''Aile İlişkilerinde Vahyi Ölçü'' başlıklı konuyu işleyen Kemal Songür öncelikle insanın ve evrenin Allah tarafından yaratıldığını belirtti. Songür insanın dünyada imtihan olunması için yaratıldığını dolayısıyla ailesiyle ilişkilerinin de bu imtihan gerçeği içinde anlaşılması gerektiğini vurguladı. Her konuda olduğu gibi bu konuda da müminlerin kendilerine Allah'ın lütfuyla gönderdiği vahye göre davranması gerektiğinin altını çizen Songür konu hakkında özetle şunları anlattı:
1- Sorumluluğun ve Hesabın/Akıbetin Şahsiliği:
Kulluğun, sorumluluğun, mesuliyetin kendi nefsinden/ben'inden başlaması ve buradan hareketle dışımızda her ne varsa imtihan konusu edildiğinin bilincinde olunması. ''Allah'a ibadet edin ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın.'' 4/36 Bu ayetin içeriği vahyin merkezidir ve bütün nebilerin öncü/öncelikli davetleridir.
''Doğrusu, hiç bir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.''
''Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir.
Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.'' 53/necm/38..41
''Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.'' 41/46
Sorumlulukların yerine getirilmesi kaydıyla ebeveyn evlattan evlat da ebeveynden mesul değildir, mesuliyet sorumlulukların yerine getirilmesi ile sınırlıdır ve yerine getirilen görevlerin neticesinde evlat-anne-baba ve yakınların inkarı/tuğyanı kendilerini bağlamakta, dolayısıyla her nefis kendi hesabını vermektedir, yani Hz. Nuh'un oğlundan, Hz. İbrahim'in babasından mesul olmadığı ve sorumlu tutulmayacağı gibi. Resulullah da kızı Fatıma'ya yaptığı nasihatle imtihanın şahsiliğini şu cümlelerle hatırlatmaktadır. ''Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Kendini ateşten koru! (Babanın peygamber olduğuna güvenme!) Çünkü ben, vallahi Allah'tan sana ulaşacak bir cezanın önüne geçip de seni koruyamam.'' (Buhari ve Müslim)
''Biz, her insanın kuşunu (işlediklerini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız.
'Kendi kitabını oku; bugün nefsin hesap sorucu olarak sana yeter.'
Kim hidayete ererse, kendi nefsi için hidayete erer; kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiç bir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Biz, bir elçi gönderinceye kadar (hiç bir topluluğa) azab edecek değiliz.'' 17/isra/13..15
''Ey insanlar, Rabb'inizden korkup-sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilecek (durumda) değildir. Şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.'' 31/lukman/33
''Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden ve babasından, Eşinden ve çocuklarından,
O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır.'' 80/abese/34...37
''(Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, Ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiç biri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:'' 70/mearic/10...15
2- Her Şeyin Hayrını Allah'tan İstemek:
Her şeyin Allah'tan istenileceğinden hareketle salih ve hayırlı evlatlar bahşetmesi için duada bulunmak tıpkı Hz. İbrahim gibi ''Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) bağışla.''
Acziyetini/haddini bilen bir kulun bir nebinin duası böyle olur ve takipçilerinin duası da böyle olmalıdır, çünkü müminler her an yaratmakta olan Allah'a iman etmektedirler.
Seküler/haddi aşan ve kendini müstağni gören zihinlerin yaklaşımı ise adeta bir eşya yapar gibi, bir çanak çömlek yapar gibi ''çocuk yapalım'' deyimi ile özetlenen ve yaratılışının nasılını, nedenini, sonlanmasını, akıbetini gözardı ederek inşa etmeleridir. Bir de küstahlaşarak sahip olduklarını bir veren varsa eğer?! bunu zaten hak edenleriz demektedirler. ''Ayetlerimizi inkar edip, bana: 'Elbette mal ve çocuklar verilecektir' diyeni gördün mü?'' 19/77 Mekke cahiliyesinin önde gelen şairlerinden ve de zenginlerinden Velid bin Muğire on iki erkek çocuk sahibiydi ve bununla çokça övünmekteydi, o da kendisine verilenleri bir hakediş olarak görüyordu. Tabi hesap gününde ''eyvahlar bize'' feryatları onları beklemektedir!
Anne-baba ve evladı da var eden (42/49,50) Rahman'dır, dilerse bahşeder dilerse erteler ya da hiç vermez.
Nebilerin ve salih kulların duası/önceliği SALİH evlatlar istemesidir ve ''beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut'' (14/35) dualarıyla bahşedilen evlatların Allah'a adanmasıdır.
3- Hem Kendimiz Hem Sevdiklerimiz İçin Önceliğimiz Ateşten Koru(N)Maktır:
Kendimize ve sevdiklerimize göstereceğimiz en büyük yarar/hayır ateşten korunmaktır/korumaktır. ''Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır;'' 66/tahrim/6
Sevginin, kollamanın, korumanın, iletişimin ve müdahale edebilme ihtimalinin/fırsatının en yoğun yaşandığı-yaşanabildiği muhataplar öncelikle anne, baba, evlat ile başlayan yakınlarımızdır, dolayısıyla ''(Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyar.'' 26/şuara/214 ilahi hitabı gereği en yakınlarımızdan başlayarak yegane kurtuluşun olduğu yer olan vahyin gölgesine davet etmektir.
Yakınlığı, aidiyeti, korunaklığı ifade etme biçimlerinden en öne çıkanı ''çocuklarım(ız)'' hitabıdır, bu hitabın içinde koruma, kollama, sevgi, varislik, fedakarlık gibi sahiplenmeye dönük yaklaşımlar söz konusudur, kan bağı ile sahip olunan çocuklar doğal olarak sahiplenilir, fakat kan bağı olmayanlara yönelik ''çocuklarımızdan ayrı tutmayız'' ya da ''çocuklarımız gibi görürüz/tanırız/severiz'' ifadeleri sahiplenmeyi, kol kanat germeyi ve kefaleti/desteği içinde barındıran hitaplardır. Buradan hareketle yakın tanış olmanın/bilmenin örneklendirmesini Rabbimiz ''çocuklar'' tanımı üzerinden vermektedir ve tanımıyorlar gibi davranmamaları için kitap ehlini uyarmaktadır.
''Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır.'' 6/20
Yine Rabbimiz, ''çocuklar'' tanımı-tasviri üzerinden yakınlığın kotarılamayacağını yine ehli kitap üzerinden bildirmektedir;
''Yahudi ve Hristiyanlar: 'Biz Allah'ın çocuklarıyız ve sevdikleriyiz' dedi. De ki: 'Peki, ne diye sizi günahlarınızdan dolayı azablandırıyor? Hayır, siz O'nun yarattığından birer beşersiniz. O, dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır. Son varış O'nadır.'' 5/18
Allah'ın sevdikleri, korudukları, mükafatlandıracakları kullar arasına girebilmek için tevhidi bir imanla takvayı kuşanmak gerekmektedir. Kitap ehli ''çocuklar'' tanımı, benzetmesi üzerinden Allah'a iftira atarak azabı celbetmekteler, çünkü Allah'ın çocuklarıyız benzetmesiyle Allah'a çocuk isnat etmek gibi korkunç bir sapkınlığa düşmekteler hem de Allah'ın kitabını ve elçisini gözardı etmelerine rağmen Allah'ın sevdikleriyiz diyerek gülünç ve zelil duruma düşmekteler.
4- Allah'a Kulluk Ve Anne-Babaya Vefa İle İyilikte Bulunmak:
Allah'a kulluktan sonra ve onun gereği olarak anne babaya iyi davranmak emredilmekte, emredilen bu davranışın da ''öf'' bile deme ve asla ''azar dili'' kullanma şeklinde muhteşem bir içerikle/özetle uyarılmaktadır. ''Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: 'Öf' bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger ve de ki: 'Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse Sen de onları terbiye et.'' 17/23,24
Anne ve babaya her daim güzel söz söylenilmesi ve vefa duygusuyla acıyarak alçak gönüllülük kanatlarının gerilerek hidayet üzre olmaları/kalmaları ve esirgenmeleri için dua edilmesi istenmektedir.
''Vefa imandandır'' hadisinden hareketle vefa gösterilmesi gerekenlerin ilk sırasında anne-babanın geldiği aşikardır. Hatta bu sıralamada anne 3-1 öndedir.
Resulullah'a sorulur; insanlar arasında kendisine en iyi davranmam gereken kimdir? Resulullah cevap verir; annen sonra annen sonra annen ve sonra baban.
''De ki: 'Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın. Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz.'' 6/151
5- Hz. Lokman'ın Evladına Ve Bütün İnsanlığa Nasihatleri:
Evlat ve ebeveyn ilişkisine dair çok özet ve muhteşem nasihatler öbeği/örneği olan lokman suresinin 13 ve 21 arası ayetlere kulaklarımızı/yüreklerimizi verelim:
''Hani Lukman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; 'Ey oğlum/oğulcuğum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.'' 31/lukman/13
Hz. Lokman'ın evladına yönelik bu nasihatı ve nasihatlerin sıralama ve önceleme biçimi kıyamete kadar iman iddiasında bulunan bütün ebeveynlere ışık tutmaktadır.
Ya büneyye/ey oğulcuğum ifadesi evlada duyulan sevginin, ateşten sakındırma adına duyulan endişenin, korumaya/kollamaya yönelik baba şefkatinin dışa vurumudur.
Evladın muhatap yerine konularak değer verilmesi ve verilen değerin evlat tarafından hissedilmesi ve de nasihatın bu hissiyatın üzerine inşa edilmesi gerektiğidir. Dikkate alındığını ve değer verildiğini hisseden her evlat ebeveynini daha bir dikkatle dinleyeceği aşikardır.
Ateşten korunmanın ilk şartı ve affedilmeyeceği ilahi öğreti tarafından ilan edilen şirkten beri olmaktır. (''Hiç şüphesiz, Allah, kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.'' 4/116) Bunun içindir ki, ahireti dikkate alan bir kulun şiddetle kaçınması gereken bir nasihatle başlıyor Hz. Lokman; 'Ey oğlum/oğulcuğum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.'' Çünkü şirk başlı başına büyük bir zulümdür ve şirki zihinler bütün hayasızlıkların, adaletsizliklerin, vahşetlerin, zulümlerin, egoizmin, kısaca bütün olumsuzlukların üretim merkezidir. Aslında şirkten uzak durmak bütün olumsuzluklardan uzak durmanın-durabilmenin ön şartıdır.
Hz. Lokman'ın özelde oğluna genelde bütün insanlığa hitap eden nasihatleri şöyle devam eder:
''Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah latif olandır, (her şeyden) haberdardır.'
'Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma'rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
'İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.'
'Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.'' 31/16..19
6- Allah'a Şükrün Arkasından Anne-Babaya Şükretmek:
Anne ve babamız, dünyaya gelişimizdeki sebep (külli şeyin sebebe/herşeyin sebebe bağlı kılınışı) kılınanlarımızdır, onların çocukları üzerindeki hakları çoktur ve bunun için ilahi beyana/uyarıya konu olmaktadır. Anne ve baba hakkının ne kadar önemli olduğuna
(kendine şükredilmesinden hemen sonra ebeveyne şükredilmesini isteyerek) Rabbimiz şu hitabıyla işaret etmektedir. '' Hem bana, hem anne ve babana şükret'' 31/14
Anne ve babaya karşı iyilikle davranılmasını tavsiye eden Rabbimiz bunun nedenlerini ve öne çıkan muhteşem fedakarlıklarını özetleyerek açıklamıştır. ''Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. Hem bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır.'' 31/14
Şefkatle yoğrulmuş fedakarlıkların zirvesi olan anne ve babanın durumunu her insan bilmektedir/görmektedir/yaşamaktadır, yani bu durum ilmel-aynel-hakkel yakin olarak insanlık tarihi boyunca yaşanagelmiştir ve son saate kadarda yaşanacaktır.
7- Allah'a Masiyet Konusunda Kullara İtaat Yoktur:
Allah'a masiyet konusunda kullara itaat yoktur (Buhârî, Cihâd 107) gerçeğinden hareketle ne emir sahiplerine (nisa 59 ayeti de ''sizden olan'' emir sahiplerine gösterilecek itaatin şartını Allah'a ve resulüne itaat ve sadakat şartına bağlamış ve masiyet söz konusu olduğunda itaatin asla söz konusu olamayacağı gerçeğini bize göstermiştir.) ne de anne-babaya ''Allah'a masiyet'' konusunda itaat yoktur.
''Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.'' 31/15
''Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim.''29/ankebut//8
Mümin bir evladın anne babasına karşı hiçbir zaman erteleyemeyeceği sorumluluğu ''dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin)'' ilahi beyanı gereği onlara bakması ve ihtiyaçlarını gidermesidir. Anne babaya gösterilecek itaatsizlik sadece Allah'a masiyet konusunda geçerlidir ve zorunludur.
8- Allah'a Masiyette Bulunan Anne-Baba-Evlat Da Olsa Bağışlanmaları İçin Değil Hidayetleri İçin Fiili Duada Bulunmak:
Kafir/müşrik anne-baba-evlat ve yakınlarımız için Allah'tan bağışlanma dilememiz yasaklanmıştır, onlar için hayatta oldukları sürece hidayetlerine yönelik fiili dualarda bulunmamız, hakikati görmelerine dönük çaba sarfetmemiz gerekir, inkarlarında israr ederek bu dünya hayatından ayrıldıklarında onlar için af dilenilmesi söz konusu değildir ve bu zaten işe yaramayacaktır. Bir resul olan ama aynı zamanda babası için endişelenen bir evlat haleti ruhiyesiyle babası için bağışlanma dileyeceğini söyleyen Hz İbrahim'in ''(İbrahim:) 'Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır' dedi.'' 19/47 bırakın duasının kabul edilmesini, inkarında ısrar eden babası da olsa onun için bağışlanma dilenemeyeceği hatırlatılarak bundan men edilmiştir.
''Kendilerine onların gerçekten çılgın ateşin arkadaşları oldukları açıklandıktan sonra -yakınları dahi olsa- müşrikler için bağışlanma dilemeleri peygambere ve iman edenlere yaraşmaz. İbrahim'in babası için bağışlanma dilemesi, yalnızca ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. Kendisine, onun gerçekten Allah'a düşman olduğu açıklanınca ondan uzaklaştı. Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu.'' 9/tevbe/113,114
Müminlerin duasının nasıl olacağını elçileri üzerinden örneklendirerek beyan etmekte olan Rabbimiz Hz. İbrahim'in dilinden şu muhteşem duayı bizlere salık vermektedir.
''Rabbim, beni namazı(nda) sürekli kıl, soyumdan olanları da. Rabbimiz, duamı kabul buyur. Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün, beni, anne-babamı ve mü'minleri bağışla''14/ibrahim/40-41
9- Sevdiklerimizin Aleyhinde Bile Olsa Adaleti Ayakta Tutmak:
Adaletin ayakta durması-tutulması için her zaman ve zeminde adil şahidler olmak ve asla sözü eğip bükmemek, bunun kendi aleyhimize, anne baba ve yakınlarımız aleyhine bile olsa.
''Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.'' 4/nisa/135 ''Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin.'' 6/152
10- Kafir/Müşrik Anne-Baba-Evlat Ve Yakınlarımız Da Olsa Sevgi/Dostluk/Sırdaşlık Bağı Kurmamak:
Sevgi, dostluk, sırdaşlık, güven, itminan, bütün bunlar iman edenlerin birbirlerine karşı candan/yürekten besleyebilecekleri ve karşılık bulabilecekleri değerlerdir. Bu değerlerin kıstası iman kardeşliğidir ve bu kardeşliğin belirleyeni Allah'a ve ahiret gününe iman etmektir, Allah'a ve hudutlarına sadakat göstermeyenlere karşı (bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun) bu değerlerle yaklaşılması hem aşağı/alçak olanları yüceltmek hem de yüce olana saygısızlık etmektir, çünkü Allah'a ve elçisine baş kaldıranlar/meydan okuyanlar şeytanın yoldaşlarıdır ve şeytanın yoldaşlarına karşı sevgi/dostluk/sırdaşlık kurmak şeytanı dost edinmek demektir.
''Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orada süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.'' 58/22
Bu ayette yasaklanan candan/yürekten bir muhabbetle ilişki kurmak ve sevgiyle dostlukla bağlanmak, sırdaş olmaktır. Anne-baba-evlat ve yakınlara karşı iyilik yapılması, adaletle davranılması, hakikatle karşılaşmalarına vesile olmak adına yumuşak dil/davranış ile yaklaşılması, hayatın idamesine dönük ihtiyaçlarının karşılanarak hizmet edilmesi asla men edilmemektedir.
Hatta adaletle, iyilikle yaklaşılması gerekenleri anne-baba ve yakınlarla sınırlı tutulmaması ve genele şamil kılınması, ancak din konusunda savaş açanları ve yurtlardan sürgüne zorlayanları dost/veli edinilmesi yasaklanmıştır.
11- Anne-Baba-Evlat Ve Doğal Varislik:
Eşler birbirlerinin ve ebeveynlerinin, çocuklar da onların varisleridir. Varis ol(un)mak hem vahye göre hem de insalık tarihi boyunca vahyi gözardı edenler tarafından da genelde bir hak olarak görülegelmiştir. ''Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir hisse vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de bir hisse vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir hisse vardır.'' 4/7
Sahip olunan mal aynı zamanda miras konusudur, yani herkes bir şekilde az/çok malın ya mirasçısıdır ya da miras bırakanıdır, malın asıl sahipliği onu Allah için harcamış olmakla mümkün hale gelebilmektedir, Allah için harcanılmayan mal ile ilgili sahiplik iddiası söz konusu olamaz, çünkü kişi öldüğü zaman malını yanında götürememekte (yani kefenin cebi bulunmamakta!!!) ve zorunlu olarak varislerine bırakmaktadır, işte bu durumu Hz. Nebi a.s nede güzel dile getirmiştir:
''Resulullah (s.a.v) sahabelerine hitaben; siz kendi malınızı mı seversiniz varislerinizin malını mı seversiniz? Sahabeler cevaben kendi malımızı severiz ey Allah'ın resulü derler, Resulullah, sizin kendi malınız Allah için verdiklerinizdir/harcadıklarınızdır, geride kalanlar varislerinizindir der.''
Yukarıdaki Resulullah'ın nasihatini şöyle anlıyoruz; mü'minler örneğin, ceplerindeki yüz liranın yirmi lirasını verdikleri an kendilerine ait olan ya da sahip oldukları miktar yirmi liradır ve o verilen yirmi liraya benim diyebilirler, sahiplenebilirler, geride kalan 80 lira kendilerine ait değildir yani varislerinindir, çünkü her an her saniye ölüm kapıdadır. Ne zaman öleceğini bilmeyen-bilemeyen mü'minler ahirete dönük teyakkuz halinde olmalılar. Ahirete götüreceğimiz-göndereceğimiz Allah için yaptığımız infaklarımızdır ve salih amellerimizdir.
Seminer sorulan soruların cevaplanmasıyla sona erdi.