Demokratik Toplum Partisi Grup Başkanı Ahmet Türk'ün Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne ait internet sitesinde yayınlanan 'Silahlı çatışmalar Kürtlere zarar veriyor… Barış için bir adım atılsın, gerekirse PKK'ya da karşı çıkarız…” yolundaki sözleri büyük yankı uyandırdı. Türk'ün Bugün gazetesine verdiği beyanat ise maalesef fazla ilgi görmedi. Halbuki bu beyanatta meselenin çözümüne işaret eden çok önemli ipuçları var.
Okuyalım: “PKK ya da Kürt sorunu Türkiye'nin sorunu. Ortak akıl ile çözülür. Kürtlerin Türkiye'den kopma ayrılma gibi bir faaliyeti yok. Ortak akılla hem demokrasiyi geliştirecek hem de kendi yurttaşlarını kucaklayacak demokratik proje konulmalı. Hükümetin, PKK'nın, Kürtlerin, herkesin ikna edilmesi gerek. Bunun zemini var. Sivil demokratik çözüm olmazsa eve dönüş çağrısının ne anlamı olur? İnsanların evden çıkış nedenleri ortadan kaldırılsa hazırız diyecekler. Eve dönüş nedir, cezaevi mi? Gelip cezaevinde mi yatacaklar. Kafamızda harita yok… Eyleme katılmayanlar geldiler, bir süre sonra serbest bırakıldılar. Peki yönetim kadrosu, ismi öne çıkan, eylemlerde ismi öne çıkanlar ne olacak? Bütün bunların netleşmesi gerek. Toplumda öfke olacaksa farklı formüller bulunur. Türkiye'ye gelmeden farklı yerler için bu tartışılır. Çözme niyeti gösterilsin. Toplum buna hazır değilse, psikolojik hazırlık süreci, mahalle baskısını ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için de esnek davranmak gerekir… Alt yapısı hazırlanmadan tabii meseleyi çözmek mümkün değil. Yeni bir kucaklayıcı mantık, siyaset gerek…”
Önümüzdeki dönemde gündeme gelmesi beklenen “Eve Dönüş Yasası”yla ilgili zihin jimnastiklerinde hep “eylemlere karışmamış örgüt mensupları” üzerinde durulduğu için, Ahmet Türk, “eylemlerde ismi öne çıkanlar ne olacak?” diye soruyor. Sahi, onlar ne olacak? “Savaşa devam” demekten başka seçenek bırakılmayacak mı onlara? “İsterlerse teslim olmasınlar; Barzani ve Talabani ile safları sıklaştırmamız sayesinde Kuzey Irak'ta manevra sahası bulamayacaklar” deyip geçebilir miyiz? Onları PJAK'a katılıp komşumuz İran'ı vurmaya -ve Türkiye cephesine dönmek için Kuzey Irak'taki şartların değişmesini beklemeye- sevk etmek akıl kârı olur mu?
“İyi ama bu katilleri aramıza nasıl alacağız? Sıradan militanlar bir yana, lider kadronun Türkiye'de serbestçe dolaşıyor olmasını şehit analarına nasıl anlatacağız?” diye sorulabilir. Türk, bunun cevabını olabildiğince açık bir şekilde veriyor; “Toplumda öfke olacaksa farklı formüller bulunur, Türkiye'ye gelmeden farklı yerler için bu tartışılır. Çözme niyeti gösterilsin.” Evet, sorunu çözmeye azmedildiğinde illa ki bir yol bulunur. Yaralar sarılıncaya kadar İtalya veya Almanya'da geçici ikamet şartı ileri sürülebilir mesela.
Peki yaralar nasıl sarılacak? Her şeyden evvel devletin -bilhassa Türk Silahlı Kuvvetleri'nin- PKK'yı doğuran sebeplerle ilgili dört başı mamur bir özeleştiri yaparak, Kürt meselesinde yeni bir sayfanın açıldığını inandırıcı bir şekilde ortaya koymasıyla sarılacak. Basın-yayın organlarına da büyük iş düşüyor. Devlet geçmişteki hatalarından ötürü pişmanlık bildirirken yüksek tirajlı gazeteler ve “reyting” rekorları kıran televizyonlar da Diyarbakır Cezaevi'nde Kürtlüğün nasıl bir şiddetle tahkir ve tezyif edildiğini ve hem tutukluların hem de onların yakınlarının nasıl intikam yeminleri etmeye sevkedildiğini anlatsın, PKK'ya devlet eliyle nasıl asker yetiştirildiğini göstersin, sonra da tek parti dönemindeki Kürt isyanlarının Demokrat Parti iktidarında nasıl şıp diye kesildiğini hatırlatarak “Şeyh Said'in torununun milletvekili yapılması gibi küçücük bir jest ateşkese yetmişti” desin, çatışmaya değil uzlaşmaya çanak tutsun, Türkiye'deki hava tamamen değişir… Her iki taraftan yakınlarını kaybedenler bağırlarına taş basıp yeni bir gün için Besmele çekerler… Sorunlarımızı doğru dürüst konuşabileceğimiz bir vasat oluşur….
Ahmet Türk'ün Bugün gazetesine verdiği beyanattaki şu sözler de kayda değer: “DTP olarak etnisite üzerinden siyaset yapmıyoruz. Etnisite üzerinden siyaset yapmak halkları karşı karşıya getirmektir. Kürtler tarih boyunca Türk halkı ile çok yakın yaşadı. Tarih boyunca Kürtler önce Selçuklu, sonra Osmanlı'dan yana tavır geliştirdi. Tarihi bir bağ var… Türkler ve Kürtler bin yıldır birlikte yaşıyor. İsyanlar olmuş ama halklar arası düşmanlık gelişmemiş…” Bu sözler bir iyi niyet beyanı olarak okunmalı ve karşılıksız bırakılmamalı.
Kuzey Irak'taki Bölgesel Kürt Yönetimi ile münasebetlerde yeni bir sayfanın açılmasını sevinçle karşılıyor ve aynı basiretin Türkiye içinde de gösterilmesini temenni ediyoruz.
Yeni Şafak gazetesi