni vermez. Buradan çıksa çıksa parçalanmış benlikler çıkar.
Ailenin sonunu getirecek geç evlilikler, partner yaşamları, evlilik dışı doğumlar, boşanmalar Türkiye’ye de sirayet etmiş durumda. Hatta toplumu can damarından vuracak boyutlarda. Bir aile davası vardır bugün. Bu dava acilen çözüm beklemektedir. Bundan dolayı hem devlete hem de millete büyük işler düşüyor. Yeni sistemin en acil işlerinden biri bu davaya sahip çıkmak olmalıdır.