Geçen hafta ismini ilk kez, ölümü münasebetiyle medyadan duyduğum Defne Joy öldü.
Hadisenin unsurları alkol, eğlence, "aşk, seks, aldatma" ve nihayet ölüm. Aslında bir kısım medya için bir dizi ve ağır olacak ama, en azından on yıl öncesine kadarki Ahmet Altan için de bir roman konusu değil mi?
Ahmet Altan, Defne Joy'un ölümü öncesi haftayı, hükümetin çıkardığı alkol satın alma yaşını sınırlayıcı yönetmelik ve Sayın Başbakan'ın Kars'taki heykelle ilgili sözleri sebebiyle Başbakan'ı ağır, hakaret dolu, tepeden bakıcı üslûpla topa tutmakla geçirdi. Konu alkol olunca, insanı nefsanî özgürlüklerden ibaret gören başka bazı liberallerle, Kemalist rejimi âdeta alkolle özdeşleştiren bazı Kemalistler de ittifakla bu koroya katıldı. Ve Defne Joy'un ölümü üzerine Ahmet Altan bu defa, ateist olmasına veya bilinmesine rağmen haksızca "Tanrı"yı ve kendisine çok da inandığını sanmadığım kaderi suçlayan bir yazı kaleme aldı.
Defne Joy'un ölümü, evet bir kaderdir ve kader de Allah'a aittir ama ne insan Allah'ın elinde O'nun yonttuğu bir taştır, ne Allah insanı yontarken bazen o taşı kırar, ne de kader insafsızdır. Kader, fertlere bakan yönüyle bir "önbilgi"dir. İnsanı bir şey yapmaya veya yapmamaya zorlamaz. Ahmet Altan, iradesiyle yazıp çizer; Defne Joy da iradesiyle alkol aldı; Kerem Altan'ın iradî davetini iradî olarak kabul etti ve kendisini ölüme götüren yolu iradesiyle yürüdü. Kader, hadiselerin sebepleriyle sonuçlarını bir yazar ve bundan dolayı da Cenab-ı Allah, "Şöyle davranırsanız şununla karşılaşırsınız!" diye bize bildirir, bildirmekle kalmaz, hakkımızda hayırlı olacak şekilde nasıl davranmamız gerektiğini de bize öğretir. Ve öğrettiği şekilde davranma istikametinde kullanalım diye bize irade ve akıl vermiştir. Ayrıca, çok defa aleyhimize sonuçlanacak davranışlarımızı da lehimize olarak affediverir. Bazen bizi dünyada cezalandırırken de, güzellikten anlamadığımız ve kendimize zarar vermeye devam ettiğimiz için kendimize gelelim diye cezalandırır. Yani Hz. Allah da, kader de, sadece rahmet yüklüdür.
Sayın Altan, kendimize insafsızlık eden ve kendimizin zalimi olan biziz. Bediüzzaman'ın çok güzel bir tesbiti vardır: Hayvanlar, dünyaya hayatları için gerekli bütün bilgiler kendilerine öğretilerek gönderilir ve hemen hayata adapte olurlar. İnsan ise hiçbir şey bilmeden dünyaya gönderilir ve öğrenmeye muhtaçtır; sadece nefis ve bedenden değil, zihin, kalb, ruh, irade ve hislerden de oluşan insan, öğrenerek ve ibadetle eğitilme ve tekâmül etme mevkiinde olan bir varlıktır. O, sadece özgür değil, aynı zamanda sorumludur da; yaratanı ve yaşatanı Allah'a, kendisine, yakınlarına, çevresine, bütün insanlığa ve varlığa karşı sorumludur ve bu sorumluluklar, birbirini tamamlar. İnsanın özgürlüğü, nefsanî arzularını belli kriterlere göre sınırlayıp, ruhu faziletlere ve ilmî, ahlâki, manevî kemalâta kamçılamakta yatar. İnsan, özgürlük diye kendi başına bırakılacak bir varlık değildir; tam tersine, nefsanî tatmin özgürlüğünü sınırlama eğitiminden geçmesi gereken bir varlıktır. Ayrıca, sınırsız nefsanî tatmin arayışının zararları asla insanın kendisiyle sınırlı kalmaz. Görmüyor muyuz ki, alkolün sebep olduğu trafik kazalarında, alkolün ve zinanın yol açtığı cinayetlerde kaybettiğimiz insan ve servetin miktarı, terörde kaybettiklerimizden çok fazladır. Fert ve toplum sadece özgürlüklerle değil, özgürlükleri de sınırlayan ve şekillendiren sorumluluklar ve değerlerle inşa edilir ve ayakta kalır.
Defne Joy'un ölümü işte böyle bir mesajdır da. Eğer onun ölümünde bir insafsızlık ve suçlu arayacaksak, sadece onun değil, alkolün, zinanın, nefsanî özgürlükleri tatmin arayışının sebep olduğu on binlerce daha başka ölümde sorumluluk ve insafsızlık oklarını alkol ve seks özgürlüğüne müptelâ kendimize çevirmeli değil miyiz? a.unal@zaman.com.tr
ZAMAN