Ahmet Kaya'ya Ödül mü, Kemalist Sanat(çıy)a Şamar mı?

Ahmet Kaya “kimliğimi kimse içimden söküp alamaz” tarzı beyanlarla Zülfü Livaneli, Edip Akbayram, Onur Akın gibi sol maskeli Kemalizmin temsilcilerinden biri olmadığını ortaya koyduğu için lanetlenmiştir.

Ödül mü, Kemalist Sanat(çıy)a Şamar mı?

Kenan Alpay

Devlet’in dünden bugüne tarih, dil, kültür, edebiyat ve sanata ne gibi misyonlar yüklediğine dair tartışmalar hiç kesilmedi. Fakat genel olarak bu sayılanların her biri resmi ideoloji ve iktidar sınıflarına hizmet ettiği oranda makbul, tersi durumlarda ise muzır sayıldı.

Çünkü devlet (özellikle modern ulus devlet) siyasete bitişik nizam konumlandırmak istediği kültür ve sanatı makbul vatandaş üretimi için maddi ve manevi kanallardan destekledikçe bekasını temin edebileceğine mutlak surette inanmıştı.

Hepimizin malumudur: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi müesseseler Kemalist Cumhuriyet açısından en başta kültür ve sanata kaynaklık eden dil ve tarih üzerinde kurulacak tasallutu işaretlemiştir. Belki bu düzeyde değil ama devlet bu tasalluta paralel bir biçimde, kendileriyle organik ilişki kurduğu kimi sanat dalları ve sanatçılardan da aynı fonksiyonu icra etmesini bekledi. Bu sebeple kimi resmi kimiyse gönüllü “devlet sanatçısı” figürünün temsil ettiği şey müesses nizam yani laik-ulusalcı Kemalist kimliğin hizmetine bile isteye koşulmaktı.

Farkına Varıldı Çünkü Başkaldırdı

Uluslararası düzeyde Nobel ne kadar ideolojik ve konjonktürelse Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Ödülü olarak verilenin de en az o düzeyde ideolojik ve konjonktürel olduğunu söylemek durumundayız. Ama buna rağmen bu yıl Ahmet Kaya için verilen ödülün sembolik değerinin çok üstünde bir anlama sahip olduğu da inkâr edilemez. Çünkü Ahmet Kaya gerek askeri, siyasi, iktisadi ve bürokratik devlet sınıfları ve gerekse bunların uzantısı devlet sanatçıları tarafından en iğrenç psikolojik savaş yöntemleriyle çiğnenip yok edilmek istenmiş bir insandır. Ancak çiğnenip yok edilmek istenen şey esasen Ahmet Kaya’yla sınırlı değildir.

Cumhurbaşkanı Gül’ün bu yılki müzik ödülünü Ahmet Kaya için takdir ederken kullanmış olduğu ifade şuydu: "Müziği, yorumu ve söylemiyle farklı görüşlerden çok sayıda insanı biraraya getirdiği gerekçesiyle müzik alanında merhum Ahmet Kaya’ya verilmesini uygun görmüşlerdir." Ancak hemen herkes gayet iyi biliyor ki Ahmet Kaya bu ülkenin yakın siyasi tarihinde müzik ve sanattan çok daha fazlasını temsil ediyordu. Bu hem onu sevenler nezdinde böyleydi hem de ona düşmanlık besleyenler nezdinde.

Kendisinden önce pek çok insanı olduğu gibi Ahmet Kaya’yı da lince tabi tutan iradenin kaynağı neydi? Laiklik ve milliyetçilik adına Müslüman bir halkın dinini ve etnik kimliğini Türkçü-Atatürkçü ideoloji ve iktidar sınıflarının emir ve görüşleri doğrultusunda inkâr ve asimilasyona tabi tutanlardı elbette. İşte bu ideoloji ve sınıflar eliyle Ahmet Kaya yok sayılan, inkâr edilen ve kötülükle eşleştirilen bir halkın sesi-soluğu olma ısrarı sonucunda kurban edildi.

Yazının Devamı…

Yorum Analiz Haberleri

Laiklerin maneviyat arayışı
Fitneden daha kötüsü fitneye meftun olmaktır
Diyarbakırlı Ziya Gökalp’e kulak verilseydi..
“Süreç ve Esenyurt aynı sayfada değil”
Zulme sessiz kalmak en kötüsü...