Ahmaklık veya aymazlık

Etyen Mahçupyan

MİT ve PKK yetkilileri arasında yapılmış olan bir dizi görüşmenin beşincisinin kamuoyuna yansıması, son derece hayırlı bir gelişme oldu.

Toplumun bu tür bir çabayı yadırgamadığı, aksine desteklediği bir kez daha tescil edildi. İleride yeniden bu noktaya gelinecek... Kandil'in bombalanmasıyla PKK'nın yok edilemeyeceğini, PKK olmasaydı bile bugün her an şiddete eğilim gösterecek bir Kürt meselesine sahip olduğumuzu herkes biliyor. Çözümün ancak konuşma yoluyla sağlanabileceği de giderek sindiriliyor. Ortaya çıkan bant kayıtlarının algılanma ve değerlendirilme biçimi ise toplum açısından bir merhalenin daha geçildiğini kanıtlıyor: Bundan böyle bu tür görüşmelerin şeffaf olmasının hiçbir sakıncası yok. Hükümetin deşifre olma korkusu taşımadan sorunla yüzleşmesi mümkün.

Görüşme kayıtları hükümetin içerik açısından da bu misyonu taşımaya hazır olduğunu gösteriyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, muhtemelen saatlerce sürmüş olan söz konusu toplantının daha başında hükümetin yaklaşımını hem niyet hem de prosedür açısından berrak bir şekilde ifade ediyor: "Eylemsizliği, çok samimi olarak söylüyorum..., Başbakan'ın da fikri budur, bir zaman kazanma parametresi olarak ortaya koymuyoruz. Biz eylemsizliği varolan konuşmaların bir sağlayıcısı olarak görüyoruz. Yani var olandan daha sistematik, daha yoğun bir müzakere ve görüşme sürecinin devam edilmesinden tarafız." Fidan, hükümetin bu yaklaşımının rasyonelini de gayet iyi ifade ediyor: "Bizim perspektifimiz, bu sürecin kesintisiz devam ettirilmesi... Çünkü yoğun iletişimle biz birtakım krizlerin önüne geçebileceğimize açıkçası inanıyoruz... Çünkü önümüze bundan sonra çok daha şeyler çıkacak modaliteleri aşmak için, teknik sorunlar çıkacak, onlar üzerinde enerji harcamamız gerekecek."

Kısacası Fidan, çözüme giden sürecin önünde en azından iki tür engel olabileceğini söylüyor. Bunlardan 'teknik' dediği, muhtemelen iki tarafın iyi niyet sahibi olsalar bile zaman ve doz açısından anlaşamadığı noktaları belirtmekte. Diğer engel ise birkaç yerde 'modalite' terimiyle ifade ettiği, baltalayıcı eylemlere, çözüm niyetinden sapışlara ve kontrol dışı durumlara işaret etmekte. Anlaşılan hükümet çözüm yoluna çıkıldığında geri adım atmak istemediği için, herhangi bir şekilde oyuna getirilmemenin de tedbirini alma peşinde. Kesintisiz görüşme bu açıdan her iki tarafın da amacına uygun bir süreç. Siyasi yönden ele alındığında PKK gibi şiddet kullanan bir hareketin devletle kesintisiz konuşma noktasına gelmesi başlı başına bir başarı sayılabilir. Çünkü bu, muhatap alınmanın, siyasi bir aktör olarak toplum nezdinde meşruiyet kazanılacağının garantisidir. Öte yandan devlet açısından kesintisiz görüşme, devletin zihniyetine göre bir taviz de olabilir, bir açılımcı yönetim cihazı da... Eğer otoriter bir kafa yapısına sahipseniz bunu 'terör örgütüne' taviz gibi yorumlayabilirsiniz. Ama hükümet böyle bakmamış... Demokrat bir yönetim tarzının doğal adımı olarak görmüş. Öyle ki, kesintisiz görüşmenin gerekçesi olarak 'karşı tarafla' ortak bir sorumluluk içinde olduklarını, çözümün bu ortak sorumluluğun içinden üretileceğini komplekssizce söyleyebilmişler.

Üstelik bu yaklaşımın pragmatik ve araçsal bir arayış olmadığını, gözlemlere dayanan ilkesel bir davet olduğunu da yine bu kısa bant kaydından anlıyoruz. Kesintisiz görüşme ile eylemsizlik halinin bir bütün olduğunu vurgulayan Fidan, sonrasında şöyle diyor: "Sınırını çizdiğimiz, amacına yönelik bir eylemsizliğin ve devamlılığın, ben her türlü meşruiyeti ve ilerlemeyi sağlayacağı noktasında muazzam önemli olduğuna inanıyorum." Yani süreklilik kazanmış bir eylemsizlik ve konuşma sürecinin, hem çözüme gidişin hem de bunu meşruiyet zemini üzerinde sağlamanın önkoşulu ve garantisi olduğu söylenmiş oluyor. Bu değerlendirmenin rasyoneline ilişkin ise Fidan, basit ama son derece sağduyulu iki tespitte bulunuyor: "Ben demokratik mücadele içerisine girip de dünyada sonucuna ulaşamamış hiçbir hareket görmedim... Şu getirilmiş aşamadan itibaren ben meşru bir hareketin bir engelle karşılaşacağını sanmıyorum."

Özgürlük için savaştığını söyleyen bir hareket, çıkış noktasında bundan daha fazla ne isteyebilir? Eğer PKK bu gelinen noktayı Kürt toplumuna anlatsaydı, acaba BDP'nin oyu ne olurdu? Açıkça söylemek gerekirse, buradan Kürt siyasi hareketi büyük bir prestij kazanır, PKK liderlerinin toplumsal meşruiyeti katlanır, BDP'nin oyu da muhtemelen yüzde 10'u geçerdi... Çünkü devletin muhatap olarak almasının ötesinde, eylemsizliğin aynı zamanda kesintisiz konuşma anlamına geldiği de söyleniyor. Dahası devlet bunu bizzat kendisi istiyor! Bundan da öte, Başbakan'ı doğrudan temsil eden kişi bu sürecin talep edilen hakları getireceğinin kesin olduğunu ve Kürt siyasetinin önünde hiçbir engelin olamayacağını vurguluyor.

Şimdi Kürt siyasetinin ve Kürtlerin kendilerine sormaları gerekmez mi? Gelinen noktanın bir ahmaklık veya aymazlık olmadığına nasıl ikna olabiliriz?

ZAMAN