Kenan Alpay sunumunda özetle şu konulara değindi:
Toplumun en küçük yapı taşı olan aile müessesesinin oluşabilmesi için önce bu aileyi kurabilmek ve dolayısıyla Allah’ın bizlere olan “aranızda ki bekarları evlendirin” emrini uygulamamız gerekiyor. Burada bu emrin muhatabı toplumun belli bir tabakası değil, direkt evli olan müslümanlardır. Nitekim tüm cemaatler, vakıflar, dernekler kendi etki alanı içerisinde ki tüm bekar müslümanlara karşı bu anlamda sorumluluğu vardır. Geleneklerin, adetlerin katı kurallarının işletilmediği , merhametin, adaletin işlevsel hale getirildiği , merkezinde Allah'ın rızasının olduğu izdivaçla biten bu hayırlı süreçler, izdivaç sonrasına da huzur ve mutluluğu miras olarak bırakmaktadır.
Aile kurumuna gerekli önemi göstermek ve özellikle son yıllarda artan boşanma vakalarına karşı hem bireysel hem de toplumsal noktada gerekli tedbirleri almak kaçınılmaz bir gerekliliktir. Boşanma hadisesi olmamış ailelerde huzur var demekte pek doğru bir yaklaşım olmamaktadır, çünkü çeşitli nedenlerden dolayı boşanamayan ailelerde de , boşanmış ailelerin yaşadıkları sıkıntıların bir kısmı hali hazırda tahakkuk etmektedir.
Merhametten uzaklaşmak beraberinde sabır olgusundan da uzaklaşmamıza yol açıyor. “ Ben kimsenin ağız kokusunu çekemem” gibi bir duyguyla hareket ederek, anne baba başta olmak üzere büyüklere karşı bir tahammülsüzlük oluşuyor. Ana, baba ve akrabalarımızla bir araya gelebilme noktasında tüm fırsatları değerlendirmeli, seküler tarzda yaşamlarını idame eden insanların önemli bir kısmının yaptığı gibi bir araya gelmeye olanak sağlayan zaman dilimlerinin başına tatil ismini koyarak bir kaçış ya da kopuşun tarafı olmamak gerekir.
Normal şartlarda bayram dediğimiz zaman, kuranda sünnette olmasa bile kandil dediğimiz zamanlar akrabaların büyüklerin aranması, küçük bile olsa bir takım ikramların yapılması gibi aile ve akrabalık bağlarını güçlendiren salih ameller anlaşılırdı. Büyük küçük demeden bu bağları tahkim etmek ve korumak adına adım atmaktan çekinmemeli, peygamber efendimizin ifade ettiği gibi “ yarım hurma olsa bile sadaka veriniz ve kendinizi cehennem azabından koruyunuz” diyerek büyüklerimizle, akrabalarla ve dostlarımızla birlikte olabilmek ve bu duruma süreklilik kazandırabilmek için, her imkanı değerlendirmeliyiz.
Önce bu birlikteliğe kendi ailemizden başlamalı, teknolojinin bizi, aile bireylerimizi yalnızlaştırmasına izin vermemeli, tv başta olmak üzere, cep telefonlarına, tabletlere esir olmadan kaliteli zamanlar üretmeliyiz. Ailenizde oluşan bu sinerjiyi, akrabalarımız ve kardeşlerimizle olan ilişkilerimize yansıtmalı, tüm acı ve sevinç anlarında nasıl kişinin aile üyeleri yanındaysa, bizlerde mümin kardeşlerimizin böyle zamanlarda yanında olabilmeliyiz.
Sevgi ve muhabbet temelli eylemler ve amelleri yabana atmamak gerekir. Bu ülkede binlerce ilahiyatçı, psikolog, sosyolog var iken, acaba hepsi ailelerinde, akraba ilişkilerinde ideal iletişim biçimlerini kurabilmiş, ilişkilerini sağlıklı, sağlam bir temel üzerine inşâ edebilmişler midir? Bu sorulara evet diyemediğimize göre bilginin bu alanda başlı başına bir gücünün olmadığını görmemiz, sabır, merhamet, adalet ve sevgiyle ilişkilerimizi imar etmemiz gerektiğini unutmamamız gerekir. Bunu yaparken tüm nifak tohumlarına, karşı tarafın ilgisizliğine hatta net ortaya koyduğu olumsuzluğa karşın, iletişim kurmak adına ısrarcı olunmalı ve asla vazgeçilmemelidir.
Aile, akraba ve sosyal ilişkilerimizde fedakar, merhametli ve adaletli davranmamız bir müslüman olarak yaşadığımız toplumun ıslahı noktasında ciddi kazanımlar sağlayacak, bu ıslah çalışmamıza gözardı edilemeyecek derecede olumlu anlamda ciddi etkileri olacak, her şeyden önce bu gayret Allahın rızasını celbedecek bir duruş oluşturmamıza neden olacaktır.
Seminer soru-cevap, katkılar ile son buldu.