Acılarla yoğrulmuş bir coğrafyanın mensupları olarak daha ne kadar katliam haberi ile irkileceğiz, uykularımız kaçacak, yüreğimiz daralacak kestirmek güç! Kara bir günün sabahında hangi ocaklara ateş düştüğünü, kimlerin yalnız ya da bir eksik güne başladığını bilerek nasıl yola koyulacağız? Daha ne kadar yitip giden hayatların kısa hikayelerini izleyeceğiz medyadan?
Ankara’daki patlama ilk değildi son da olmayacak gibi duruyor. Nasıl son olsun; “katile öldür, kamu güvenliğine akıllı ol” diyen “aydınlarımız” ve hangi şartta ve bedelde olursa olsun iktidar tutkularını dizginleyemeyen “siyasetçilerimiz” varken!
İktidarı salt siyasal iktidarın yürütme organı olarak görüp kendilerine muhalefet vasfını yükleyenlerin bu yaklaşım üzerinden, iktidar kavramının tüm problemli anlamlarını boca ederek, kendi iktidarlarına tabi kitlelere zulümlerini nasıl gizlediklerini hep beraber takip ediyoruz. Bu ahlaksız iktidar şeklini irdelemeye çalışacağız, dilimiz döndüğünce...
Etimolojik olarak kudret kelimesinden türeyen iktidar kavramı; mülk, erk, saltanat, kontrol edebilme gücü gibi anlamlara gelir. Genel anlamda bir bireyin veya topluluğun istekleri doğrultusunda muhatapların rızaları olup olmadığına bakılmaksızın insanların davranışlarını etkileyebilme, yönlendirebilme veya denetleyebilmesidir. Aynı zamanda toplumu yönetme, yönlendirme gücünü elinde bulunduranların ilişki biçimleri olarak da tarif edilebilir. Kısaca “başkalarının davranışlarını kontrol edebilme kapasitesi” şeklinde iktidarı nitelemek mümkündür.
İnsanlar arasındaki farklılıklar, bir kişi ya da grubun itaat üretme becerisini elde etmelerine yani muktedir olmalarına yol açar. Yine bu farklılıklar toplumların hiyerarşik olarak örgütlenmelerine neden olmaktadır.
Bu noktadan hareketle iktidar bazen karar verme, gündem belirleme, gündemi saptırma becerisi olabileceği gibi bazende hegemonik tarzda başkalarının düşüncelerini, isteklerini veya ihtiyaçlarını belirleme şeklinde ortaya çıkar.
Her iktidarın destekçileri vardır. Destekçilerin niceliği ve desteklerinin dozunun arttırılması gerektiği zaman en ağır bedelleri ödemeye hazır hale getirme konusunda propaganda, ideoloji aşılama, psikolojik kontrol gibi uygulamalar bu iktidar sahiplerinin araçlarıdır.
İktidarların bir görünen açık işleyişi bir de doğrudan gözlemlenemeyen işleyişi vardır. Baskın iradenin bireyler ve gruplar üzerinde hakimiyet kurması ile ortaya çıkan durumun çeşitli yolları olmakla beraber konumuza muhatap iktidar olgusunu Michel Foucault şöyle niteler; “bu iktidar biçimi şebeke ve ağ benzeri bir örgüt aracılığıyla” işler.
Bu şebekeler tüm toplumsal düzlemlerde bir takım stratejiler geliştirir. Bunlar sadece legal yöneticilerin iktidarından ibaret olmayıp tüm topluma yayılmıştır. Böylece iktidarın tek merkezli olmadığı görülür yani sosyal ilişkiler ağında tek bir iktidar değil farklı fakat aynı hedefe kilitlenmiş şebeke ağları mevcuttur.
Fredrich Nietzsche; “hayatta kalma-yaşama ile iktidar iradesi-istenci arasında zamanla bir ilişki” olduğunu iddia ederek “tüm yaşamın aslında iktidarın arttırılmasına yönelik
bir çaba olduğunu belirtir.” Bu tanımdan hareketle örgütün “hayatta kalma mücadelesi” adını verdiği üst başlığı ile iktidar arzusunu kamufle ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
İktidar toplumsal hayatın ayrılmaz bir parçası aynı zamanda toplumsal düzenin ana dayanaklarındandır. Bu düzen için nasıl bir iktidar yapısı oluşmalı ve uygulamasında nasıl bir yöntem kullanılmalı tartışması insanlığın varlığından beri canlılığını korumaktadır. Bu doğrultuda kitleler üzerinde iktidar sahibi olanlar “bu düzeni en iyi ben uygularım” söyleminin gerekçesi için kamuoyu oluşturabilmek adına kaos, kargaşa ve terörden medet ummaktalar.
Başkaları üzerinde iktidar kurmanın maddi veya maddi olmayan kaynakları olabilir. Ekonomik zenginlik, fiziki güç, silah gücü vb. maddi kaynaklar yanında bilgi, yetenek, statü, kişilik özellikleri maddi olamayan kaynaklar olarak sayılabilir.
İktidar ilişkisi servete, konuma, bilgiye, karizmaya dayanabildiği gibi sadece otoriteden de kaynaklanabilir. Bunun yanında bazen etkileme, zorlama, yönlendirme, zor kullanma bazen de denetim biçiminde karşımıza çıkar. Amaçları bireysel veya toplumsal, siyasal veya iktisadi ya da istikrarlı siyasal bir düzen olabilir.
Bu durumda örgütün iktidar kaynakları fiziksel, ekonomik ve sembolik kaynaklar olarak katagorize edilebilir. Fiziksel kaynağının temelinde zor kullanma vardır. Bunun öldürme, katletme, dayak vb. boyutları olabildiği gibi tehdit, yıldırma, sindirme, korkutma, sembolik şiddet, baskı ve denetim gibi şekilleri de mevcuttur.
Ekonomik kaynak iktidarı elde etmenin ve elde tutmanın bir aracı olarak kullanılabilir. Kaynakların dağıtımı yanında silah gibi kullanıldığı alanlarda sözkonusudur. Kepenk kapattırarak rızkınızı keserim mesajı, belediyelerin yetki alanında bulunan işlerde kesilen haraçlar, örgüte bağış konusunda gönüllü-gönülsüz toplanan paralar ekonomik iktidarın göstergeleridir. Tabi ki toplanan gelir yıllarca bedel ödemiş, kazanımların tek sahibi olan örgütün yılmaz bekçilerinedir! Hizmet mi o da ne? “Hem size özgürlük getirip hem de çöpünüzü mü temizleyeceğiz?!”
Sembolik kaynaklarda ise; propaganda, fikir aşılama, yönlendirme (manipülasyon) yer alır. Medya kanalı ile bilginin dolaşımı üzerinde denetim sağlandığı vakit iktidarı elde etme ve sürdürme aşamasında gerekli araç bulunmuştur artık. Denetimlerindeki iletişim araçlarını, eğitim kurumlarını propaganda ve manipülasyon amaçlı kullanarak gerçeklik saptırılabilir ve toplumsal taban manipüle edilebilir.
Medya araçlarının imaj yaratma yöntemleri ile iktidar sahiplerinin abartılı bir şekilde sunulması, ideolojik veya ulusal sembollerin öne çıkarılarak içselleştirilmesi iktidar ilişkilerini meşrulaştırma ve itibar kazanma yöntemleridir.
Meşruluk niteliği kazanan ilişki yani iktidarın kabul edilebilir olduğu kanaati iktidar sahiplerini uzun süre ayakta tutabilir. Bu yüzden tüm iktidarlar meşru oldukları yönünde kanaat oluşturma kaygısı yaşarlar. Meşru iktidarların bu şekilde itaat, gönüllülük ve sempati ile kendiliğinden ortaya çıkmasına vehm edilir. Sembolik kaynak örgütün yasal zeminini oluşturma konusunda etkili bir rol oynar. Nitekim resmi temsil hakkını meclisde bir grup kurarak kazanan örgüt bu kaynağı son derece verimli kullanmıştır demek abartılı olmaz.
Son yıllara kadar merkeze yönelik politikalar belirleyen siyasal otoriteler, çevreyi önceleyen bir iktidarla yer değiştirince, çevre merkez karşısında önemli kazanımlar elde etti. Çevreye yönelik açılımları en iyi kullanan kesim ise kürt ulusal hareketi oldu demek vakayla örtüşen bir durumdur. Buna bazı kardeşlerimizden şöyle bir itiraz gelebilir; “Çözüm süreci bir taviz sürecidir ve hükümet yanlış yapmıştır.” Hükümetin yanlışları konuşulabilir, süreç içerisindeki istihbarat eksiklikleri ve aşırı güven duyulması eleştirilebilir ancak çözüm sürecini sonuca bakarak olumsuzlamak basiretli bir tutum değildir. Bizim ilkelerimizi sonuçlar değil vahiy temelli adalet olgusu belirler ve sorun çözümü hakeden bir sorundur. Hatalardan ders çıkartılıp tekrar denenmelidir.
İktidar birbirleri ile ilişkili olmakla beraber farklı olarak kabul edilen iki görünüm arzeder. Zor kullanma ve otorite. Cebir ve zor kullanmaya dayalı iktidar sonucu açısından en kesin itaati beraberinde getirmekte ancak oldukça riskli bir uygulama olmaktadır. Örgüt bu riski göze almış ancak gelinen noktada zalim, güvenilmez, kaypak, taşeron bir yapıda olduğunu ortaya koyarak bindiği dalı kesmiş ve vicdan sahibi taraftarlarının da desteğinden olmuştur.
Diğer görünümü olan otorite ise; diğerlerin davranışını etkileme şeklinde gerçekleşen ve sonucunda gönüllü veya gönülsüz itaati getiren şeklidir. Bir kişinin ya da topluluğun otoritesini kabul etmek iktidar sahibinin ikna kabiliyeti ile muhatabın kabullenmesi şeklinde olacağı gibi itaat etmemenin arkasından doğacak sorunların kestirilememesi can, mal ve namus tehlikesinin bulunması ile alakalı da açıklanabilir. Artık aşikar olan bir şey varsa o da iktidar sahibi bu örgütün varlığı herşeyden önce kendi halkına zulümdür ve iktidarını kaybetmemek için her türlü ahlaksız yöntemi kullanmaktadır.
Sonuç olarak bir irade olmadan bu kaynakların devreye sokulabilmesi mümkün değildir. Bu örgütün kumandasının kendi elinde olmadığı ortadadır. Kaynağı, görünümü değişse de değişmeyen gerçek iktidar ilişkileri her toplumda ve tüm toplumsal düzlemde ortaya çıkan adaletsiz ve asimetrik ilişki biçimleridir. Bu toprakların gayrimeşru iki kardeşi Kemalizm ve Apoizm ellerinde olan iktidarlarını kaybetmemek için çırpınmaktadırlar. İkisi de “halka rağmen halk için” varoldukları sloganı ile insanımız adına en doğru kararları vermekte olduklarını iddia etmekteler. Ancak unuttukları bir şey var ki; artık bilgi kendi tekellerinde değil ve farkındalık yaratan eylemeleri sırıtıyor. “Cinayeti sadece kör bir balıkçının gördüğünü” zannediyorlarsa bunun bedelini ödemeye de hazır olmalılar! Hala “dokunulmaz zırhlarının” arkasına saklanmış insanlıkla dalga geçiyorlarsa şimdi değil de ne zaman ödeyecekler bu bedeli!