HAKSÖZ-HABER
Taşgetiren yazısının sonunda "...Ak Parti'nin orasına burasına sıvanmaya çalışan insanların, buldukları her platformda, üstelik “islamcılar” diye toptancı bir tanımlamayla bir grup insanla ilgili tezvirat ürettiklerini görüyorum. Bu tezvirat Ahmet Taşgetiren'i de hedef alıyor."diyor ve ekliyor "Referandum ortamında bunlar, saf bozucu bir misyonun uzantısı olmasınlar..."
***
Kendimi anlatmak...
Ahmet Taşgetiren I Star
1969'dan beri yazıyorum.
Yeniden Milli Mücadele'de yazdım.
Bayrak'ta yazdım.
Pınar dergisinde,Türk Edebiyatı'nda yazdım.
31 yıldır Altınoluk dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyorum. Her ay yazıyorum, kapak gündeminin belirlenmesine katkı sunuyorum.
10 yıl Yeni Şafak'ta yazdım.
Bugün'de yazdım.
Aksiyon'da yazdım.
Star'da yazıyorum.
Yüzlerce mülakat verdim.
Televizyon programlarına katıldım.
28 Şubat günlerinde Kanal 7'de “Günün yorumu”nda konuştum.
Burç FM'de yorum yaptım.
Halen Erkam Radyo'da her sabah “Medya ve Gündem Analizi” programında gündemi yorumluyorum.
Anadolu'da, Avrupa'da binlerce konferans verdim.
Türkiye'nin sancılı yılları bunlar. “Sistem Sancısı” diye kitaplaştırdım ben bu döneme bakışımı. Tek Parti dönemi dahildir bu sancı sürecine. Sancının ana ekseni Din - Devlet - toplum ilişkisinde dengeyi bulamamaktır ve bu sancıdan en büyük pay, bu ülkenin dindar toplum kesimlerine düşmüştür.
Bu sistem sancısını, daha İmam Hatip yıllarımda gördüğümü ve ona karşı ne yapılabileceği üzerinde düşündüğümü, o yıllardan beri beni tanıyanlar bilir.
Bütün bu yazı - konferans vs. hayatımda çabalarımın hem içerde hem küresel çapta “Müslümanın - milletin hukukunu savunmak” ve sistem sancısının izalesi için çaba göstermek olduğunu yine bana bütüncül olarak bakanlar görecektir.
Siyasetle içine girerek ilgilenmedim. Ama “Sistem sancısı” üzerine kafa yorup, bu sancının dindirilmesi gibi bir misyonu benimseyen kişinin kendisini siyasetten tecrit etmesi mümkün mü? Tabii ki siyaseti yazdım, konuştum. Ama bir yanım hep, İslam'ın değerler dünyasının topluma taşınması derdi oldu.
Siyaset yazarken, hassasiyetim hiç şüphesiz “Bizim sesimiz” dediğimiz çizgilerin desteklenmesine büyümesine, sağlıklı gelişmesine katkı çerçevesinde oldu.
Ben bu ilişkiyi, iki boyutta gördüm hep.
- Destek.
- Murakabe.
Desteği de murakabeyi de, pozitif bir ilişki, bir katkı ilişkisi olarak gördüm. İlişkiyi “mutlak destek” boyutunda görenler zaman zaman yadırgadılar. Tepkilere alışkınız. Tepkiler siyasetçilerden geldi, amigolardan geldi. Bir siyasetçi bir gün aradı, “Sizin yazılarınız partinin derinliklerine ulaşıyor, insanlar etkileniyor, daha sınırlı eleştirseniz” dedi. Eleştiri için eleştirmedim hiçbir zaman. Ayrıca, kendi dünyamın siyasi hareketlerine hep ölçülü ve kendi kendimi tashih ediyormuş gibi bir hassasiyetle eleştiriler yönelttim. Sonra, birçok siyasetçinin, zaman içinde eleştirilen çizgiye geldiğini de gördüm.
Ben siyasetçilerin, eleştirilerden bile yararlanmaları gerektiğini düşünürüm ve bana göre, yanlış yapmaktan kaçınan siyasetçiler, eleştirilerden de yararlanırlar.
Ne diyeyim, Ahmet Taşgetiren'i anlatmaktan, yani kendimi anlatmak zorunda kalmaktan haya ediyorum. Böyle bir yazıyı, “Yani Ahmet Abi, hocam, buna neden ihtiyaç hissediyorsunuz ki” diye soracak pek çok insan bulunduğunu da biliyorum. Ama bir süredir, bunca zaman içinde nerelerde dolaştıkları bilinmeyen ve bugün hasbelkader Ak Parti'nin orasına burasına sıvanmaya çalışan insanların, buldukları her platformda, üstelik “islamcılar” diye toptancı bir tanımlamayla bir grup insanla ilgili tezvirat ürettiklerini görüyorum. Bu tezvirat Ahmet Taşgetiren'i de hedef alıyor. Bazıları, benim de zaman zaman rica - minnet davet edildiğim TV ekranlarından Ethem Sancak'a seslenip “Niye hala Star'da yazdırıyorsun ki” diye soruyor. Sosyal medya diye bir çamur deryası var zaten, oranın trolleri dolu dizgin.
Sormak geliyor içimden:
Abdullah Gül'ün hukukunu Abdullah Gül mü savunmak zorunda kalmalıydı?
Ahmet Davutoğlu'nun hukukunu Davutoğlu mu savunmak zorunda kalmalıydı?
Burada bir dünya insan sayarım, hepsi saldırıya hedef.
Dostluk – kardeşlik hukuku ile anlatmakta zorlanıyorum, bari şöyle diyeyim:
Referandum ortamında bunlar, saf bozucu bir misyonun uzantısı olmasınlar...